Ülkücü liderler Gladio elemanıydı
Abone olErgenekon davası Gladio’nun sır perdesini biraz araladı. İtalya’nın çökerttiği karanlık örgüt Türkiye’de çözülebilmiş değil.
Gazeteci-Yazar Zihni Çakır, Profil Yayınlarından çıkan
“Korku İmparatorluğu GLADIO” kitabını
İnternethaber’e anlattı.
“Tutkulu bir aşkı romanlaştırsam, kahramanlarından biri GLADIO’cu
biri de asker olurdu herhalde” diyen Zihni Çakır, bunun sebebini de
Korku İmparatorluğu’nun yarattığı toplumsal travmaya bağlıyor.
İşte Korku İmparatorluğu’nun satır başları ve Çakır’ın speküle
edilen sıradan yaşamı…
Ergenekon Operasyonu başlamadan evvel soruşturma konusu
olan yapı ve isimlerin yer aldığı Ergenekon’un Çöküşü-1 ve
Ergenekon’un Çöküşü-2, soruşturma devam ederken, neredeyse 1.
Ergenekon İddianamesi’nin özeti sayılan ‘Kod Adı: Darbe’ ve Konsept
Savaşı… Şimdiyse Korku İmparatorluğu GLADIO… Derin kitaplar kaleme
almak sizin için bir hobi galiba.
Hayır, bunu bir hobi olarak nitelendirmek kitaplarımı kişisel
tatmin amacının yansıması haline getirir.
Oysa, her kitabımda ülkeyi 1950’lerden bu yana esir alan derin
devlet olgusunun demokrasi dışı denemelerine yer verdim.
Ülkenin istikrarsızlaştırılmasına, parlamenter demokrasinin
lağvedilmesine, devlet ve toplum arasındaki güven bunalımının
körüklenmesine neden olanların, nasıl kahraman olarak taktim
edildiğine dikkat çektim.
Ayrıca “derin” denilen gayrimeşru yapının “seviyesi ölçülebilecek
kadar sığ” olduğunu gösterdim.
Taktir edersiniz ki ‘seviyesi ölçülebilen bir şey derin değildir;
ona ancak çukur denir’.
Korku İmparatorluğu GLADIO kitabını önceki çalışmalarınızın
bir serisi olarak kabul edebilir miyiz?
Açıkçası Korku İmparatorluğu GLADIO, öncekilerden çok farklı bir
konsepte sahip. Türkiye dışında her ülkede lağvedilen GLADIO’nun
yüzlerce yıllık referanslarından arkasındaki finans desteğine ve
uluslar arası lobilere kadar birçok bilinmeyene ışık tutmaya
çalıştım. Türkiye’de hala varlığını sürdürmek için sergilediği
direnci açığa çıkarmaya gayret gösterdim.
Kitapta dikkat çeken bölümlerden biri Kennedy suikastı.
Tetikçiyi, KGB ile işbirliği içerisinde göstermek için bir dizi
MOSSAD ve CIA faaliyetlerinden sözetmişsiniz. O da mı bir GLADIO
eylemi sizce?
Papa suikastıyla Kennedy suikastını karşılaştırınca, tetikçilerin
arkalarındaki asıl azmettireni gizlemek içi hedef örgütlerle
irtibatlandırıldığını çözümleyince Kennedy suikastını da bir GLADIO
eylemi olarak değerlendirmekte zorlanmazsınız.
Birleşik Devletler’de Kennedy tetikçisini KGB ajanı gösteren irade,
bir GLADIO eylemi olan Papa suikastı tetikçisi Mehmet Ali Ağca’yı,
Bulgar gizli servisiyle irtibatlı gösterecek bir yol
izletmiştir.
Kitaba tercih ettiğiniz Korku İmparatorluğu adıyla neyi
vurgulamayı amaçladınız?
Türkiye’de halktan kopuk, statükoyu korumaktan başka bir kaygısı
olmayan ideolojik sapkınlığın davetiye çıkardığı askeri darbeler,
yüzlerce aydın, iş adamı ve kanaat önderiyle beraber binlerce faili
meçhul cinayet ve katliamlar, derin izler bırakan toplumsal
travmalara neden olmuş.
Bu travma, genel anlamda bir korku kültürü yaratmış. Bunu topluma
zerk eden odaklar, kültürel, ekonomik ve ideolojik dönüşüme hız
vermek için bu kültürü imparatorluğa çevirmiş. Böyle bir ülkede,
toplumu esir alan olgu için yapılabilecek en isabetli tanımlama
bana göre korku imparatorluğuydu.
Bu imparatorluğun yerleşik hale dönüşmesi de; rahmetli Uğur
Mumcu’nun alçakça bir saldırıya kurban gitmesiyle başlar.
Böyle bir tespitte bulunurken dayanağınız
nedir?
Mumcu suikastının failleri ve arkasındaki güçler, gerek TBMM
Araştırma Komisyonu raporları gerekse emniyet tahkikatı ve savcılık
soruşturmalarının satır aralarında sırıtıyor adeta.
Bu kadar gözle görülebilen detayların ört bas edilmesi, suikastın
yarattığı toplumsal yıkım GLADIO eliyle yaratılan korku
imparatorluğunu yerleşik hale getirmiştir. Bu kitapta birilerinin
belki görüp de görmek istemediği ya da başka birilerinin başarılı
bir şekilde yürüttüğü kamuflaj hamlesiyle örttüğü önemli
ayrıntıları tartışmaya çalıştım.
Olmayan bir örgütün nasıl var edildiğinden tutun bu suikastte
kullanıldığı sanılan patlayıcıların kaynağına kadar örtülmeye
çalışılan her detaya yer verdim.
Ama İslami bir örgüt eylemi olarak tarihteki yerini aldı o
suikast…
Maalesef evet. O suikastle, bu topluma, İslam ve terörizmin bir
arada olabileceği tezini kabul ettirdiler. Önceki eylemlerde hafif
dozda verilen bu aşı, son kür sayılabilecek Mumcu suikastıyla
hedefine ulaştı. Zaten devletin irtica adı altında insanların
inancını tehdit olarak ilk sıraya yerleştirmesi sürecini de Mumcu
suikastı tetikledi. GLADIO’nun bu eylemdeki hedeflerinden biri PKK
ile devletin bazı birimleri arasındaki organik ilişkinin açığa
çıkmasını engellemektiyse diğer bir hedefi de, irticanın PKK
teröründen daha tehlikeli bir tehdit unsuru kabul edilmesini
sağlamaktı. 1997’de yaşanan süreç bunu tasdik etti zaten. Yani 28
Şubat’ın kahramanlarını kullanan irade aynı zamanda rahmetli Uğur
Mumcu’nun azmettiricileriydi bence.
GLADIO’yu varlığını öne sürdüğünüz imparatorluğun neresinde
görmeliyiz?
Önünde, arkasında, yanında… Dahası tam ortasında.
Bu imparatorluğu kurmak şimdilerde de hayatta tutmak için direnç
gösteren odakların eli kanlı operasyon timi GLADIO.
İlginçtir, GLADIO’nun yaşam alanı da bu korku imparatorluğuyla
sınırlı. Birini yıksanız öteki de dağılacak.
Kitabınızda, 12 Eylül’e davetiye çıkaran Malatya, Maraş ve
Çorum olaylarına genişçe yer verdiğiniz görülüyor. Bunların
hepsinin kontrollü bir kalkışma olduğu tezini mi
savunuyorsunuz?
Aynen öyle. Bu olaylar dahil 12 Eylül’e gerekçe kabul edilen her
anarşik eylem kontrollü bir planın uygulamalarıydı.
Bakın Malatya olaylarını körükleyen ve kanlı çatışmaya dönüştüren,
ABD’den gönderiline “Barış Gönüllüleri” adı altındaki bir sivil
toplum grubu olmuştur. Bunlar bölgenin etnik ve mezhepsel
haritasını çıkarıp olayların akışını bu temelde provakasyonlarla
şiddete meylettirmiştir.
Bu sadece bir örnek. Diğerlerinde de durum bundan farksızdır.
Burada ülkücüler hedef tahtasına oturtuluyor
ama…
Ben böyle bir ayrıştırma yapmıyorum. O dönem vatan, millet, bayrak
sevgisi ağır basan herkes, ABD tarafından tehdit kabul edilen
komünizme karşı bir çatıdan örgütlendirilmeye çalışılmış. Bu grup,
yine ABD kontrolündeki GLADIO denen derin operasyon birliğinin
deneme tahtasına dönüştürülmüş.
Öyleki; bazı ülkücü liderler bizzat GLADIO elemanı yapılmış.
Böylelikle de hazırlanan provakasyon ve çatışma senaryolarının
hayata geçirilmesinde hiçbir zorlukla karşılaşılmamış.
Ne zaman ki 12 Eylül askeri darbesi hepsini ayırt etmeden aynı
hücrelerde işkence ve zulme tabi tutmuş, o zaman aslında
birbirinden farklı amaçlarının olmadığını anlamış gerçek dava
adamları. Ve içlerinde GLADIO’ya hizmet eden kuklaların gerçek
yüzünü de o zaman görmüş.
Böyle bakınca; bu kitapta ülkücüleri hedef tahtasına oturtmaktan
ziyade, onları, benzeri hazırlanmış bir ihanet senaryosunun
figüranı olmamaları konusunda uyarma çabası var.
Kamuoyu hakkınızda çok şey bilmiyor. Oysa her kitabınızla
gündeme oturdunuz. Günlerce gazetelerin manşetlerinde kitabınızda
kullandığınız belgelere yer verildi, yazdıklarınız tartışıldı. Bu
da esrarengiz bir portre çıkarıyor.
Aslında o kadar sade o kadar sıradan bir hayata sahibim ki. Haber
ve bilgi kaynaklarımla randevularım dışında hiçbir gizlim saklım
yok.
Esrarengizlik, medyada köşe taşlarından biri olmamama rağmen, bu
kadar bilgi ve belgeye ulaşmamdan kaynaklanıyorsa diyeceğim bir şey
yok. Ama bu bilgi ve belgelere ulaşmadaki başarımdan ötürü böyle
bir kanaate varılıyorsa gülerim.
Böyle birşeyi bir meslektaşım ifade de etmişti hatta.
Hem televizyonda hem de yazılı medyada etkili bir konumda olan bu
kişi, kendi meslek hayatı boyunca, bir kitabımda yer verdiğim
belgelerin bırakın tamamını, birine bile ulaşamamışken, benim
tümünü tek bir kitapta kullanmamı yadırgadığını ve buradan yola
çıkarak bana özel servis yapıldığını iddia etmişi.
Bu belgeleri yayınlamamın intikamını da aleyhimde yapılan iftira
dolu haberlerle almaya çalışmıştı bazı odaklar. Üstelik
muhbir-muhabirlerini harakete geçirerek.
Oysa ne bir özel servis söz konusu ne de bu bilgi ve belgelere
ulaşmamı kolaylaştıracak esrarengizlik.
Sadece 1993’lerde ilgi duyduğum bu sahada, tanık olduklarımı iyi
okuyup, bolca bilgi ve belge arşivi yapmaya çalışmamdan söz
edebiliriz.
Şimdi gazetecilik mesleğine ilk başladığınız haftalık bir mecmuada
Ahmet Cem Ersever gibi biriyle 6 ay teşvik-i mesai yaparsanız ve o
kişi o dönem esrarengiz bir şekilde ortadan kaldırılırsa, merak
sarmaz mısınız bu yapılara?
Habere ve bilgiye ulaşmaktaki kolaylık esrarengizlikse varsın öyle
bilsinler. Ne deyim!
Korkmuyor musunuz peki?
2008 yılı Mayıs ayında DHKP-C, internet sitelerinde şahsımla ilgili
hakaret ve tehdit dolu bir bildiri yayınlamıştı. O dönem sanırım
biraz korkuyu hissettim. Ama genel anlamda hayır. Çünkü korkmamı
gerektiren eylemde bulunacak odakların kolu kanadı kırılmış
durumda. Zaten korkunun da ecele faydası yok değil mi…
- Bu kitabı tek bir cümle ile özetleseniz ne
dersiniz?
Korku duvarlarını yıkan hipnozik bir panzehir; statükonun esiri
olmuş paradigmalarımızdan arınabileceğimiz bir tür cesaret
hapı.