Türküleri ortalığı inletirken o açtı
Abone olGönlümüz hep onu arayacak. Şimdiden sormaya başladık; Neredesin sen? diye... İşte ünlü ozanın ardından yazılıp, çizilenler.
İNTERNETHABER - Halkın her
kesimini kucaklayan bir dev ozandı Neşet Ertaş, gücü buradaydı.
Devlet sanatçısı unvanını reddedişi de bundandı. "Ben halkın
sanatçısıyım" diyordu. Ertaş, 74 yaşında veda
etti.
Geride öyle bir "gönül" bıraktı ki... Her kesimde
onun "tınısı" kaldı... Köşelere baktık Neşet
Ertaş'ın ardından... O gönülün sevgisi kaplamıştı dört bir
yanı...
SON ABDAL
Sanırız onu en iyi 3 bölümlük belgeselini çeken Can Dündar
anlatır... Yoksulluk günlerini de dinlemişti, yoksunluk günlerini
de...
Tek göz eve muhtaç olduğu günleri, Almanya'ya bu
sebeple gidip düğünlerde çaldığını onun anlatımıyla
biliyordu. Bugün köşesinden ünlü ozanın bilmediğimiz o
hayatını anlatmış.
Âşıktı. Çilekeşti. “Garip”ti.
Büyüklük taslamayan büyük bir dervişti.
Asırlara yayılan bir kültürel mirasın son temsilcisi,
“yaşayan insan hazinesi”ydi.
TEK GÖZ EVE MUHTAÇTI
Bu ülke, hep hoyrattır ya ona gönül veren, hizmet eden evlatlarına
karşı... Ona da ayrıcalık yapmadı; hakkını yedi, kadrini
bilmedi.
Türküleri ortalığı inletirken o açtı. Başını sokacağı tek
göz eve muhtaçtı. Türkiye’de korsanlar sazının rantını yerken o,
gurbete gidip Almanyalarda düğün çalarak aradı ekmeğini...
Unutturdu kendini...
30 yıllık inzivadan hayata, gurbetten yurda dönmesi, iki adam
sayesindedir:
Biri onu ikna eden Bayram Bilge Tokel...
Diğeri türkülerini korsanlardan kurtarıp onu telifle tanıştıran
Hasan Saltık...
Ömrünün son deminde biraz yüzü güldüyse, kısmen onlar
sayesindedir.
KENDİNİ BİLEN KENDİNE HİZMET
ETTİRMEZ
(...) Babası, son nefesini vermeden önce “Sazımın emaneti” demişti
ona...
O emanete, ibadet gibi sarıldı Neşet...
Havalandırdığı türküleri, hepimizin “göynüne” işledi.
Hiçbirini okuyamamış olsa da kitaplarının yazıldığını, belgeselinin
çekildiğini, heykelinin dikildiğini, türkülerinin kıymete
bindiğini, gençlerce söylendiğini gördü.
Sigarasını yakmaya kalksanız “Kendini bilen, kendine hizmet
ettirmez” derdi; öylesine mütevazıydı. Ama onca yıl
kıymetini bilmeyen devlet, sonradan paye vermeye
kalktığında “Ben halkın sanatçısıyım” diyecek kadar da
dikti.
NEŞET ERTAŞ KENDİSİNE NE DERDİ? SIRRI
SÜREYYA
ÖNDER YAZDI... DİĞER
SAYFADA...
[PAGE]ŞU GARA SIFATLI
Bozlak kültürünün en ünlü temsilcisini, "Son Abdal'ı" bugün son
yolculuğuna uğurlarken Sırrı Süreyya Önder'in Radikal'deki yazısına
bakıyoruz.
Diyor ki büyük ustanın ardından;
"Baba, kendisini “Şu gara sıfatlı” diye tasvir
ederdi. Her biri kendisini Allah’ın
yeryüzündeki gölgesi sayan kibirli egemenlerin sofrasına
bir gün olsun tenezzül etmeden göçüp
gitti...
Bu topraklarda söz ve zorun kavgası halen sürüp
gidiyor.
Takatsiz kalmış topraklarımıza yeni bir söz söylemek isteyenler
o ‘gara sıfatlı’nın geride bıraktığı binlerce sözden
herhangi birine bakmalılar.
Yetmiş iki milletten geçtim, iki millete bir nazardan
bakmayı becerebilirsek, o gara sıfatlı belki de ‘gülden güzel
gülüşü’yle üzerimizdeki tarihi hakkını helal edecektir."
CENGİZ ÇANDAR : GÖNLÜM HEP SENİ
ARIYOR...
Bu halkın gönlü "hep arayacak" onu... Sazını arayacak, sözünü
arayacak... Ama en önemlisi "ikilik barındırmayan o yüce gönlünü"
arayacak...
Cengiz Çandar da şimdiden arayanlardan... Demiş ki büyük ustanın
ardından;
"Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen." Gitti gideli, dün, gün
boyu kendi sesinden dinledim. Bambaşkaydı.
Yüreğimin derinliğinden ona seslenmek istedim galiba:
Neredesin sen?
'Cennet yolcuhığu'nda olmalı. Nitekim, hakkında yazılmış çok
güzel bir twit cümlesinden anladım öyle olduğunu 'Bozkır'ın
Tezenesi'nin: "Neşet Ertaş melek aksanıyla konuşurdu. Cennette hiç
yabancılık çekmeyecek."Onun ölümüyle dünden itibaren hepimiz
yoksullaştık. Öyle bir ayrılık ki, 'Gönlüm hep seni arıyor,
neredesin sen?' diye söyletiyor insanı."
NEŞET ERTAŞ'IN BİLİNMEYEN
ZEKİ MÜREN
ANISINI DA YILMAZ ÖZDİL YAZDI... DİĞER
SAYFADA...
[PAGE]
NEŞET ERTAŞ'IN ZEKİ MÜREN
ANISI
Hürriyet yazarları da bugün "gönüllerini" büyük ozana açtılar.
Yılmaz Özdil büyük ozanın ağzından Zeki Müren anısını
nakletmiş.
"Zeki Müren, halk müziğimizi nakış nakış işlemişti,
telifini ödeyip, Aşık Ali İzzet'in Mühür Gözlüm şiirini satın
almış, aranjman olarak okumuştu, şarkıyı Zeki Müren'in filminde
seyrettim, sazı alıp, köylü yüreğimle ezgiledim, köy düğünlerinde
söyledim, bi zaman geçti, son model bi araba geldi; -Zeki
Müren seni İzmir Fuarı'na çağırıyor dedi, gittim, bir ay
çaldım, telif hakları bana ait olan şarkıyı nasıl çalarsın diye tek
kelime etmedi.
Bir gün biri geldi, Zeki Müren seni çağırıyor dedi, gittim,
gazino patronuyla aynı masada oturuyor, ayağa kalkıp, ağabey hoş
geldin dedi, önünde viski var,
-Ne içersin dedi, rakı dedim, türküye başladı,
tarif etmem imkânsız, ikinci dörtlüğü yakaladım, devam ettim, gene
ayağa kalktı, olamaz böyle ses diyerek, başını duvarlara vurdu,
rahmetliye çok şey borçluyum..."
Yılmaz Özdil bu anıyı Neşet Ertaş'ın anlatımıyla naklettikten sonra
şu notu düşmüş;
"Biri "yüreğim köylü" diyen, mahcup bozkır çocuğu... Öbürü,
sözde erkeklerin kıvır kıvır kıvırdığı ülkemde, cinsel kimliğini
saklamadan, sahneye apartman topuk, mini etekle çıkma cesaretini
gösteren "mangal yürek" şehirli... Türkülerini dinlediğinizden
eminim de, emin misiniz Neşet Ertaş'ı kavradığınızdan?"
NEŞET ERTAŞ HAKKINDA 10
ŞEY
Ahmet Hakan böyle bir başlık atıp ünlü ozanı 10 maddede
anlatmış.
BİR GÖNÜL : ANADOLU denilen
coğrafyada “gönül” sözcüğünü
sekiz farklı şekilde telaffuz edebilen tek kişiydi... Hiç
kimse “gönül” sözcüğünü
onun kadar farklı, onun kadar kalpten, onun kadar tumturaklı, onun
kadar dokunaklı bir şekilde telaffuz edemezdi. Öldü
ve “gönül” sözcüğü hem öksüz hem
yetim kaldı.
İKİ: ACEM KIZI
“Uğrun uğrun kaş altından bakınca/Can telef ediyor gül acem kızı” diyerek, bir acem kızının mahcup ve kaçamak bakışlarının nasıl süper yalın, nasıl acayip sinematografik tarif edilebileceğini kanıtladı. Üstelik kızın burnunu fındığa, ağzını kahve fincanına benzettiği halde zerre kadar sakil kaçmamayı başararak...
ÜÇ: SIRLAR
Gösterişli postlara sahip bir mutasavvıf değildi, garip bir halk dervişi idi... Ama tasavvufu yalamış yutmuş gibi çığırdı türkülerini: “Kalpten kalbe giden gizli yol”u o tarif etti, “varıp bir canana ikrar verme”nin önemine o işaret etti, “evvel” ile “ahir”i aşkta o birleştirdi, dünyanın yalan olduğunun altını o çizdi. (Devamını okumak için )