Uğur Mumcu'yu anma etkinliğinden izlenimler...
Abone olGazeteci İlhan Taşçı, Uğur Mumcu'nun evinin önünde düzenlenen anma etkinliğinden notları aktarıyor.
Uğur Mumcu'nun bombalı bir suikaste kurban gittiği 24 Ocak 1993'e kadar adı Karlı olan, kıyımın ardından ise Uğur Mumcu Sokağı'nın girişleri polis otolarıyla kapatılmış.
Sokağa ulaşan yollarda ellerinde pankartlar, yakalarında ''Uğur Mumcu Ölümsüzdür'' yazılı kokartlarla yüzlerce insan evin önüne yürüyor.
''Atatürkçü, laik, cumhuriyetçi, demokrat bir Türkiye'nin yılmaz
savunucusu'' Uğur Mumcu'nun arabasına konan bir bomba ile inandığı
değerler uğruna öldürüldüğü yere doğru.
Evinin önüne yaklaştığımızda yürümek git gide zorlaşıyor.
"Uğur'lar ölmez, Atatürk yenilmez", "Devrim şehitleri ölümsüzdür" sloganlarını atan kalabalığı yara yara Uğur Mumcu'nun evine ulaşıyoruz.
Kapıda bizi kızı Özge karşılıyor her zamanki buğulu gülüşüyle.
Güldal Mumcu ise "derste", evet bildiğiniz ders yapıyor.
Kimlerle derseniz, Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı'nın (um:ag) bu dönemki öğrencileriyle.
Hem de Uğur Mumcu'nun halen ilk günkü gibi korunan çalışma odasında; Mumcu gazeteciliğini anlatıyor.
Tıpkı onca yıldır sürdürdüğü suskunluğunu bozup "İçimden Geçen Zaman" kitabıyla Türkiye'nin siyasi cinayetler tarihine not düştüğü gibi.
O büyük patlamadan arda kalan "delillerin" çalı süpürgeleriyle süpürüldüğü sokakta biraraya gelen insanların özlemi, acısı, öfkesi ilk günkü gibiydi.
Hep bir ağızdan söylenen türküler, atılan sloganlar aslında Uğur Mumcu'nun ölümsüzlüğünün kanıtıydı.
Yıllarca süren soruşturma, yargılamalardan geriye kalan Uğur Mumcu'nun parçalanan otomobilinin metal yığınıydı.
Öbek öbek insanların arasında dolaşırken "Hani devletin namus sözüydü!? Katilleri bulunmadan dosya mı kapanırmış. Bugün adam çıkıp ben koydum bombayı dese bir şey yapamayacaklarsa hukuk bunun neresinde?..." söylemleri, soruları çalınıyor kulağınıza.
Hoparlörden yükselen o sese yüzlerce kişilik koro eşlik ediyor:
"Bugün efkarlıyım açmasın güller/yiğidimden kara haber verirler/demirden döşeği taştan sedirler/yiğidim aslanım burda yatıyor".
'Elde kalan bir çelik yığını: Teşekkürler Türkiye!''
Katliamın açılmış gibi, cinayetin failleri yakalanmış gibi, ez cümle derdest edilmiş bir dava gibi görünen dosyası da adaletsiz bir hukukun elinde "kapanmış" gibi görünüyor.
Cinayetin gerisindeki sis perdesi aralanamamışken, dava dosyasındaki delillere göre olayın asıl failleri bile bulun(a)mazken, son günlerde birilerinin "bombayı ben koydum" diyen birisi çıksa bile yargılanamayacağını dillendirmesi yıllardır bıkmadan, usanmadan, biraraya gelip aydınına sahip çıkan canları acıtmıştı.
Hele hele "zamanaşımı"nın sözü bile canacısıydı.
Aydın kıyımının zamanaşımı mı olurmuş!
Mumcu ailesine teslim edilmesine karar verilen demir yığınına ne denilebilirdi ki!?
Özge Mumcu söyledi işte: "20 yıl sonra elde kalan patlamış bir çelik yığını! Teşekkürler Türkiye ..."
Sloganların ardından ara ara sohbetlerde o çelik yığının evin önündeki anıta konulması gerektiğini söyleyen de var, bir "utanç" müzesine yerleştirilmesini isteyen de
İster müzeye konulsun, ister anıta.
O demir yığınına sahip çıkılmalı ki, Uğur Mumcu'nun "cellat hissizliğiyle değil cerrah titizliğiyle yaptığı gazeteciliğini" ve bilinçli bir cehaletle onu unutturmaya çalışanlara inat belleğin tozu ara ara alınabilsin...