Üç şehit, üç baba ocağı…

Nesrin YILMAZ nesriny@internethaber.com

Tüm Türkiye"nin yüreğine ateş düştü…

 

Ama asıl yangın, üç baba ocağının içinde…

 

Malum, ateş en çok da düştüğü yeri yakar…

 

*

 

Yerde serili dururken cansız bedenleri, asla yan yana gelmeyecekleri o kirli ellerle yan yana dizilmişlerken, en çok ailelerinin halini düşündüm, o an ne hissettiler ekrana baktıklarında, o kara haberi duyduklarında diye…

 

En çok bu yaktı canımı...

 

Bir ana, bir baba, bir eş, bir kardeş ne hissediyorsa onu hissederek baktım cansız bedenlerine…

 

İçim sızladı, içim yandı…

 

Ama o üç şehidin anası gibi, babası gibi, kardeşi gibi, eşi gibi yanar mı yüreği dışardan bakan bir çift gözün…

 

Bunu düşündüm…

 

Gururlu, dimdik, yolcu ederken evladını sonsuzluğa, bir babanın yüreğinin acısı, her hücresini yakar da, gözyaşlarının çoğu içine akar, bir kısmı süzülür yanaklarına…

 

O, cennetin sahipleri analar, ne kadar feryat etseler de, acılarının binde birini dışa vurabilirler mi diye, bir ana yüreği evlat acısına dayanabilir mi diye düşünüp kahroldum.

 

Yiğidim, polisim diye ağlayan o eş, bir daha geçirebilir mi mutluluk halkasını o içi dağlanan yüreğine…

 

Çok üzüldüm…

 

Düşündüm, düşündükçe ezildim…

 

Onların acısının ne kadarını alabilirim, alabiliriz? Yüreklerindeki o taşınmaz yükün ne kadarını azaltabiliriz?

 

Onlar için ne yapabiliriz diye…

 

Tarifi yok, telafisi yok, acılarını azaltabilmenin mümkünü yok…

 

Çok sıcak, çok yeni… Hiç soğumayacak… Hiç eskimeyecek…

 

*

 

Hepimiz yandık, hepimiz kor olduk da…

 

En çok, o üç ocak yandı…

 

O pis ateş, o lanetlenmiş ateş yine düştü üç ailenin ciğerine…

 

Hainler, hiç sönmeyecek bir yangına, hiç kül olmayacak odunlar attılar yine…

 

Nefes aldıkları sürece, içleri sızlayacak, yürekleri dağlanacak insanlar bıraktılar geride bir kez daha…

 

Bir kara sayfa daha eklediler o kapkaranlık terör kitabına…