Turkuazın para kaynağı kim?
Abone olTurkuaz Hareketi'yle ilgili bilinmeyenler gün ışığında...
Dilek
Yaraş-İnternethaber
Turkuaz Hareketi adını verdikleri bir oluşumla
yeni bir partinin fizibilite çalışmalarına başlayan Ali
Müfit Gürtuna, bu bir yıllık hazırlık ve araştırma
döneminin sonunda -geçtiğimiz Haziran ayında- Türkiye’ye
yeni ve farklı bir parti gerektiğine karar vermiş. Erken seçim
olmayacağı kesinleşince de partinin kuruluşunu Kasım ayına
ertelemiş. Henüz ismi konmayan partinin merkez binası Ankara’nın
Balgat semtinde. İstanbul il başkanlığı içinse uygun bir yer
bulamamışlar daha. Çalışmaları şimdilik Gürtuna’nın Levent’teki
ofisinden yürütüyorlar. Partisinin tek başına iktidar olacağını
söyleyecek kadar iddialı konuşmaktan kaçınmayan Gürtuna’yı ve
kurmayı düşündüğü partisini daha yakından tanımak için uzun bir
sohbet yaptık.
Parti kurmak için biraz geç kaldığınızı
düşünmüyor musunuz? Çok az kaldı seçime....
Bir yıl
var. Yeter. Biz zaten bir-iki ay içinde teşkilatlanmamızı yaparız.
Bizim bu işi becerebilme ve gelecekte önemli bir liderlik
kabiliyeti göstermemiz kadar, insanların bu yeni harekete ihtiyaç
duyması da çok önemliydi. Bunun için de iki önemli şart vardı.
Birincisi iktidar partisinin bu işi götüremeyeceğinin anlaşılması
-ki bu çok net bir biçimde anlaşılmıştır. İkincisi de mevcut
muahalefet partilerinin Türkiye’nin geleceği yönünde bir alternatif
oluşturamayacağının anlaşılmasıydı...
Turkuaz, bir nabız yoklama hareketi midir
yani?
Hayır, nabzın ötesinde bizim bakış açımızı ortaya koyduk. Çıkış
sebebimiz siyasette varolan eksiklikleri gidermekti. Siyasetçiler,
hiçbir hazırlık, ön çalışma yapmıyor. Geleceğe dönük projeksiyonlar
oluşturmuyor. Seçime giderken sadece vaatler zinciri
oluşturuyor.
Bu eleştirileriniz AKP’ye mi yönelik?
Yok,
sadece AKP’ye yönelik değil. Türk siyasetinin en büyük problemidir
bu. Zihinsel hazırlık yok, ekip hazırlığı yok. Bu nedenle, sonuç
gerilime dayalı bir siyaset oluyor. Korku, düşman, kavga üreterek
ve insanların hassas olduğu konular üzerinden tartışma yürüterek
siyaset yapmanın bir sermayesi yok nasılsa. Çaba da
gerektirmiyor...
Yani, bir yıl sonra seçimi siz
kazanırsanız, hazırmısınız?
Tabii... Bizim çok
hazırlığımız oldu ama yine de bu yeterli değil. Önümüzdeki bir yıl
boyunca da devam edeceğiz.
Partinizin ismini halktan gelecek öneriler doğrultusunda
seçmeniz size ne kazandıracak?
İnsanlarımız işin kolay
olmadığını görsünler. Topyekün mücadele stratejisini ortaya
koyuyoruz. Bütün milleti bu çabanın içine sokmak istiyoruz... Bu
kampanyadan sonra, bir iki ay içinde bir kampanya daha
başlatacağız. Türkiye’nin sorunları üzerine projesi olan herkesi bu
projelerini bizimle paylaşmaya davet edeceğiz.
Sizin farkınız ne olacak diğerlerinden?
Çok açık ve net söylüyorum. İktidara geldiğimizde asla vakit
kaybetmeyeceğiz. Öyle tebriklerle kabullerle zaman harcamayacağız.
İlk geldiğimiz andan itibaren icraat başlayacak. Zaten
kararnameleri bile önceden hazırlayacağız. Gelir gelmez hemen
talimatlar verilecek ve hangi konuda, hangi sektörde ne yapılacaksa
hemen uygulamaya geçeceğiz. Ayrıca; her il ve ilçeyle ilgili bir
eylem paketi hazırlayacağız.
Bütün bunların sistemi hazır mı peki? Daha parti
kurmadınız...
Biz bu çalışmaları yaptık diyorum... Bir
sene evvel Türkiye’deki bütün ticaret odalarından, meslek
odaklarından, iş adamlarından istedik de... tekrar isteyeceğiz...
Bir genel kampanya daha yapacağız.
Kararnameler falan hazır olacak dediniz de...
Bu, beraberinde bir gölge kabineyi de getiriyor. İyi çalışan bir
hükümet gibi şimdiden hazırlık yapmak durumundayız...
Kadronuza güveniyorsunuz yani...
Güveniyoruz... Kadromuz zaten çeşitli konularda sürekli çalışıyor.
Genel program hazırlığımız oldu. O programın şimdi alt
başlıklarının projelendirilmesi var. Üç aşamalı oluşturuyoruz
vizyonumuzu. Öncelikli olarak 2023 vizyonunu öne koyduk. Onu
Türkiye’de belediye başkanlığım sırasında ben ortaya koymuştum ilk
defa. Daha belediye başkanı olmadan önce 2023 projeler demeti ve
İstanbul diye bir çalışma yapmıştık. Belediye başkanı olduğumda,
mazbatayı aldığımın ertesi günü temel attım. Hiç kimse de
görülmemiştir bu.
Aynı sistemi şimdi yurt çapına mı taşımak
istiyorsunuz?
Evet. O sistemi Türkiye için hazırlayacağız. Asla zaman
kaybetmeden...
Transfer yaptınız mı başka partilerden?
Biz
ona transfer demeyelim de, değişik partilerde hizmet vermek isteyip
de aradığını bulamayan çok sayıda insan var ve her gün telefonlar
geliyor...
Dışarda kalmışlar mı bunlar?
Haaayır, şu an
partilerde olanlar da var...
İktidar partisinden de var mı?
Çok var.
Mailleri bir göstereyim size... İnanın, değişik birimlerinde
çalışanlar, bizzat merkez teşkilatlarında taşra teşkilatlarında,
heryerde...
Neden ille de yeni bir parti, ‘siz’ varolan partilerden
birine giremez miydiniz?
Mesele sadece mevki, makam elde etmek olsaydı, mevcut bir partiye
girerdik. Bu kadar yorulmaya hiç gerek kalmazdı. Türkiye var olma
veya yok olma mücadelesinin içinden geçiyor
Şansınız ne kadar sizce?
Eee biz, çok yüksek oy alacağımızı ve tek başımıza iktidara
geleceğimizi düşünüyoruz.
Kararsızların oyuna mı güveniyorsunuz?
Aslında
herkesin oyuna güveniyoruz. Kararsızların oyu da neredeyse yüzde
yetmişlere vardı....Halk, artık sadece slogana ya da karşı tarafı
tenkite dayalı içi boş söylemlerin yerine, somut üretime dönük
projeler görmek istiyor....
Hangi partilerden oy gelir
size?
Her partiden oy gelecektir bize.
Çünkü, biz bir ayrıştırmanın içinde değiliz. Sol-sağ, mezhep, yöre
ayrıştırmasına karşıyız ve bu sınırların kalkmasını istiyoruz.
Peki birleşmek zorunda kalsanız....
Biz tabanda halk önderleri zemininde bir birliği sağlıyoruz.
Onu anladım da, oylarınız barajı aşmaya yetmezse, ne
yapacaksınız?
Bizim baraj endişemiz yok zaten. Baraj için parti kurulmaz. Biz,
yepyeni taptaze bir ruh ve heyecanla çıkmak, toplumun her kesimini
kucaklamak istiyoruz.
Türkiye’nin temel problemi nedir sizce?
Türkiye’ye biçilen ‘üretme tüket’ rolüdür.
Türkiye’deki bütün üretim kanalları birer birer kurutuldu. Tarım,
hayvancılık, küçük sanayi KOBİ’ler bitti. Bir tek para piyasaları
kaldı. Onun da millete bir faydası yok, zararı var. Türkiye’de
ekonomi deyince akla döviz, faiz, borsa geliyor....
Borsa’ya karşı mısınız?
Tabii ki borsa olmalı. Borsa bütün kurumuyla, tüm objektifliğiyle
çalışmalıdır. Sonuçta ticari hayatta bir sirkülasyon oluşturuyor.
Biz -sadece- spekülasyon yapılarak halkın
ütülmesine ve yabancı sermaye adıyla sıcak para gelmesine
karşıyız.
Yani...
Borsa, döviz, faiz denen şeytan üçgeninde Türk insanını ütmekte,
kanını emmekte ve gitmektedir. Sıcak para, yatırım ve üretime
girmez. Ütüp kaçmaya bakar. Türkiye’ye milyarlarca dolar girmiştir
bu şekilde... Bundan beş altı ay önce Soros gelmişti hatırlarsınız.
Dedi ki; ‘’Sizin çok karlı bir ihraç malınız var onu
değerlendirin.’’ ...
Askerimiz yani..
Evet askerimiz. Biz de o
zaman demiştik ki, ‘’Merinoslar gidiyoor, Soroslar
geliyor,’’...
Merinos ile Soros’un bağlantısını
anlayamadım...
Merinos'un elli-altmış yıllık fabrikasını kapattık, Sümerbank’ı yok
ettik. Kendilerine 'bakan' denilen bazı zatlar da
bununla iftihar ettiklerini söylediler.
Siz küresel sermayeye soğuk bakmıyorsunuz
aslında..
Asla bakmıyorum. Asla... Şimdi, küresel
sermaye iki türlüdür. Bir; Soros gibi spekülatif,
sıcak paracı, sadece para piyasasıyla oynayan tipler var. Bir de
üretime dönük, ciddi şekilde çalışan şirketler var dünyada... Ama
dikkat ederseniz, o şirketler Türkiye’ye hiç gelmiyor.
Yurtdışındaki değişik finans ve üretici kesimleriyle temaslarım
oldu. Onların söyledikleri şu: ‘’Türkiye, çok basit ve
hukuk dışı yollardan iş gören siyasetçilerle dolu.’’
Bunların çoğu Türkiye’deki özelleştirmeye gelmeyeceklerini; çünkü
objektif hukuki işlemlerin olmadığını söylediler.
Türkiye ithalat cenneti oldu, ihracat bitti. İhracatımız artıyor
diyorlar ama bu artan ihracat bizim ürettiğimiz malların ihracatı
değil, ithal edilip montaj yapılıp satılan. Gelişmiş ülkeler bizi
arka bahçesi olarak görüyor, işin çevreyi yok eden, kirleten, katma
değeri olmayan kısmını bize yaptırıyor.
Radikal çözümleriniz var mı Türkiye’nin sorunları
için?
Şimdi bakın bu söylediklerim odur....Bunları
söylerken pembe bir cennet vaadetmiyorum... Asla... Kazanmadan
zengin olacaksınız diye birşey söz konusu değil. Aksine diyorum ki;
‘’Bizim dönemimizde çok çalışacaksınız. Hepimiz çok
çalışacağız. Ama çalıştığınızın karşılığını alacağız. Herkes zengin
olacak. Biz insanlara fakir kalma hakkı
tanımayacağız.’’
Varlık’ta eşitlik mi diyorsunuz?
Eveet. Çünkü; fakir kalmak isteyenler toplumun genel ortalamasını
düşürürler. Allah, her türlü imkanı bu ülkeye nasip etmiş. Tarım
kaynakları, ormancılığı, denizciliği, sanayisi, insanı, stratejik
ve coğrafi konumu herşeyiyle muazzam bir potansiyeli var. İnanın,
bütün samimiyetimle söylüyorum, Türkiye 500 milyon insanı
besleyecek potansiyele sahip. Ama biz 75 milyonu
besleyemiyoruz...Bakın şuraya yazıyorum: Allah’ın izniyle, bizim
iktidarımız on yıl sonra dışardan işçi getirecektir....
Meslek okullarına da ayrı bir önem verdiğinizi
biliyorum...
Biz bugünkü eğitim sistemini yırtıp atacağız. Üç yaşından itibaren
her çocuğu yetenek testine tabi tutacağız ve bir sanat dalına
yönlendireceğiz.
Meslek seçimi ne zaman olacak?
Ortaokul seviyesinde... Düz lise kavramını tanımıyorum. Belki
tamamen kaldırıp atmayız ama istisna hale getiririz... Meslek
lisesini bitirenler dünyanın neresine giderse gitsin iş
bulabilecek.
İyi de ilerleyen yaşlarında meslek değiştirmek isterse o
çocuk, bitirdiği meslek lisesi üniversiteye
girişindebir engel olabiliyor...
Biz üniversite
sınavını da kaldıracağız zaten. İsteyen istediği üniversiteye
gitsin.
Nasıl olacak bu?
Özel üniversiteleri getireceğiz. Türkiye’de şu anda özel üniversite
yok, vakıf üniversitesi var sadece.
İyi de bu okullara gitmek için de 'para'
gerekecek...
Hayır... Herkes özel üniversiteye gidecek diye bir şart yok. Devlet
üniversitesini kazanır devlette okunur. Harç sistemini de
kaldıracağız. İhtiyacı olana devlet, eğitimi için para
verecek...
Ama zaten isteyen istediği üniversiteye gitsin
demiştiniz.... O zaman gelirine göre okul mu
seçecek...
Tabi, tabi... ya da başarısına göre okul
seçer..
Sizce, en büyük çatışma nedir Türkiye’de...
Etnisitenin ve mezheplerin ayrıştırılmasıdır. Ayrıştırma yapılan
her konuda uçurum gittikçe açılıyor. Düşünün ki iki takımın
taraftarını bile aynı stada koyamaz olduk. Ne acı....
Ya, laik-antilaik çatışması...
O, tepede birilerinin itiş kakışına malzeme oluşturan, figüratif
bir olay. Türkiye adına proje üretmeden kendilerine taraftar
bulmaya çalışıyor. Biz Türkiye’yi zenginleştiremezsek, eğitim
seviyesini yükseltemezsek irtica da gelir, bölücülük de...
Eşiniz Reyhan Hanım, türban sorununa ‘farklı’ bir çözüm
arayışıyla ortaya çıkmıştı.... Türban yerine şapka, başlık, bere
gibi aksesuarlar öneriyordu... Bu çıkışın ‘türban’ sorununu
çözeceğini ummuş muydunuz gerçekten?
Ummuştuk. En azından bir orta yoldu. Kimse bunu istismar etmesin...
Başörtüsü problemini üniversite veya asker çözmelidir. Yani,
Alevi kesimin problemini Sünni, Sünni kesimin problemini Alevi
kesim çözmelidir.
Fakat, gördüğüm kadarıyla Reyhan Hanım'ın bu girişimi
karşısında neredeyse acımasız tepkiler aldı...
Doğru,
doğru.
Sizin için de eşinizin bu girişimini 'Turkuaz
Hareketi'nin adını duyurmak için kullandığınız
söyleniyordu...
Aksine o zor bir şeydi. Türkiye’de en
kolay iş din istismarıdır. Biz zoru seçiyoruz. İnsanların yerine
göre tepki koyabileceği çözümün de olduğu bir platforma
taşıyoruz.
Türban konusunda ne diyorsunuz peki....
Bunun
en büyük bedelini kadınlar ödüyor. Kızlar, okula giremiyor... Eve
mahkum ediliyor. Yaşanmamış bir hayatı düşünebiliyor musunuz?...
Öyle bir iklim üretmeliyiz ki birbirimizin başı açık mı kapalı mı
farketmemeliyiz bile...
Öyleydi zaten...
Tabii ki öyleydi... İşte bu fikri, ideolojik bağnazlıkları geçmemiz
lazım. Bizim toplumumuz öyle bir toplumdu ki, aynı sokakta farklı
dinden, farklı kültürlerden insanlar bir arada yaşıyordu. Ne yazık
ki son kırk yıldır -aşamalı olarak- bir ayrışma yaşadık.
Gettolaştık. Bu kamplaşma, kültürel ve ekonomik iletkenliği
ortadan kaldırıyor.
Ama bu kamplaşma iklimi artık devletin en üst tepelerine
kadar ulaştı...
Tabi, ne yazık ki devlet kurumları birbiriye çatışan alanlara
dönüştü. Yekpare bir devlet sistemi ile bile
başımızdaki muazzam badireleri zor aşacakken, böyle
parçalanmış bir yapıyla aşmamız mümkün değil.
Siz, hiçbir şeyi dışlamıyorsunuz, ama koşullu
birliktelikten yanasınız, yanılıyor muyum?.. Mesela, ne AB’ye ne de
NATO’ya karşısınız....
Tabii ki, aslaa... Dış
siyasette düşmanlık da yoktur, dostluk da... Önemli olan
aldığınızın verdiğinizden çok olmasıdır. Şu an Türkiye’de olduğu
gibi birşey almadan hep verme durumunda kalırsanız o da
köleliktir.
Lübnan’a asker gönderme konusu...
Türkiye’nin
insiyatifiyle gerçekleşmemiştir o durum. Senaryosunu kendi
yazmadığı bir oyunda oynamaktadır Türkiye...
Şu anda da Afganistan’a asker göndermemiz konusunda baskı
var... Gerçi bu konu ilk defa gündeme geldiğinde Büyükanıt
‘’göndermeyeceğiz ‘’ demişti ama...
Bu hükümet Türkiye’yi çok zayıf düşürdü. Dış ilişkilerimizde son
derece teslimiyetçi bir yaklaşım sergiledi. İç siyasette
hırpalanmamak için dışardan güç alma stratejisine yöneldiler bu da
çok büyük tavizleri beraberinde getirdi.
Şu anda iktidarda olanların çoğu sizin Fazilet Partisi’nden
de tanıdığınız arkadaşlarınız...
Onları, hiç tanıyamıyorum doğrusu. Eski dönemlerde onları
yetiştiren hocaları dahi ‘’Bizim elimizden çıkan insanlar
bunlar değillerdi.’’ diyorlar....
İyi de onlar da ‘’değiştik’’ diyorlar zaten...
Şimdi, burdaki değişim başka. Burda bir başkalaşım var... Bunlar
siyaseti soyunma odasına çevirdiler. Yok ‘’gömlek
değiştirdik’’, yok ‘’pantolon
değiştirdik’’... Değişim olur ama, kimlik değişimi
olmaz....
Erbakan’ın liderlik yaptığı partilerle Erdoğan’ın AKP’si
arasında ne gibi farklar var?
AKP yönetiminin o kadrodan çok farkı var doğrusu. Ben Fazilet
Partisi’nde bir yolsuzluk, usulsüzlük kültürü görmedim. Bu
iktidarda ise sadece merkezde değil, Anadolu’nun her yerinde çok
büyük usulsüzlükler dönüyor...
''AKP bu milletin ‘milli ve dini’ duygularını istismar
etmiştir,'' diyorsunuz. Nasıl istismar ediyorlar dini
duyguları...
Ben tabi, direkt istismar ediyor tarzında değil ama, kullanılan
jargon itibariyle, seçim öncesindeki yaklaşımla seçim sonrası
yaklaşım çok farklı olmuştur anlamında dedim...
İnanan insanların maddi ve manevi anlamda ezilmişlikleri konu
edilerek gelindi iktidara ama geldikleri çevreye sırtlarını
döndüler. Halkı unuttular...Bu iktidarın partizanlık ve rant
üzerine bir ayrıştırma kültürü var...
Yani bir tarafta AKP’liler, diğer tarafta da AKP’li
olmayanlar mı?
AKP’nin de çekirdek ekibi. Yoksa,
teşkilatlardaki bir çok insan samimiyetle çalışmıştır. Şimdi onlar
da pişman zaten. Merkez, cuntacı bir yaklaşım içinde... Partinin
tamamını da kastetmiyorum... Çekirdekteki bir grup... Bu grup
devlete hakim oluyor. Olup bitenleri ben takip edeyim tarzında bir
yaklaşım içinde...Yani bir yozlaşma var burda. Mesele bu. Hatta bir
AKP’li arkadaş şöyle demişti bana: ‘’Biz eskiden
mücahittik, sonra müşahid olduk. Sonra müteahhid olduk. Şimdi de
müsait olduk.’’
Turkuaz Hareketi'ne kim ya da kimler sponsorluk
yapıyor?
Öyle büyük harcamalarımız olmuyor zaten. Ama parti teşkilatları
kurulmaya başlanınca tabii ki bir takım ihtiyaçlar olacak. Onu da
her ilde ve ilçede o bölgenin insanları karşılayacak.
Bu sürdüğünüz kampanyayı kendi cebinizden mi
karşılıyorsunuz?
Şu ana kadar zaten çok harcama
olmadığı için...
Yoğun bir reklam kampanyasına giriştiniz, ucuz işler değil
ki bunlar...
İşte parti olayı var. Onlar tabi
sponsorlar vasıtasıyla yürütülüyorlar...
İşte ben de o sponsorların kim olduklarını merak
ettim?
Bir sürü insan yani... Sonuçta partileşme
süreci olunca her kesimden insan geliyor.... Ama, insanların kendi
izni olmadan söyleyemem.
''Hareketimizde şu, şu önemli isimler var,''
diyebilir misiniz?
Çok isim var. Ama şu anda isim
vermekten şu anlamda kaçınıyorum: Sanki verdiğim isimler önemliymiş
de diğerleri önemsizmiş gibi algılanmasın diye...
Mesela Sinan Aygün var mı?... Bazı düşüncelerinizi Aygün’ün
düşünceleriyle çok yakın gördüm de ondan geldi aklıma... Onun da
siyasete girmeye pek soğuk bakmadığı gibi bir izlenim
edinmiştik...
O, şu anda Ankara Ticaret Odası’nın
başında....Yine de seçim dönemi filan dahil olabilir..... Biz
tanışıyoruz zaten, dostuz.
Siz yerel yönetimlere çok önem veriyorsunuz değil
mi?
Şehrin gücünü anlamak lazım... O gücün açığa
çıkarılmasını ve ülkeyi taşıyan enerjiye dönüşmesini istiyoruz.
Hazır mı Türkiye böyle bir şeye... Bu aslında oldukça
‘radikal’ bir yaklaşım değil mi?
Tabiiii.... Önemli olan bunu psikolojik olarak da mevzuat olarak da
hazırlamak.... Tabi burda Türkiye’nin üniter yapısı kaygıları
gündeme geliyor. Ama üniter yapıyı asla sarsmadan bu
yapılabilir.
Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir'in petrol
rezervleri ve su kaynaklarının yerel yönetimlere devredilmesi
talebine ne diyorsunuz?
O farklı bir olay. Doğru bir yaklaşım değil. Arka planında başka
şeyleri çağıran bir yaklaşım. Şehre, kendi ürettiği değerlerinin
verilmesi doğrudur ama doğalgaz ve petrol milli kaynaklardır,
ülkenindir.
Peki, Mehmet Ağar’ın ‘’Dağdakiler insin düz ovada
siyaset yapsın,’’ sözlerini nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Ağar, bir şey söylemedi aslında. Söylüyormuş gibi yaptı. Yani ‘af
mı çıksın diyor, yoksa başka bir şey mi diyor belli değil?
''Asker benim zamanımda konuşamaz,'' da
dedi...
Sonra ondan da çark etti ama...
Siz nasıl bakıyorsunuz peki olaya, sizin yönetiminizde
‘asker’ konuşabilir mi?
Bu asker-sivil polemiklerini büyütmemek lazım. Önemli olan gereksiz
konuşmaya fırsat vermeyecek ciddi yönetimleri üretmektir.
Demokrasiye sivil toplumu güçlendirerek sahip çıkabiliriz.
Sizce terör konusunda ne yapılmalı?
Bi kere her Kürt kökenli vatandaşımızı sanki terörün bir parçası
gibi görmeyi terketmek lazım. Dış mihrakların Türkiye’de yapmak
istedikleri bu. Benim endişem, bu problem Doğu’dan ziyade Batı’da
büyüyecektir. Bu konular inkar da edilmemeli, istismar da
edilmemeli. Biz, kökünden çözeceğiz. Bataklığı kurutacağız.
‘’Dağdan insin, dağa çıksın’’ yaklaşımı
sineklerle uğraşmaktır.... En önemlisi, ekonomik olarak ülkemizi
üreten bir yapıya kavuşturmalıyız, işsizlik sorununu çözmeliyiz,
bütün gençlerimize iyi bir eğitim verilmeliyiz. Aramızdaki kültür
bağlarına önem vermeli, yozlaşmaya karşı kendi öz kültürümüzü
korumalı, artı yerel kültüre de saygı duymalıyız.
Bir de Cengiz Han modeli vardı Mehmet Ağar’ın.... Hani,
onun zamanında imparatorluğun bir ucundan öteki ucuna bir çuval
altınla güvenlik içinde gider gelirmiş insanlar...
Cengiz Han modeli; tam bir şiddet, yıkma yağma ve korkutma
formülüdür.
MERAKLISINA NOT: Ben bu sohbeti yayına hazırlarken, Zaman Gazetesi'nde Gürtuna'nın partilerine katılma ihtimali olan isimler ve yaptığı harcamalar hakkında bazı açıklamalar gördüm. Bu açıklamalar bizim sohbetimizden edindiğim bilgilerle çelişiyor gibi geldi bana. Bunun üzerine Ali Müfit Gürtuna'ya telefon açıp bu çelişkili açıklamaların sebebini sordum. Gürtuna; ekonomi konusundaki açıklamaları kendisinin tüm siyasi hayatına yönelik olarak yaptığını söyledi ve kurulacak partiye katılma ihtimali olan kişilerin (CHP eski Genel Başkanı Altan Öymen, Yargıtay eski Başkanı Prof. Sami Selçuk, Cem Vakfı Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Yaşar Tükek, Haliç Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Ahmet Yüksel, sanatçı Osman Yağmurdereli) isimlerine dair açıklamaları kendisinin yapmadığını adı geçen gazete tarafından 'bilgi' olarak verildiğini belirtti. Kısacası Gürtuna; henüz kesinleşmediği için kurmay takımını şimdiden açıklamanın doğru olmadığını düşünüyor.