TÜSİAD’dan Erdoğan’a mektup
Abone olTÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Haluk Dinçer, dış politika konusundaki değerlendirmelerini Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a bugün bir mektup ar...
TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Haluk Dinçer, dış politika
konusundaki değerlendirmelerini Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a
bugün bir mektup aracılığı ile iletti.
TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Haluk Dinçer, dış politika
konusundaki değerlendirmelerini Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a
bugün bir mektup aracılığı ile iletti. Mektupta şu ifadelere yer
verildi: "Türkiye’nin Avrupa ve Asya arasındaki değerli ve
ayrıcalıklı jeo-stratejik konumu, yakın coğrafyamızda son dönemde
yaşanan olumsuz gelişmelere karşı ülkemizi daha ülkemizi sorumluluk
üstlenmeye ve inisiyatif almaya zorlamaktadır. İçinden geçtiğimiz
tarihsel dönem, yoğun siyasal istikrarsızlık, uluslararası sistem
normlarının ihlali ve şiddet dalgalarıyla tanımlanabilir. Bu
şiddet, kimi zaman etnik kimi zamanda mezhepsel renge
bürünebilmektedir. Ancak her şeyin ötesinde bölgemizde son 35
yıldır yaşanmış olan savaşların yaşattığı tahribatın sosyal ve
siyasal sonuçlarını görüyoruz.
Yakın zamanda Türkiye kamuoyunu da rahatsız eden gelişmeler böyle
bir bağlamda yaşanmaktadır. Musul’da, başta Başkonsolosumuz olmak
üzere 49 görevli ve vatandaşımız bir ayı aşkın süredir IŞİD adlı
örgütün elinde bulunmaktadır. Bu örgütün Şii inancına bağlı
Türkmenlere, Irak vatandaşlarına ve Suriye’deki Kürtlere uyguladığı
şiddet hiç bir inancın kabul edemeyeceği boyutlardadır.
Yakın coğrafyamıza egemen hale gelmekte olan mezhep savaşlarının
merkezinde Suriye’deki kanlı çatışmalar bulunmaktadır ve bu
gelişmeler, bölgemizi adeta bir Orta Çağ karanlığına sürükleme
potansiyeline sahiptir. Bölge ülkelerinin dış sınırlarının
değişmesi potansiyelini taşıyan bu gelişmeler, ülkelerin içinde de
kalıcı yeni bölünmelere zemin oluşturmaktadır.
İsrail devletinin Gazze halkına karşı havadan, denizden ve karadan
yürüttüğü orantısız askeri operasyonlar aralarında çok sayıda masum
çocuk ve kadın olmak üzere sivil halkın ölümüne yol açmakta ve tüm
vicdani ölçüleri hiçe saymaktadır. Dünyanın bu insanlık dışı
saldırılara kayıtsız kalması da ayrıca vicdanları yaralayan bir
diğer unsurdur.
Bölgesel siyasi ihtilafların nasıl küresel düzlemde karşılık
bulduğunu gösteren en soğuk örnek geçtiğimiz günlerde düşürülen
Malezya Havayolları uçağıdır. Malezya havayollarına ait bir uçağın
normal rotasında ve Ukrayna hava sahasında, füzeyle vurularak
düşürülmesi ve çeşitli milletlerden 285 yolcu ve 13 mürettebatın
yaşamını yitirmesi günümüzde siyasal istikrarsızlıktan kaynaklanan
ve jeopolitik rekabetten etkilenen terör ve şiddetin ulaştığı
küresel boyutları göstermesi bakımından ibret vericidir.
Türkiye’nin iş dünyasını temsil eden bir sivil toplum kuruluşu
olarak devletler ya da örgütler tarafından yapılmış olmasına
bakmaksızın tüm şiddet eylemlerini kınıyor ve lanetliyoruz.
Bölgesel ihtilafların süratle küresel düzleme taşınabildiği içinde
bulunduğumuz ortamda, Birleşmiş Milletler barış ve güvenliğin
korunması yolunda işlevsiz kalmaktadır; bu kurumun şiddet olayları
karşısında etkisizliği, zulüm yapanlarla, zulme uğrayanlar arasında
bir ayrım yapamaması küresel bağlamda şiddet ve terör ortamını daha
da körüklemektedir.
Dünyanın, ulusal çıkar hesaplarıyla yaşanan vahşet ve trajedilere
seyirci kalmasını da hem siyaseten hem ahlaken kabul edilemez
buluyoruz. Haksızlıklar karşısında suskun ve edilgen kalmak,
küresel barış ve istikrar amacına yönelik en büyük tehdittir.
Bu olağanüstü şartlar, küresel güçleri ve tüm bölge ülkelerini
tutumlarını yeniden değerlendirmeye sevk etmelidir. Güç
kullanımının yerini mutlaka siyaset ve diplomasinin alması
gerekir.
Ne inançlar ve kimlikler ne de Filistinlilerin siyasal hakları
şiddet ve terör yoluyla bastırılamaz. Ortadoğu coğrafyasının çok
inançlı ve kimlikli yapısını bir arada tutacak yegâne tutkal insan
hak ve özgürlüklerine saygılı, laik ve varlık sebebi vatandaşa
hizmet olan devlet düzeninin kurulmasıdır. Şiddet şiddetle
temizlenemez.
Çevremizdeki kaos ve şiddet ortamının tez elden durdurulamaması
halinde ülkemizin ve bölgemizin üzerinde ağır ekonomik ve toplumsal
baskılar oluşacağını değerlendiriyoruz. Bölgenin en eski
demokrasilerinden birine sahip olan ülkemizin bu karanlık gidişin
durdurulabilmesinde tarihten de kaynaklanan özel sorumlulukları
olduğuna inanıyoruz.
Türkiye’nin bölgesel anlamda yeni bir işbirliği zemini
oluşturabilmek için tüm sorumlu aktörlerle ortak çıkarları kollayan
yapıcı açılımlarda bulunmasının kritik önemde görev göreceğine
inanıyoruz. Öte yandan, tüm dünya açısından öngörülebilir olmaktan
giderek uzaklaşan bölgesel dinamikler kamuoyunda tüm boyutlarıyla
ve geniş bir katılımla tartışılmaya başlanmalıdır.
Daha somut olarak ise Türkiye’nin, gerek bu yıl Avustralya’da
gerçekleştirilecek olan G20 Zirvesindeki Troyka Üyeliği kapasitesi
ile, gerekse önümüzdeki yıl ev sahipliğini üstleneceği G20 Zirvesi
bünyesinde, öncelikli gündem maddesi olarak BM’nin ve türevleri
olan kurumların yeni küresel siyasal ve ekonomik dinamiklere göre
kapsamlı bir yeniden yapılanmaya tabi tutulmasını ve kapsayıcı bir
yönetişim yapısına kavuşmasını önermesi gerektiğini
düşünüyoruz.
G20 bünyesindeki ülkelerin iş dünyası örgütleri de, birikimleriyle
donanımlarıyla bu yeniden yapılanma sürecine katkı sağlayabilirler,
bu süreçte TÜSİAD olarak üzerimize düşen görevi yapmaya ve barışçı
bir ortam oluşturulmasına katkı sunmaya hazırız."
(İHA)