Türkler uzayda espirisi gerçek mi olacak?
Abone olTürkiye’nin yetiştirdiği en ünlü astrofizikçilerden biri olan Bülent Kızıltan Türkiye'nin uzay rekabetindeki yerini değerlendirdi.
Türkiye’nin yetiştirdiği en ünlü astrofizikçilerden biri
olan Bülent Kızıltan, 10 yıl içinde ateşleme üssü kurulması
hedefinin Türkiye adına çok önemli bir adım olduğunu
belirtti.
Ancak atılması gereken adımların gerçeğe dönüşmesi konusunda
çekinceleri var. ABD’nin Harvard ve MIT üniversitelerinde
araştırmacı olan Kızıltan, Türkiye’de temel bilimlerin ‘can
çekiştiğini’ ve bu konuda adım atılmazsa önümüzdeki 10-15 yılda
büyük sıkıntılar çekebileceğimizi söyledi.
Nötron yıldızları üzerinde yaptığı
araştırmalarla dünya çapında üne kavuşan Harvard-Smithsonian
Astrofizik Merkezi ve Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT -
Kavli Astrofizik ve Uzay Araştırma Enstitüsü üyesi Dr. Bülent
Kızıltan, uzay araştırmalarında gelinen nokta ve Türkiye’nin
uzay-havacılık geleceği
hakkında ntvmnsbc’ye önemli
değerlendirmelerde bulundu.
UZAY ARAŞTIRMALARINDA TÜRKİYE İSTEKLİ
‘Dünyada yaşanan kavgaların anlamsızlığını insanoğlu bir gün anlayacaksa, bu farkındalık seviyesine uzayı daha iyi kavrayarak ulaşılabileceğimizi’ söyleyen Kızıltan, dünyada giderek artan uzay araştırmaları rekabetinde Türkiye’nin istekli olduğunu ancak yarışta anlamlı bir yer edinebilmek için çok mesafeler katedilmesi gerektiğini belirtti. ‘Türkiye’de temel bilimlerin can çekiştiğini’ belirten Kızıltan, eğitim sisteminde acilen önemli adımların atılması gerektiğini ifade ederken, teknik altyapı ve yeni nesil bilim insanları olmadan ’10 yıl içinde ateşleme üssü kurma amacına ulaşamayabileceğimizi’ vurguladı.
Kızıltan, Dünya dışı yaşam
araştırmalarından, Mars keşfine kadar birçok önemli bilgi verirken,
NASA’nın bugün içine düştüğü sıkıntıların iç yüzüne de
değindi:
En son araştırmalar sadece Samanyolu Galaksisi’nde
100 milyar Dünya benzeri gezegen olabileceğini ortaya koydu.
Astronomi çevresinde Dünya dışı yaşam olabileceği düşüncesi giderek
güçleniyor mu?
California Üniversitesi’nde araştırmacı olan Geoffrey W. Marcy,
Güneş Sistemi dışında gezegen araştırmasında dünyanın önde gelen
ismi kabul ediliyor. MIT’ye geldiğinde gezegen keşfi hakkında en
son bulgulardan bahsetmişti. Kepler uydusu, Güneş Sistem’leri
hakkında bildiklerimizi tamamen değiştirdi diyebilirim. Keşfedilen
gezegen sayısı 1000’e yaklaştığı gibi, bu alanda edindiğimiz
bilgiler Kepler öncesi döneme kıyasla bugün çok ötede. Henüz birkaç
gün önce Dünya benzeri üç yeni gezegen keşfedildi. Marcy,
keşfedilen yıldızların yaklaşık yüzde 80’inin gezegene sahip
olduğunu tahmin ediyor.
GALAKSİDE YAŞAM OLMA İHTİMALİ ÇOK YÜKSEK
Samanyolu Galaksisi’nde 200 milyar civarında yıldız olduğunu
düşünürseniz, gezegen sayısını bir düşünün. Yeni keşfedilen yıldız
sistemlerindeki gezegenlerin sadece 10’da 1’inin Dünya benzeri
olabileceğini varsayarsak (ki bu oranın bunun üzerinde olduğu
tahmin ediliyor), sadece bizim yer aldığımız galakside yaşam
bulunma potansiyelinin hayal edilenden çok daha fazla olduğunu
söyleyebiliriz. Samanyolu’ndaki Dünya benzeri gezegenlerin milyonda
birinde sadece bitkisel düzeyde de olsa bir yaşamın olabilmesi
olasılığı, spekülatif olsa da, matematiksel olarak çok yüksek.
Ben dahil birçok gökbilimciye, çok sık UFO’lara inanıp inanmadığımız soruluyor. Bu tür spekülatif konular, bizim verilerle sınayabildiğimiz alanın dışında kalıyor. Elimizde yaşam olduğuna dair delil şimdilik bulunmasa da, bunu bugün, düne göre çok daha yuksek hassasiyetle sınayabiliyoruz. Bugün Samanyolu bizim için gezegenlerin görünebilirliliği açısından ‘test edilebilir Uzay’ı temsil ediyor. Bir de bizim galaksimizin ötesindeki milyarlarca galaksiyi düşündüğümüzde, “Acaba uzayda yalnız mıyız?” sorusu çok daha farklı bir anlam kazanıyor.