Ülkücü genç idama giderken ne dedi?
Abone olÜlkücü genç Fikri Arıkan idama giderken neler yaşadı? İdam sehpasındaki son isteği neydi? İşte yaşanılanlar;
Takvim gazetesinden Emin
Pazarcı'nın "12 Eylül zindanları" yazı dizisi bugün de devam
ediyor. Dizinin bugünkü bölümünde ülkücü Fikri Arıkan
hakkında idam kararı alındığında Mamak Cezaevi'nde yaşanılanlar
anlatılıyor.
Arıkan, darağacına adım adım yaklaşmasına rağmen
soğukkanlılığından hiç bir şey kaybetmemiş ve idam sehpasında son
isteği sorulduğunda dudaklarından 'Vatan
sağolsun!' cümlesi dökülmüş...
İşte o günlerde Mamak Cezaevi'nde yaşanılanlar;
Mamak'ta 5 metrekarelik, tuvalet ve
banyonun da içinde bulunduğu iki kişilik hücrelerdeki sayı dörde
kadar çıkmıştı. Gençleri sindirmek amacıyla da karşıt görüşlü
insanlar aynı hücrelere konulmuştu. A Blok Tecrit 2 Arka Bölüm 9
numaralı hücrede Fikri Arıkan kalıyordu.
O'nun durumu diğerlerinden çok farklıydı. Yargı süreci
bitmiş, idam cezasına çarptırılmıştı. İnfaz gününü
bekliyordu. O da biliyordu ki, yakında hücrenin
kapısını açacaklar, "tamam" deyip, kendisini ipe
götürecekler. Nihayet süre doldu ve beklenen gün
geldi.
İdam cezasının Meclis'te onaylandığına ilişkin yazı, Mamak Askeri
Cezaevi Komutanlığı'na ulaştı. Yerinin değiştirilmesi gerekiyordu.
Askerler, Fikri Arıkan'ı özel idam hücresine götürmek için
geldiler. Orası kaldığı yerden çok farklıydı. İdam
hücreleri tek kişilikti ve içinde elektrik yoktu.
Hükümlünün intihar etmesini önlemek için gereken her türlü tedbir
alınmıştı. Bu hücrelerin bütün duvarları deri kaplıydı. '
'GİDİYORUZ' DEDİLER
Askerler "gidiyoruz" dediler. Fikri, idama gittiğini anlamıştı. Hiç
direnmedi. Zaten direnmesinin faydası da yoktu. "Olur" cevabını
verdi:
- Biliyorum, vakit doldu. Beni idam edeceksiniz. Ancak,
izin verin de arkadaşlarımla son olarak görüşeyim. Onlarla
helalleşelim, daha sonra gidelim.
Askerler, bu son isteği kabul ettiler. Fikri, hücreleri birer birer
dolaşmaya başladı. Bugün bir kamu kuruluşunda çalışan M.U.'nun
önüne geldiğinde elini hücrenin demir parmaklıklarından içeri
uzattı:
- Hakkını helal et kardeşim.
M.U. ilk olarak idama giden bir insanla karşılaşıyordu.
Alabildiğine karışık duygular içindeydi ve ne diyeceğini
şaşırmıştı. Arkadaşını gözlerinin önünde idama götürüyorlardı. Bir
an "İdama giden insana ne söylenir" diye düşündü. Söylenecek söz
bulamadı. Bir iki saniye sonra aklına gelen ilk cümle dudaklarından
döküldü:
- Vatan sağ olsun!
Fikri buz gibiydi. Acaba o ne düşünüyordu! Ancak bunu anlamak
mümkün değildi. Yüzünde hiçbir ifade belirtisi yoktu. Sadece elini
uzatıp tokalaştı. Tek bir kelime bile etmedi. Askerlerle birlikte
hücrenin önünden ayrıldı. Üç-dört adım attıktan sonra tekrar döndü.
M.U.'nun yüzüne bakıp, bir şeyler söylemek istedi. Ancak, olmadı,
kelimeler boğazına takıldı. Sadece yutkundu. Döndü ve
uzaklaştı.
'FATİHA OKUSUNLAR'
Fikri Arıkan, bütün hücreleri tek tek gezdi. İbrahim Çiftçi, Muhrat
Sezai Durmaz, İsmail İhtiyar ve diğer bütün arkadaşlarının elini
sıktı. Her birinde benzer sahneler yaşandı. Son olarak hücre
arkadaşı olan Turan Demirkan'la kucaklaştı. Sadece orada konuşu ve
"Bütün arkadaşlara selam söyle" dedi:
-Onlardan tek bir isteğim var. Eğer buradan çıkarlarsa
mezarımın başına gelip beni ziyaret etsinler. Bir Fatiha okusunlar,
o bana yeter.
A Blok Tecrit 2 Arka Bölüm'de ölüm sessizliği vardı. Fikri
Arıkan idama giderken, bütün ülkücüler demir parmaklıklara
yapışmıştı. Buğulu gözlerle O'nun koridordan çıkışını
izlediler.
'KORKMUYORDU...'
Fikri o geceyi "idam hücresinde" geçirdi. 27 Mart
1982'de idam edildi. Olay, ertesi gün gazetelerde küçücük bir haber
olarak yer aldı. Askeri yönetim, idam cezalarının infazında
alabildiğine ısrarlıydı. Arıkan'ın idamı, bir asker tarafından
hücrelerde bulunan gençlere tebliğ edildi. İdama giderken, O'na
"Vatan sağ olsun" diyen M.U. da 3 solcu gençle
aynı hücrede kalıyordu.
Görevli asker, M.U. yerine Dev-Yol Davası sanıklarından Metin
Bakkalcı ile konuşmayı tercih etti. Aslında, "Kızım sana
söylüyorum, gelinim sen anla" demek istiyordu. Mesajı
direkt olarak M.U.'ya aktarsa başı belaya girebilirdi.
"Soğukkanlıydı" dedi:
- Yüzünde heyecan ya da korku belirtisi yoktu. Kendisine
son isteği sorulduğunda "Vatan sağ olsun" dedi.
Mesaj, bir gün önce Fikri Arıkan'ı "Vatan sağ olsun" diyerek idama
uğurlayan M.U.'ya ulaşmıştı.
ÜLKEDEN SONRA ŞİMDİ KENDİLERİ UÇURUMUN
KENARINDAYDILAR... AYRINTILAR DİĞER
SAYFADA...
M.U. karışık duygular içindeydi. Dört kişilik hücrenin bir kenarına
çekildi, duvara yaslanıp düşünmeye başladı. Onlar, 12 Eylül öncesi
ülkenin "uçurumun kenarına geldiğini"
düşünüyorlardı. Kendilerince bunu önlemek için mücadele
ediyorlardı. Oysa, şimdi kendileri uçurumun kenarındaydılar.
Belli ki, Fikri Arıkan da idam sehpasına çıkarken aynı duygular
içindeydi. Doğruydu ya da yanlıştı. Ancak, Topraklık'ta
gerçekleştirdiği eylemi, ülkesi için yaptığını düşünüyordu. Kim ne
derse desin, O buna inanmıştı. Boynuna ip geçirildiğinde de
düşünceleri değişmediği için "Vatan sağ olsun"
demişti.
Fikri'nin idamı, M.U.'yu alabildiğine etkilemişti. Günlerce
kendisine gelemedi. Gözlerini her kapattığında "Hakkını
helal et" diyen Fikri'nin yüzüyle karşılaşıyordu. O
günlerde Mamak Askeri Cezaevi'nde herkese "Atatürkçülük
Eğitimi" veriliyordu. Hücrelerdeki gençlerden biri ayağa
kalkıp, koridora doğru dönüyor, Nutuk'tan bir bölüm okuyordu. Demir
parmaklıklı hücrelerde kapı bulunmadığı ve tamamı aynı koridora
açıldığı için, herkes okunan bölümü rahatlıkla duyabiliyordu.
YAHYA KAPTAN'I OKUDU
M.U., Başkent Akademi mezunuydu. İyi eğitim almış, Nutuk'u daha
önce de birkaç defa okumuştu. Nutuk'taki Yahya Kaptan hadisesini
kendi durumlarına çok benzetiyordu.
O gün sıra kendisine geldiği için Yahya Kaptan'la ilgili bölümü
açtı. Yüksek sesle okumaya başladı... Yahya Kaptan, bir Türk
gerillası ve Kuva-i Milliye kahramanıydı. Çeşitli cephelerde
çetecilik ve gerilla faaliyeti yapmıştı. Bulgarlara karşı
savaşmıştı. Birinci Dünya Savaşı'nda Enver Paşa'nın organize ettiği
Teşkilat-ı Mahsusa'ya girmişti. Sırbistan ve Irak cephelerinde
etkili sabotajlar gerçekleştirmişti.
Yine Enver Paşa'nın yanında Anadolu'nun kurtuluşu çalışmalarına
katılmıştı. Yahya Kaptan, Anadolu'nun işgali üzerine Tavşancalı'ya
(Gebze yakınlarındaki bir tren istasyonu) geldi. Buradan Milli
Mücadele'yi başlatan Mustafa Kemal Paşa'ya bağlılık telgrafı çekti.
Milli Mücadele'ye katıldı.
Bir süre sonra da İstanbul Hükümeti'ne bağlı Kuva-yı İnzibatiye
askerleri ve jandarmaları tarafından yakalandı ve idam edildi.
M.U., Nutuk'tan bu bölümü okuduktan sonra, sıra Mustafa Kemal'in
Yahya Kaptan'ın şehit edilmesi üzerine İstanbul Hükümeti'ne çektiği
telgrafa geldi. O telgrafı da ses tonunu alabildiğine yükselterek
okudu: "O'na, o emri ben vermiştim. Yahya Kaptan'ın
idamından İstanbul Hükümeti sorumludur. Bunan hesabı da İstanbul
Hükümeti'nden sorulacaktır."
HÜCRE 'TOPUN AĞZINDA'
Bağırarak okuduğu bu bölüm herkesin dikkatini çekmişti. M.U.
telgrafın altındaki "Mustafa Kemal" adını ise,
duyulmayacak bir ses tonu ile söyledi. Mesajını verip, "arz ederim"
diyerek okumasını bitirdi. Okuma bittiğinde nöbetçi askerler
şaşkınlık içinde 19 numaralı hücreye koştular:
- Ne okuyorsun lan sen?
- Nutuk'tan bir parça komutanım.
- Nasıl nutuk lan o?
Nöbetçi er, M.U'nun elinden hışımla kitabı çekip aldı. Önce
kapağına baktı, gerçekten Nutuk'tu. Okunan bölüm de tıpatıp
aynıydı. Hiçbir şey anlayamadı. Koşarak Tecrit Sorumlusu sol örgüt
üyesi Avni'nin yanına gitti:
- Al bak bakalım lan... Bu bizim Nutuk mu? Avni
güldü:
- Bu Nutuk bizim Nutuk. Ama M.U.'nun nutku başka
nutuk!
Nöbetçi er, halen ne olduğunu anlayamamıştı. Şaşkınlığı da
üzerinden atamamıştı. Nutuk'a el konuldu ve incelenmek üzere
komutanlara götürüldü. O günden sonra da Atatürk'ün Nutku bir daha
okutturulmadı.
Olay, 19 numaralı hücredeki sol görüşlü gençlerin telaşlanmalarına
yol açtı. Büyük bir ceza geleceği ve 19 numaralı hücredekilerin
topun ağzında oldukları belliydi. Metin Bakkalcı, telaş içinde
M.U.'ya dündü:
- Bu yaptığının bedelinin ne olduğunu biliyor
musun? M.U.'nun gülerek ilettiği mesaj netti:
- Biz, bedelini ödeyemeyeceğimiz hiçbir işi
yapmayız.
M.U. bedel ödemeye hazırdı, ama bu bedeli aynı hücrede kalan
solcular da ödeyecekti. Mamak'ta kurallar netti. Bireysel suç
yoktu. Bir hücrede yaşananlardan, o hücrede bulunanların tamamı
sorumluydu.
BEDEL: ELLERE COP
Akşam olduğunda Tecrit Mangası sayım için içeri girdi. Bütün demir
parmaklıklı kapılar sonuna kadar açıldı. İçlerindeki tutuklu ve
hükümlüler, her zaman olduğu gibi yataklarına döndüler, başlarını
tavana diktiler.
"Başla" komutu ile birlikte Atatürk'ün gençliğe hitabı okunmaya
başlandı. Daha yarıya gelinmemişti ki, düdük sesiyle herkes sustu.
Manga komutanı bağırdı:
- 19 numaralı hücredekiler, sesiniz niye az çıkıyor
lan?
Oysa tam tersi oluyordu. Gündüz yaşanan olaydan sonra, 19 numaralı
hücredeki herkes var gücüyle bağırıyordu. Manga komutanı, "Sola
dön" komutunu verdi:
- Üç adım ileri marş.
Üç adım atıldığında neredeyse koridorun ortasına
gelmişlerdi. Önce sağ eller uzatıldı, sayılamayacak kadar cop
darbesi indi. Sonra aynı işlem sol ellere yapıldı. Bedel
ödenmişti!
M.U. zaten buna hazırdı. Fikri Arıkan'ın idamının ardından içini
döktüğü için acı bile duymuyordu. Ancak, istemedikleri halde solcu
gençler de aynı bedeli ödemek zorunda kalmıştı. (Vakit)