Hayatımızda birçok şeyi merak ederiz ancak türlü türlü şeyler kafamızı karıştırır. İşte bir şekilde merak ettiğiniz bazı soruların cevapları. Trafik ışıkları neden kırmızı, sarı ve yeşildir? Trafik ışıkları uygulamasına, önceleri demiryollarının trenleri kontrol için uyguladığı sinyaller örnek alınarak başlandı. Demiryolları idaresi kırmızı rengi 'dur' sinyali olarak seçmişti. Kırmızı renk asırlar boyu tehlikenin, tahribatın simgesi olmuştur. Demiryolları ilk faaliyete geçtiği 1830'lu yıllarda 'ikaz' ışığının rengi yeşil, 'geç' ışığının ise beyazdı... Bir süre sonra beyaz sinyal problem yaratmaya başladı. Beyaz renkli 'geç' sinyali diğer sokak lambaları ile karıştırılabiliyordu. Ama daha da kötüsü 'dur' işaretlerine konulan kırmızı mercekler yerlerinden düşünce ışık beyazlaşıyor, 'geç' sinyali olarak algılanıyor ve kazalara yol açabiliyordu. Karayollarına gelince, yollarda sadece atların ve at arabalarının bulunduğu tarihlerde bile dünyanın büyük şehirlerinde trafik sorundu. İlk trafik lambası otomobillerin ortaya çıkmasından çok önce 1868'de Londra'da kullanıldı. Gazla yakılan ve bir eksen etrafında döndürülebilen kırmızı ve yeşil lambalar bir yıl sonra patlayıp, kendilerini çeviren polisi de yaralayınca bu uygulama ortadan kalktı. Sonunda demiryolcular kırmızıyı 'dur', yeşili 'geç' sarı rengi de 'ikaz' sinyali olarak kullanmaya başladılar. Bilindiği gibi sarı, renk spektrumu içinde en göz alıcı renktir. Böylece makinist bir sinyalin bulunması gereken yerde beyaz ışığı görürse, bir şeylerin yanlış olduğunu anlıyor ve tedbirini alıyordu. Ama öte yandan otomobillerin ortaya çıkması ve şehirlerde dolaşmaya başlamalarıyla birlikte durum iyice kötüleşti. Çeşitli şehirlerde değişik uygulamalar yapıldı. Demiryollarındaki uygulama örnek alındı ama demiryollarında birbirine paralel iki hat vardı. Bu sistem iki yolun kesiştiği kavşaklarda işe yaramıyordu. Sonunda günümüzdekilere benzeyen ilk elektrikli otomatik trafik lambasını, ilkokul mezunu ve ABD'deki Cleveland'da otomobil sahibi ilk siyah olan Garrett Morgan geliştirdi. 1914'de ilk denemelerine başlayan Morgan 1923'de de patentini aldı. Morgan 1963'de ölümünden az önce patentini 40 bin dolara General Electric firmasına sattı. Morgan'ın lambaları demiryollarına benzer şekilde bir "T" üzerinde kırmızı ve yeşil iki lambadan ibaretti. Çok geçmeden ikaz anlamında sarı lamba da ilave edildi ve uygulama bütün dünyaya süratle yayıldı. Aradan geçen yıllara rağmen sarı renk hala 'ikaz' anlamındadır ama günümüz sürücüleri onu 'geç' sinyali olarak algılıyorlar. Türkiye'den ABD'ye uçuşlarda neden havada eğri çizildiğini, bu kırmızı çizginin neden oluştuğuna dikkat ettiniz mi? Dünya yüzeyi küresel bir eğri olduğu için, iki nokta arasındaki en kısa mesafe de dümdüz yerine eğri bir çizgi olmaktadır. İki boyutlu düzlemde bu çizgilere baktığınızda gerçek en kısa mesafe çizgisi, doğrusal mesafeden çok daha uzun gözükür. Resimde görüldüğü gibi Los Angeles ile Ankara arasındaki çizgisel mesafe 13.423 kilometredir. Gerçek en kısa mesafeyi bulmak isterseniz, "Büyük Daire Metodu"nu kullanmanız gerekir. Bunu yaptığınızda karşınıza çıkan mesafe, ilkinden çok daha kısa olan, 11.269 kilometrelik bir mesafedir! Bitmiş piller neden çöpe atılmaz? Civa, kurşun, lityum, mangan, nikel, kobalt, kadmiyum gibi kimyasal maddeler pilin içinde bulunan maddelerden sadece bazılarıdır. Çöpe atıldığı taktirde bu maddeler toprağın yapısını kullanılamayacak kadar bozar. Suya karışan metaller ise suyun ekosisteminde büyük bir karışıklık meydana getirir. Ayrıca bu kimyasallar topraktan beslenen hayvanlara ya da direkt olarak sudan insanlara geçer ve çok çeşitli hastalıklara sebep olur. Kanser, böbrek ve karaciğer hastalıkları, merkezi sinir sistemi bozuklukları, nörobiyolojik bozukluklar bunlardan bazılarıdır. Küçük bir kalem pil, 4 metrekare toprağı kirletip bu toprağı üretim yapılamaz hale getirebilecek kadar kimyasal içerir. Güneş ışığı neden saçlarımızı açarken tenimizi koyulaştırıyor? Güneşin morötesi ışınları saça ve cilde zarar verir. O yüzden ikisini de melanin adlı pigmentli bir polimer ile korur. Melanin morötesi ışınları hem özümser hem de dağıtır, böylece hücrelerinizin kırılgan DNA’sına ulaşmalarını engeller. Fakat melanin zaman içinde yıpranır ve morötesi ışığa uzun süre maruz kalınca rengini yitirir. Bunun sonucu saçlarda açılma ya da sarılaşma şeklinde kendini gösterir. Ne var ki saç hücreleri ölü olduğundan (sadece lipit, su, pigment ve yapısal proteinlerden oluşur) rengi açılan saçlar taze melanin içeren yeni saçlar büyüyüp de yerlerini alana kadar bu hasarlı durumda kalır. Cilt hücreleriyse canlıdır ve morötesi ışınlara tepki verebilir, ayak uydurabilir. Güneş ışığı cildimize değdiğinde vücudumuz melanin üreten hücrelere bağlanan ve ek koruma için daha fazla melanin meydana getirmelerini sağlayan bir hormon üretir. Bu melanin epidermisin alt tabakasında yer alır ve üst katmanlara tırmandıkça koyulaşır. Bu da zaman içinde, sizi güneşten koruyan bronzlaşma etkisini doğurur.Morötesi ışığa uzun süreli maruz kalmak cildin hücresel DNA’sına da zarar verebilir ve bu hasarlı hücreler cilt kanseri riskini artırır. Güneş banyosu ve sürekli güneş yanıkları bu riski daha da katlar. O yüzden saçınızın rengi iyice açılana kadar güneşte kalabilirsiniz ama güneş kreminizi eksik etmeyin.