Ülkemize prim affı gerekiyor mu?
Abone olPrim affı nedir, ülkemizde prim affı ne kadar gerekli, prim affı bekleyen ne kadar vatandaş var? Bu soruların cevabını Bünyamin Esen veriyor.
İstanbul’dan okurumuz Turgay Mertcan soruyor: “Bünyamin bey, SGK’ya
genel sağlık sigortası borcum varmış. Faiziyle birlikte 6000 Lirayı
geçmiş dediler. Bunları ödeyeyim mi? Borçları affedecekler diyorlar
doğru mudur? Nasılsa bir gün affederler diye ödemezsek bir sıkıntı
olur mu?”
Sayın okurum, mecliste görüşülen sosyal güvenlik ve iş
hukuku konularının bulunduğu torba yasada SGK’ya olan prim borçları
ile ilgili bir yapılandırma yapılması düşüncesinin bulunduğuna dair
haberleri basından öğrenmekteyiz.
Meclisten geçerek yasalaşmadan Genel Sağlık Sigortası (GSS)
borçlarına herhangi bir yapılandırmanın olacağını veya olacaksa
yapılandırmanın ayrıntılarını kesin bir şekilde söylemek doğru
olmaz.
Öte yandan, özellikle GSS prim borçları için bir yapılandırma
ihtiyacı siyasi iradenin gündemini meşgul ediyor.
Peki, GSS prim borçları ile ilgili bir yapılandırma ihtiyacı var
mı? Daha can alıcı bir soru: Bu tür aflar primlerini zamanında ve
düzenli ödeyenleri cezalandırmış olmuyor mu?
Bu yazımıza bu konuları tartışmak istiyoruz.
Genel Sağlık Sigortası Borçları
Bilindiği üzere ülkemiz 1 Ocak 2012 tarihinde, tarihi nitelikte
bir dönüşüm olan Genel Sağlık Sigortası’na geçti.
Buna göre, Kanunda belirtilen esaslar dâhilinde ülkedeki tüm
vatandaşlar ve yerleşik yabancılar GSS kapsamına alındı, köhnemiş
ve şikayet edilen Yeşil Kart sistemi kaldırıldı.
GSS kapsamına alınan vatandaşların gelirlerinin tespit edilmesi
amacıyla test yapılması gündeme geldi. Bu işlemi ise Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları üstlendi.
Gelir testi sonucuna göre aile içerisindeki kişi başına düşen
geliri asgari ücretin üçte birinden az çıkan vatandaşların prim
borcu Devlet tarafından üstlenilerek (aynen Yeşil Kart sisteminde
olduğu gibi) ücretsiz sağlık yardımı almaları sağlandı.
Geliri asgari ücretin üçte birinden fazla çıkan kişiler ise üç
kademe şeklinde prim borcu çıkmaya başladı.
Prim borçlarındaki kademeli sistemde, ilk gelir grubu 40
TL, ikinci gelir grubu 120 TL, en üst gelir grubu ise 245 TL prim
borcuna tabi tutuldu.
500 Bin Prim Borçlusu Var
Öte yandan GSS sisteminin dizaynı yapılırken önemli bir
hesaplama hatası yapılmıştı.
GSS kapsamına alınan vatandaşların gelir testinin uzun zaman
alacağı ve tüm vatandaşlara ulaşmanın mümkün olmayabileceği
hesaplanmamıştı.
Her ne kadar milyonlarca vatandaş Sosyal Yardımlaşma Vakıflarının
kapısında günlerce bekleyerek izdiham içerisinde gelir testini
yaptırsa da sayısı milyonları geçen ciddi bir vatandaş kitlesi
gelir testini yaptıramadı.
Bu sayıya GSS borcu olduğunu bilmeyen, reformdan haberi
olmaya, medyaya ve internete erişimi kısıtlı özellikle yoksul
kesimlerin eklenmesi ile tablo daha da karardı.
İşte bu gelir testi yaptıramayan kişilere çok çok fakir olsalar
bile en üst gelir grubundan prim borcu, yani aylık 245 TL prim
borcu çıktı.
Borçlar Katlandıkça Katlandı
Tablo böyle olunca milyonlara ulaşan sayıdaki vatandaşın aslında
hiç prim ödemeyecek (primleri Devlet tarafından karşılanacak) iken
prim borcu birikmeye başladı.
Her ay biriken bu borçlar; SGK prim borçlarına hem gecikme cezası
(ilk üç ay için yüzde 2 oranında) hem de gecikme zammı
uygulanmasından dolayısıyla hızla artmaya başladı.
Bu şekilde prim borcu biriken vatandaşlar hastaneye gidemedikleri
gibi ilaç da alamamaya başladılar.
Yani, aslında tüm vatandaşları sisteme katma amacıyla çıkartılan
GSS reformu pratikte yapılan dizayn ve hesaplama hataları yüzünden
bazı vatandaşları dışarıda bıraktı.
Yani vatandaşlar sırf kamu otoritesi tarafından reform layıkıyla
yerine getirilecek kapasite üretilemediğinden mağdur hale
geldiler.
Madalyonun Diğer Yüzü
Görüldüğü üzere af konusunu konuşmadan önce yaşanan
sosyo-ekonomik sorunu gündeme taşımak ve ülkemizde devletin idari
kapasitesinin yetersizliğinden kaynaklanan reformları başarılı bir
şekilde hayata geçirme kapasitesini gündeme getirmek gerekiyor.
Yani konunun aslında çok boyutu bulunuyor. Madalyonun tek bir
tarafına bakarak karar vermek doğru değil.
Ancak bir de madalyonun diğer yüzü var. Ülkemizde 2006 yılında,
2008 yılında ve en son olarak da 2011 yılında yapılandırma
kanunları çıkartıldı.
Bu kanunların, yine ayni kapasite yoksunu idare tarafından idare
edilmesi dolayısıyla, başarıları hep tartışmalı oldu. Her bir
reform geçmişse sünger çekme temiz bir sayfa açma hedefiyle yapıldı
ama olmadı…
Borçlarını yapılandıran kesimlerin ne yazık ki büyük kısmı yıllar
içerisinde taksitlerini ödeyememeleri yüzünden yapılandırma dışında
kaldı.
Bu yüzden yapılandırmalar (en başarılısı 2011 yılındaki olsa da)
etkin bir şekilde devlet-vatandaş barışmasını sağlayamadı, eski
döneme bir sünger çekemedi.
Af Kanunları Adalet Hissini Yaralıyor mu?
Burada af kanunlarına gündeme getirilen önemli bir eleştiriye de
değinmek gerekiyor.
Yapılandırma olarak ifade edilen af kanunlarına getirilen en önemli
eleştiri, bu kanunların toplumda adalet hissini yaraladığı, vergi
ve prim borçlarını zamanında ödeyen kişilerin zarara girmesine
neden olduğu.
Elbette ki, toplumda kanun güvenirliği büyük önem arz ediyor.
Herkesin kendisi ile ayni hukuki statüde olanlar ile ayni kurallara
tabi olduğunu ve ayni şekilde muamele göreceğini görmesini ifade
eden kanun güvenliği özellikle iyi dizayn edilmeyen af kanunları
ile yaralanabiliyor.
Yıllar boyunca düzenli olarak prim ve vergi ödeyen vatandaşların
ayni hukuki statüde oldukları kişiler karşısında korunması
gerekiyor.
Daha önce düzenli vergi ve prim ödeyen vatandaş karşısında
ödemeyenin affedilmesi vicdan hissini yaralayabiliyor.
Peki, Zamanında Ödeyen Zararlı mı Çıkıyor?
Bu söylediklerimiz ile birlikte zamanında vergi ve prim
borçlarını ödeyen vatandaşların zararlı çıktıklarını söylemek
insafsızlık olur.
Zira bugüne kadar çıkan her yapılandırma, prim borçları için
konuşacak olursak, hiçbir zaman anapara borçlarını tümüyle
affetmemiştir. Yani vergi ve prim borçlarının asılları büyük ölçüde
tahsil edilir.
Yapılandırma kanunları yalnızca zaman içerisinde uygulanan
yüksek ceza ve faizlerin bir kısmını veya tamamını siler. Örneğin,
2011 yılında 6011 sayılı Yasa ile gerçekleşen son yapılandırmada
prim faiz borçlarının yüzde 50 ile 75’lik arasındaki bir kısmı
silinmiştir.
Yani yalnızca yüksek faizler ve cezalar affedilmiş, yıllar
içerisinde sarmala dönen borçlar sadeleştirilmiştir.
Üstelik yapılandırılan borçlar enflasyon ile güncellenmiş;
taksitlendirilmesi halinde de 6183 sayılı Kanuna göre belirlenen
faiz oranları ile taksitlendirilmiştir.
Ciddi İndirim ve Teşvikler Var
Görüldüğü üzere düzenli prim ödeyen vatandaşlar, bazı talihsiz
yorumlarda iddia edildiği gibi “enayi” yerine
konulmamıştır...
Prim borçlarında düzenli ödeyen vatandaşları koruyan bir başka
düzenleme daha var ki, halka “enayi” gözüyle bakan bazı yorumcular
bundan bihaberler.
O da sigorta primlerinde düzenli ödeyen ve borçları
bulunmayanlara ciddi teşvikler var. Ülkemizde halen yürürlükte
bulunan bir düzine yakın teşvik türü bulunmaktadır.
Bunlardan özellikle 5 Puanlık prim teşviki olarak bilinen teşvik
düzenli ödeyen işverenlere yüzde 30’lara varan oranda indirim
yapmaktadır. Bu dünya ölçeğinde önemli bir indirim. Yani
“peşin ödeme indirimi” ile düzenli ödeyen
vatandaşlar korunuyor.
Bu işverenler için geçerli, vatandaşlar için değil. Ancak
düzenli prim ödeyen vatandaşlar da genişleyen sağlık hizmetlerinden
ücretsiz faydalanıyor, en lüks hastanede bile tedavi
olabiliyor.