Türkleri yok eden ölüm katarları
Abone olTürkler'in uğradığı sürgün ve tehcirleri biliyor musunuz? Sibirya'ya sürülen kaç Türk'ün öldüğünü. Ya ölüm katarlarını...
Haber: Ömer Çetres
Anadolu Ajansı
''Göç göç oldu göçler yola dizildi, uyku geldi ela gözler
süzüldü''... Rus işgalinden ve Ermeni mezaliminden canlarını,
yavrularını kurtarmak için kaçan Erzurum halkının göç türküsü böyle
başlar.
Osmanlı Devleti'nin zayıflaması ile işgale uğrayan Kafkas ve Balkan
coğrafyasında yaşayan Türk ve Müslüman halklar için de
umutsuzluklar, göçler, ölümler, işgaller, ana vatanlardan kopuşlar,
tehcirler de başlamış oldu. Göç hikayeleri, göç türküleri ayrı
dillerde söylense de duygular, hüzünler hep aynı noktaya işaret
ediyordu. Sürgün edilen, ana vatanlarından koparılan, hastalıklara
yenik düşen, yollarda ölen, açlık ve sefaletle karşı karşıya kalan
bu halkların acısı, ne yazık ki dünyanın gelişmiş ülkelerince bir
türlü görülmedi.
Tehcir edilen halkların sığınağı haline gelen Türkiye'yi, yıllardır
Ermeni iddialarıyla karşı karşıya bırakan birçok gelişmiş ülke, ne
yazık ki Kafkaslar ve Balkanlardan sürülen milyonlarca halkın
yaşadığı acıları bir türlü görmek istemedi.
AA muhabirinin Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel
Müdürlüğü, Kafkas Vakfı ve Balkan Medeniyet Derneği
yetkililerinden derlediği bilgilere göre, Osmanlı İmparatorluğu'nun
zayıflamasıyla 19. yüzyıldan itibaren Kafkaslardan ve Balkanlardan
Anadolu'ya göçler başladı.
KAFKAS HALKININ BÜYÜK DRAMI
Rus Çarlığına bağlı askeri birliklerin 1859 yılında Kafkasya'ya
girmesiyle bu coğrafyada göçler de beraberinde başladı. Rus
birliklerine karşı verilen savaşı kaybeden Kafkas halklarını büyük
bir dram bekliyordu. Çar'ın Kafkasya temsilcisi Grandük Mişel'in
1864 Ağustosunda Batı Kafkasyalılara, ''Bir ay zarfında
Kafkasya terk edilmediği takdirde, bütün nüfus savaş esiri olarak
Rusya'nın muhtelif mıntıkalarına sürülecektir'' şeklindeki
fermanı, bölgedeki sürgünleri ve göçü tetikledi.
YÜZDE 30'U YOLCULUĞUNU
TAMAMLAYAMADAN ÖLDÜ...
BİLMEDİĞİMİZ O SÜRGÜN...
YÜZDE 30'U YOLCULUĞUNU
TAMAMLAYAMADAN ÖLDÜ...
Rus Çarlığının emriyle 1864 yılında 1 milyon 500
bin Kafkasyalı yurdundan oldu. Tehcire zorlanan Kafkas
halklarının birçoğu sürgün yolculuğunda açlık ve kötü koşullara
yenik düşerek can verdi, binlercesi Karadeniz'in azgın dalgalarına
dayanamayan gemilerin batmasıyla engin sularda boğuldu, yüzlercesi
kalıcı hastalığa yakalandı.
Karadeniz'deki Taman, Tuapse, Anapa, Soçi, Sohum, Poti ve Batum
gibi limanlardan Rus, Osmanlı ve İngiliz gemilerine
bindirilen muhacirler, Trabzon, Ordu, Samsun, Sinop, Varna,
Köstence ve İstanbul'a getirildi. Arşiv kayıtlarına göre,
Kafkaslar'dan sürgün edilen insanların yüzde 30'una yakını,
yolculuk tamamlanamadan öldü.
ALMANLARLA İŞBİRLİĞİ YAPTINIZ DEDİLER
YİNE SÜRDÜLER...
Kafkasya'da sürgünler 1864 yılıyla sınırlı kalmıyordu. 1864
sürgünüyle dünyaya savrulan Kafkasyalılar, tekrar ana vatanlarında
toparlanma fırsatı bulamadan bu sefer 1943 ve 1944 yıllarında
SSCB lideri Josef Stalin'in emriyle geniş çaplı bir sürgüne
maruz bırakıldı. Bu sürgünde ise Kafkas halkları, asılsız
bir şekilde II. Dünya Savaşı'nda Almanlarla iş birliği yapmakla
suçlanıyordu.
KARAÇAY BALKARLARIN
SÜRGÜNÜNÜ BİLİYOR MUSUNUZ?
SSCB'ye bağlı Karaçay Özerk Bölgesi, 2 Kasım 1943'te Sovyet
askerlerince kısa süre içinde boşaltıldı. Emirlere uymayan
Türk kökenli bu halk, anında infaz edildi. Karaçay
halkından 32 bin 929'u çocuk olmak üzere 63 bin kişi tıpkı diğer
Kafkas halklarına yapıldığı gibi hayvan vagonlarına
doldurularak Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan'ın iç
bölgelerine gönderildi. 8 Mart 1944'de ise Balkarlar,
Karaçay halkının maruz kaldığı acı sürgünü yaşadı.
ÇEÇEN VE İNGUŞLARIN
SİBİRYA SÜRGÜNÜ...
Yanlarına sadece 20 kiloluk bagaj
almalarına izin verildi. Dondurucu
soğuğa ölüme gönderildiler...
ÇEÇEN VE İNGUŞLARIN
SİBİRYA SÜRGÜNÜ...
Kızılordu'nun 23 Şubat 1944'te Kızılordu'nun 26. kuruluş
yıldönümünü şenliklerine davet edilen Çeçen ve aynı etnik
kökene sahip olan İnguşlar, apar topar ve binlerce insanın ölümü
pahasına Sibirya'ya sürüldü.
TÜM MALLARINA EL KONULDU
20 KİLOLUK BAGAJA İZİN VERİLDİ
Sürgüne gönderilen her aileye, yanlarına almak için ancak
20 kilogram bagaj izni verildi, insanların tüm mal
varlıklarına ve hayvanlarına el konuldu.
Felaketin en büyüğü ise sürgün yolculuğunda gerçekleşti.
Sürgün edilen insanların yüzde 20'si kötü hava koşulları ve
açlıktan öldü. Ölüm Çeçen ve İnguşlar'ın yakasını
yerleştirildikleri yeni yerlerde de bırakmadı. Gerek iklim gerek
ağır çalışma koşulları ve bunlara bağlı salgın hastalıklar
nedeniyle pek çok muhacir yaşamını yitirdi. Çeçen ve İnguş halkının
sürgündeki nüfus kaybının yüzde 38 oranında olduğu
kaydediliyor.
TOPRAKLARINA ANCAK
1957 YILINDA DÖNEBİLDİLER
Sovyetler Birliği Yüksek Şurası, 9 Ocak 1957 yılında aldığı karar
ile 1944 yılında topyekun sürgün edilen Çeçen ve İnguşların ana
vatanlarına dönmelerine izin verdi. 7 Mart 1944 tarihinde
lağvedilen ve toprakları çeşitli ülkelere paylaştırılan Çeçen-İnguş
Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti ise 1957 yılında yeniden
kuruldu. 1939 yılının resmi kayıtlarına göre 488 bin olan
Çeçen-İnguşların nüfusu sürgünden sonra 200 bine kadar
düştü. 1959 yılında ise Çeçen-İnguş Cumhuriyeti'ndeki tüm İnguş ve
Çeçenlerin sayısı 311 binden ibaretti.
Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından bağımsızlığını ilan
eden Çeçenistan'da Rus birlikleriyle yerel direnişçiler arasında
savaş başladı. 1994-96 yılları arasında bir milyon civarında nüfusu
olan Çeçenistan, bu savaşta yaklaşık 120 bin kurban
verdi. 1999-2001 yılları arasında yaşanan ikinci savaşta
ise 100 bin Çeçen öldü, 30 bin Çeçen ise sakat kaldı.
KIRIM TATARLARININ SÜRGÜNÜ
3 GÜNDE 220 BİN TATAR
ZORLA YURTLARINDAN KOPARILDI
3 GÜNDE 220 BİN TATAR
ZORLA YURTLARINDAN KOPARILDI
Stalin döneminde sürgün sadece Kuzey Kafkasya ile sınırlı
kalmadı. Sürgün kararından en çok etkilenen bir diğer halk ise
Kırım Tatarlarıydı. 18 Mayıs 1944 gecesi başlayan sürgün furyası, 3
gün içinde 220 bin Kırım Tatarı'nın zorla yurtlarından
koparılmasıyla sonuçlandı.
Orta Asya'nın ücra köşelerine götürülmek üzere ölüm katarlarına
bindirilen Kırım Tatarlarının yüzde 42'si zor koşullara
dayanamayarak ya da yapılan baskılar sonucu yaşamını
yitirdi. Vatanlarına dönmek için çok yoğun bir mücadele
veren Kırım Tatarları, hedeflerine ulaşmak için 1980'li yılları
beklemek zorunda kaldı.
Yıllar sonra terk ettiği topraklarına gelen insanları başka bir
hazin tablo bekliyordu. Kırım Tatarları yurtlarına döndükleri zaman
evlerinin, iş yerlerinin ve topraklarının Ruslar ile Ukraynalılara
dağıtıldığını gördü.
AHISKALILARIN SÜRGÜNÜ
Gürcistan'ın Ahıska bölgesinde yaşayan ve ''Osmanlı
Türkleri'' olarak da bilinen Ahıskalılar, 14 Kasım 1944 yılında
tarihin en acı olaylarından birini yaşadı.
Aradan geçen 65 yıla rağmen Ahıskalılar, halen yurtlarına dönemedi.
Anavatanlarından koparılan ve gittikleri yerde hayatta kalan
Ahıskalıların torunları bugün Rusya Federasyonu, Özbekistan,
Kazakistan, Türkiye, Ukrayna, Almanya, Fransa, İtalya ve ABD'de
yaşamlarını sürdürüyor.
BİR GECE YARISI
ÖLÜM KATARINA KATILDILAR
Stalin'in emriyle bir gece ansızın gelen haber üzerine doğup
büyüdükleri vatanlarını zorla terk ettirilen Ahıska
Türkleri, ''ölüm katarı'' olarak adlandırılan hayvan vagonlarına
istiflenerek bir bilinmez yolculuğa çıktı. Sibirya'ya ve
Sovyetlerin iç bölgelerine gönderilen yaklaşık 250 bin
Ahıska Türkünün birçoğu yolda hastalıktan, açlıktan
yaşamını yitirdi. Ayrı ayrı bölgelere dağıtılan Ahıska
Türkleri yıllarca birbirinden haber alamadan yaşadı.
Özbekistan'da sürgün hayatı yaşayan Ahıskalılar, 1989
yılında ikinci büyük sürgün daha yaşadı. Fergana'da çıkan
olaylarda yaklaşık 100 bin Ahıska Türkü ikinci vatan edindikleri
Özbekistan'dan komşu ülkelere ve Rusya'nın Krasnodar bölgesi ile
Ukrayna'ya göç etmek zorunda kaldı. Türkiye'de bir süre önce
çıkarılan yasa ile Ahıskalıların Türk vatandaşlığına geçişi
kolaylaştırıldı.
1944'de sürgün edilen Kafkas halklarından hiçbir şekilde
yurtlarına dönüş yapamayanlar ise Ahıskalılar oldu.
Gürcistan, Avrupa Konseyi'ne kabul edilirken Ahıskalıların yeniden
kendi vatanlarına yerleştirilmesi konusunda taahhüt altına girdi,
ancak bugüne kadar verilen sözler yerine getirilmedi.
KARABAĞ'IN ''KAÇGINLARI''
Ermenistan'ın Azerbaycan'ın Dağlık Karabağ bölgesini 1992-94
yıllarında yaşanan savaşta işgaliyle başlayan süreçte en çok zarar
gören, sivil halk oldu. İşgale uğrayan topraklarından kaçan
yaklaşık 1 milyon Azeri Türkü, halen zor koşullar
altında Azerbaycan'ın çeşitli vilayetlerinde yaşamlarını
sürdürüyor.
RUMELİ TÜRKLERİNİN YAŞADIĞI
ZULÜM... ZORLA TOPRAKLARINDAN
KOPUŞ HİKAYESİ...
RUMELİ TÜRKLERİNİN YAŞADIĞI
ZULÜM...
Üsküp, Kalkandelen, Manastır, Ohri, Selanik, Saraybosna,
Prizren, Şumnu, Varna, Deliorman, Belgrad, Sancak... Rumeli
Türklerinin ''çil çil kubbeleriyle'' geride bırakıp gelmek
zorunda kaldıkları şehirlerden sadece birkaçıydı. Rumeli
Türkleri, ayrı bir anı, ayrı bir acı, ayrı bir özlemle terk
edilmeye zorlanmıştı ecdat yadigarı toprakları....
Yaklaşık 500 yıl idaresi altında yaşadıkları Osmanlı'nın
zayıflamasıyla birlikte bu bölgede yaşayan Türkler ve Müslüman
halkları da zor günler bekliyordu. 1912 yılında yapılan 1. Balkan
Savaşı'nın kaybedilmesiyle de elden çıkan topraklardan milyonlarca
Türk, Boşnak ve Arnavut, Anadolu'ya göç etmek zorunda bırakıldı.
Göç etme imkanı bulamayanlar ise kaldıkları coğrafyada çeşitli
asimilasyonlara maruz kaldı.
MİMARİ ESERLER BİLE YOK EDİLDİ
Göçlerin en acı yanı ise 500 yılı aşkın Osmanlı idaresinde
kalan coğrafyadaki Türk şehir mimarisinin en güzel örnekleri olan
eserlerin yok edilmesi oldu. Osmanlı'nın 15 bin 787 mimari
yapı inşa ettiği Balkanlar'da göçlerle birlikte bu tarihi eserler
de sahipsiz kaldı. Osmanlı'nın izlerini yok etme pahasına birçok
tarihi cami, han, hamam yıkıldı, geri kalan bir çok tarihi eser ise
aslından uzak görünümle restore edilip amacı dışında
kullanıldı.
BALKANLARDAN İLK GÖÇLER
SIRBİSTAN'DAN BAŞLADI
Balkanlardan Anadolu;ya göçün ilk dönemi, 1804
yılında Sırp isyanı ile başladı. 1804'te isyan eden Sırpların
şiddet hareketleri sırasında, Semendire'ye bağlı yerlerde Türklere
karşı girişilen katliamdan kaçanlar, Rumeli ve Bosna-Hersek'e göç
etti.
1826'da yapılan Akkerman Antlaşması ile 150 bin Türk, Sırbistan'dan
göç etmek zorunda kaldı. 1867 yılında Sırpların zulmünden kaçan 150
bin civarında Boşnak da Türklerle birlikte Anadolu;ya göç etti.
Yine 1908-23 yılları arasında 300 bin, 1923–33 yılları arasında da
350 bin Türk Sırbistan'dan göç etti. Göç edenlerin bir kısmı ise
yollarda hastalık ve açlıktan öldü.
YUNANİSTAN'DAN YAŞANAN GÖÇLER...
RUM ÇETELERİNİN VAHŞETİ...
YUNANİSTAN'DAN YAŞANAN GÖÇLER...
RUM ÇETELERİNİN VAHŞETİ...
Yunanistan'dan Türkiye'ye ilk göçler 1820 yılında Mora
isyanından sonra başladı.
Avrupa'dan gelen gönüllü askerlerle Rum çeteciler, Teselya ve Ege
adaları ile Mora'da oturan Türk ve Müslüman halka
zulmetmeye başladı ve 32 bin Müslüman Türkü öldürdü. Rusya
ile İngiltere arasında yapılan anlaşma ile 1826 yılında bağımsız
Yunan devleti kuruldu ve Müslüman halkı Yunanistan'dan çıkarma
kararı alındı. Bu kararla birlikte Türkler yüzyıllarca yaşadıkları
coğrafyadan sürgün edilmeye başlandı.
Mora'nın ardından Girit'te de 1864 yılında Rumların sivil Türk
halkına karşı katliamlara girişmesi üzerine, bu bölgeden Anadolu'ya
ve İstanbul'a 60 bin kişi göç etti. Birinci Dünya
Savaşı'ndan sonra da Yunanistan'daki Türklerden bir kısmı,
Anadolu'ya kaçmak zorunda kaldı. Kurtuluş Savaşı'nı takip eden
Lozan Antlaşması hükümlerine göre yapılan mübadelede ise
Türkiye'ye 1923-1933 yılları arasında 384 bin kişi
geldi.
Yunanistan'dan göçler, 1934-1960
arasında da devam etti. Bu tarihlerde 23 bin 788
kişi Türkiye'ye geldi. 1960-1970 arasında ise 20
bin kişi Yunanistan'dan Türkiye'ye yerleşti.
BULGARİSTAN'DAN KAÇIŞ...
30 BİN TÜRK'ÜN SÜRGÜNÜ...
Rusların 1828'de Tuna'yı aşarak Edirne'ye
kadar gelmesi ve Bulgarları Türklerin üzerine saldırtması sonucu 30
bin Türk, Anadolu'ya göç etti.
1876'da Rusya, Almanya ve Avusturya tarafından
Balkanlar bölündü. Avusturya, Bosna-Hersek'i aldı, ayrıca Bulgarlar
ve Sırplara, Rusya himayesinde bağımsızlık verildi. Aynı yıl
Bulgarlar, Türklere karşı şiddet hareketlerine girişti.
Buradaki Türkleri korumakla görevli Türk ordusunun hareketi, Avrupa
devletlerinin müdahalesiyle durduruldu. Binlerce Türk,
Edirne, İstanbul ve Anadolu'ya göç etti. 1877-78
Osmanlı-Rus Savaşı'ndan sonra yapılan Berlin Antlaşması ile
Bulgaristan devletinin kurulması kabul edildi. Bu durum,
Bulgaristan'daki Türkler için kötü sonuçlar doğurdu.
1876-1878 yılları arasında 200 bin Türk, Edirne ve
civarına yerleşti. Sonraki yıllarda ise 300 bin göçmen, Rumeli'den
Anadolu'ya geçti. Kuzey Bulgaristan'dan göç eden bir kısım Türk ise
Rodoplar'da uğradıkları silahlı saldırılarda ağır kayıplar vererek
Türkiye'ye gelebildi. Bu tarihlerde Doğu ve Batı Trakya ile
İstanbul'un her yeri göçmenlerle doldu. Osmanlı bu göçmenlerin
iskanı konusunda büyük zorluklar yaşadı.
Arşivlerde, 1885-1923 yılları arasında Bulgaristan'dan
Türkiye'ye 500 bin kişinin göç ettiği belirtiliyor. 1923-1933
yılları arasında ise göç edenlerin sayısı 101 bin
civarındadır. Yine Bulgaristan'dan 1934-1960 arasında 272 bin 971
kişi, 1968-79 yılları arasında da Bulgaristan'dan Türkiye'ye 116
bin 521 kişi Türkiye'ye göç etti.
Bulgaristan;dan son göç hareketi ise 1989 yılında Bulgar
hükümeti tarafından burada yaşayan Türklerin Türkiye'ye
göçe zorlanmaları ile başlatıldı. Göçmenler kitleler halinde
trenlerle Türk sınırına bırakıldı. Böylece Türkiye, II. Dünya
Savaşı'ndan sonra Avrupa'da görülen en yoğun ve zorunlu göç akımını
yaklaşık üç aylık bir süre içinde kabul etmek durumunda kaldı. Bu
dönemde 64 bin 295 aileye mensup 226 bin 863 kişi serbest göçmen
olarak Türkiye'ye geldi. Bu tarihten itibaren 1995 yılına kadar da
aralıklı olarak gelen serbest göçmenlerin sayısı 73 bin 957 kişiye
ulaştı. Bütün bu göçlere rağmen bugün Bulgaristan'da halen
1 milyonun üstünde Türk bulunuyor.
ROMANYA'DAN YAŞANAN GÖÇLER
Romanya toprakları, Osmanlı İmparatorluğu
idaresindeyken, Besarabya ve Kırım'dan on binlerce Türk buraya
yerleşti. 1806-1812 Osmanlı-Rus savaşlarında, Rus ordularının
Tuna'yı aşarak Şumnu'ya kadar ilerlemesi üzerine bu bölgede yaşayan
Türkler göçe zorlandı. Şumnu ve Dobruca civarından, 1812 yılından
sonra 200 bin Türk, Anadolu'ya göç ederek başta Eskişehir olmak
üzere çeşitli bölgelere yerleştirildi.
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşından sonra Besarabya'nın
Rusların eline geçmesi Dobruca'nın ise Rumenlere bırakılması
üzerine Türklerin göçü yeniden başladı. O yıllarda Dobruca'dan 80
bin civarında Türk, yurtlarını terk ederek Anadolu'ya yerleşti.
1923'ten sonra, Dobruca'dan yeni göçler başladı. 1923-1933 arasında
33 bin 852 kişi göç etti. 1934-1960 yılları arasında ise
Romanya'dan göç edenlerin sayısı 87 bin 476'ya ulaştı.
YUGOSLAVYA: Yugoslavya'dan Türkiye'ye
Cumhuriyet döneminde toplam 77 bin 431 aileye mensup 305 bin 158
kişi göç ettiği, resmi kayıtlarda yer alıyor. Yugoslavya
idaresinin baskıları sonucu 1946-1968 ve 1971 yıllarını kapsayan
göçlerde özellikle Üsküp, Prizren ve Sancak bölgesinde yaşayan
Türk, Boşnak ve Arnavutlar, evlerini ve mallarını cüzi fiyatlara
satarak Türkiye'ye gelmek zorunda bırakıldı.