Türköne'den iktidara hukuk dersi!
Abone olHukuk susturulabilir mi? Mümtazer Türköne'nin yazısı bu sorunun cevaplarıyla dolu bugün.
Zaman si yazarı Mümtazer Türköne, bugün bu soruya yanıt aradı
yazısında. Hukuk susar mı? Cevabını da yine yazısında verdi:
Mümkün değil!
Türkiye'yi ayağa kaldıran, Türkiye Cumhuriyet tarihinin en büyük
yolsuzluk operasyonu karşısında devletin hukuki uygulamalarda kendi
egemenliğini kullandığını ifade eden Türköne, iktidarı delik deşik
olmuş bir fıçıya benzetti ve "her
deliği tek tek tıkayarak onarmaya çalışmak yeterli olmaz, elindeki
kudreti kullanarak yargıyı geciktirebilir, ama engelleyemez. Ne
yaparsa yapsın hukuku susturamaz." dedi.
HUKUKUN SUSMASI MÜMKÜN DEĞİL, SUSTURULMASI
GEÇİCİ
Dünyanın her yerinde geçerli evrensel hukuk prensipleri, yüzlerce
hatta binlerce yılın medenî tecrübelerinin eseri.
Bu tecrübeler prensiplere dönüşüp hakkı ve adaleti arayanlara
hizmet ediyor. Hukukun susması mümkün değil; susturulması ise
sadece geçici bir durum. Savcının yaptığı bir soruşturma
durduruluyor, mahkemenin kararı uygulanmıyor mu? O zaman susturana
değil, susana bakacaksınız. Eskiden müddeiumumi, (halk adına
iddiada bulunan kişi) dediğimiz ve halkın genel yararını temsil
eden savcı susamaz. Susarsa, yani kendisine usulünce intikal eden
bir suç bulgusunu soruşturmazsa, bu sefer kendisi suç işlemiş olur.
Usulünce alınmış bir mahkeme kararı uygulanmıyor mu?
Uygulamayanların tamamı suç işlemiş olur. Uygulamayanların
haklarında işlem yapmayanlar da suç işlemiş olurlar. Görüldüğü
üzere kendiliğinden harekete geçmek zorunda olan ve dışardan
durdurulamayan usuller ve işlemler adaletin terazisini hep dengede
tutar. Burada boşluk yok. Kimsenin endişesi olmasın: Er veya geç,
gerçek ortaya çıkar. Üstelik Ergenekon’u, Balyoz’u yargılayıp
karara bağlayan savcıların-yargıçların görev yaptığı bir ülkede
yaşıyoruz.
HUKUK VERİLEN KARARLARLA
OLUŞUR
Tersinden, yargının bir komplo peşinde olduğunu düşünenler için
de herhangi bir endişeye mahal yok. Hukuk, hakimlerin kendileriyle
değil, verdikleri kararlarla oluşur. Bu sistem yanlış kararı da
düzeltir. Ülkenin kaderini etkileyecek ölçüde önemli bir suç
soruşturmasında komplo, ancak sahte delillerle ve sahte
tanıklıklarla mümkün. Süreçler tek savcının, tek yargıcın marifeti
değil; dikkat edin kararları yargıçlar değil mahkemeler veriyor. Ne
savcıların ne de hakimlerin kapılarında isimleri yazmıyor.
NE YAPARSA YAPSIN HUKUKU
SUSTURAMAZ
Öte yandan zan altında bulunanlar, bizim gibi gariban
vatandaşlar değil, koskoca devletin egemenliğini ve kudretini
kullanan Hükümet. Şayet bir suç işlendiyse, delik deşik olmuş bir
fıçıyı, her deliği tek tek tıkayarak onarmaya çalışmak yeterli
olmaz. Elindeki kudreti kullanarak yargıyı geciktirebilir, ama
engelleyemez. Ne yaparsa yapsın hukuku susturamaz. Aksi ne kadar
sık iddia edilirse edilsin, yargı ile ilgili bir sorunumuz yok.
Yargı işlenmemiş bir suçu icat edemeyeceğine, işlenmiş bir suçu ise
takipsiz bırakmayacağına göre adalet mutlaka hükmünü yerine
getirecektir. Bizim derdimiz işin siyasî boyutunda. Zorlu bir kriz.
Başbakan ve ekibi, bu zorlu krizden çıkabilmek için cansiperane bir
mücadele veriyor. Hukuk vicdanlara sığmak zorunda; siyasetin
elindeki araçlar ve imkânlar ise sonsuz sayıda.
BAŞBAKAN DAVAYI YARGIDAN ALIP HALKA
GÖTÜRÜYOR
Başbakan bu badireyi atlatmak için kendince etkili bir strateji
izliyor. Davayı yargının elinden alıp halkın muhakemesine
götürüyor, savcıların-hakimlerin yerine halkı yerleştiriyor.
Savcıların bir türlü başlatamadığı soruşturmanın delillerini halka
kritik ettiriyor. İcra edilemeyen mahkeme kararını halk nezdinde
temyiz edip, iptal ettiriyor. Gücünü sandıktan, yani halktan alan
bir liderin insiyakî yönelişi bu; ama badireyi atlatmak adına kendi
içinde çelişkiler barındırıyor.
Diyelim ki kararı bağımsız yargı değil de halk verecek. Peki
halkın maşerî vicdanında işleyen hukuku susturmak mümkün mü? Halk
davasını görürken delilleri siyasî hesapların gölgesinde inceler;
ama ortalama sağlam bir mantığı yürütmekten vazgeçmez.
İŞLENMİŞ BİR SUÇUN ÜSTÜNÜ ÖRTME ÇABASI
Başbakan’ın kendi cümleleri ile “17 Aralık Darbesi” diye halkın önüne koyduğu iddia: “Yargı ve emniyet başta olmak üzere, devlet kurumları içine yerleşmiş bir örgüt, dışarıdan aldığı talimatlarla, Türkiye’nin istikrarına, güven ortamına, Türkiye’nin büyüyen ekonomisine ve kardeşliğine suikast girişiminde bulunmuştur.” Halk bu iddiayı dava konusu yaparken, artık kendi davasının savcısı ve bu savcının “adlî kolluk”u olan Hükümet’i, “Türkiye’ye karşı suikast işlemiş bu tehlikeli örgütü” bulup meydana çıkartmak ve hakkından gelmekte görevli addedecek. Yapamıyorsa? O zaman iddiası da çökecek. Bu iddiayı kanıtlayamadığı sürece, yaptığı-ettiği-söylediği her şey, “işlenmiş bir suçun üstünün örtülmesi çabası” olarak anlaşılacak. Sandık da hükmün adresi olacak.
Gördüğünüz gibi her düzeyde işleyen bir hukuk var ve hukukun sükûtu mümkün değil.