Küresel salgın süreci gösterdi ki, ülkelerin gücü insanlarına verdiği önemle ortaya çıkıyor. Şeyh Edebali diyor ya Osman Bey’e: "İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın!"
Tam da bu günlerde ortaya çıkan gerçek.
Yüzyıllar ötesinden günümüze damıtılarak, süzülerek gelen büyük düşünce.
Küresel salgın süreci boyunca Türkiye büyük bir devlet olduğunu, iktidar da kudretli bir iktidar olduğunu gösterdi.
Ülkemi seviyorum.
Milletimi seviyorum.
Devletime güveniyorum ve gurur duyuyorum.
Binlerce insanımız dünyanın neresinde olursa olsun, salgın günlerinin başlamasıyla birlikte ülkeye getirildi, karantinaya alındı, muayene edildi, gerekiyorsa tedavi edildi.
Ülke içinde bir milyona ulaşan test gerçekleştirildi. Günlük test kapasitesi 50 bine ulaştı.
Yüz binin biraz üzerinde hasta tespit edildi, bunlardan 45 binin üzerinde bir kesim tedavi ile sıhhat buldu. Yani neredeyse tespit edilen hastaların yarısı sağlığına kavuştu, diğerlerinin tedavileri sürüyor.
Günlük tespit edilen vaka sayısının iki katının üzerinde iyileşmeye ulaşıldı.
Tüm bunlar yapılırken kimseden tek kuruş para alınmadı.
Şu ana kadar hayatını kaybeden vatandaşlarımızın sayısı ise üç binin biraz üzerinde. Allah hepsine rahmet eylesin, yakınlarına sabır versin. Şu bir gerçek ki, nüfusuna ve vaka sayısına oranla en az can kaybı ile süreci götüren ülke Türkiye.
İtalya, İspanya, Fransa, Almanya, ABD’deki ölüm sayıları göz önüne alınınca daha iyi anlaşılır Türkiye’nin başarısı.
Kapalı rejimlerdeki vaka ve ölüm sayılarını tam olarak bilmiyoruz.
Avrupa ve ABD’de yetkili birimler ölüm sayıları ile ilgili sürekli düzeltmeler yapıyorlar. Her düzeltme ile sayılar artıyor.
ABD dünyanın süper gücü. Daha önceki yıllarda yaptıkları birtakım bilimsel simülasyonlarda en hazır ülke olarak görülüyordu. Türkiye’nin ise hazırlıksız olduğu düşünülüyordu.
Avrupa ülkeleri yine en hazırlıklı ülkeler arasında sıralanıyordu. Geldiğimiz noktada hepsi döküldü.
İstatistikler, rakamlar ortada. 200 ülkede bu hastalık var. Ülkeler sınırlarını birbirine kapatmış, kendi derdi ile uğraşıyor. Kimsenin kimseye yardımının olmadığı bir dönem.
İçe kapanmışlık öyle bir noktaya geldi ki, bazıları kendi sınırları içindeki insanlar arasında ve hatta yurttaşları arasında bile ayrımcılık yapabiliyor.
Çok yaşlıları değil de daha gençleri tedavi için tercih edebiliyor. Kendi etnisitesinden olanları gözetebiliyor. Irk ve deri rengi ayrımı yapabiliyor. Bunlar da artık gizlenmiyor.
Türkiye sağlık malzemesi başta olmak üzere, neredeyse tüm ülkelere uçaklar dolusu yardımlar yolladı.
Bulundukları ülkelerde hasta olduğu halde tedavi imkanı tanınmayan yurttaşlarını ambulans uçaklarla getirdi.
Bunlar azımsanacak, küçümsenecek olaylar değildir.
Ülke dışında yaşayanlar gurbet nedir, yabancı olmak nasıl bir duygudur iyi bilir. Dünyanın en medeni ülkelerinde bile bu hissedilir.
İnsanlar gurbette vatanlarını, milletlerini, bayraklarını özler ve kendi içlerinde yaşatırlar. Onların varlığı bir güçtür, dayanaktır çünkü…
Türkiye, dünyanın büyük bir izolasyona girdiği böylesi bir anda dünyanın neresinde olursa olsun her yurttaşının sadece gönlünde değil, yaşamının her noktasında da olduğunu göstermiş. Bu örnekler üzerinden dünyanın pek çok ülkesindeki milyonlarca vatandaşına, soydaşına umut, ışık ve güven vermiş…
Şimdi yurt dışında olan her kardeşimiz kendini daha güvende hissediyor. Daha mutlu ve her türlü güçlüğe karşı daha dayanıklı…
Bunu eleştirmek hiç yakışık alır mı?
Hükümete bu konuda arka çıkmak, teşvik etmek, daha fazlasını yapması gerekiyorsa yüreklendirmek lazım.
Vatanperverlik, milliyetçilik bunu gerektirir.
Bunları tenkit etmek için gerçek dışı gerekçeler üretmenin de anlaşılır bir tarafı yoktur.
Üretilen gerekçeler gayri insanidir.
Siyaset kurumu muhalefetsiz olmaz. Muhalefetin kendi kendini imhasını asla arzu etmeyiz.