Avrupa'da entegrasyonun doğru algılanması, asimilasyonla
arasındaki ince çizginin iyi belirlenmesi gerekmekte...
Kaldı ki asimilasyonun belki de daha doğru bir yol olduğunu
savunanlar da az değil...
Entegrasyon; öz benliği ve kültürü koruyarak yabancı toplum ile
bir arada yaşama eylemi. Kendi benliğinin ve kültürünün bilincinde
olmayanların, yaşadıkları topluma sağlıklı bir şekilde uyum
sağlamalarını bekleyemeyiz (aksini savunanlar da var).
Entegrasyon; uzun/yavaş, insani unsurları dikkate alan bir
süreçtir.
Entegre olacak olan kadar, entegre olunacak olanın da buna
istekli olması gereklidir. Bir başka ifadeyle sarılmak, kucaklaşmak
için iki kişinin de kollarını açması gerekir.
Dünyaya açılmak, farklı ülkelerde yaşamak, kendi kişiliğine,
kültürüne, özüne bağlılıkla çelişmez. Aksine zenginleştirici bir
olgudur. Bu bağlamda; bulunulan ülke ile anavatan arasında bir
köprü oluşturulabilir.
Kendi kültürünü evrensel kültür içerisinde koruyup geliştiren ve
farklı kültürlerle kaynaştırabilen bireylerin yetişmesi günümüzde
oldukça önemlidir.
Bu anlamda kendilerine güvenen, yaşadıkları her ortamda
çevresindeki insanlarla kolayca iletişim kurabilen, farklı kültür
ve mizaçta olan insanlara karşı hoşgörü ile bakabilen, ülkesini
seven, yaşadığı topluma saygılı, kendisine ve anavatanına karşı
görev ve sorumluluklarını bilen ve yerine getiren bireylerin
sayısının artırılması oldukça önemlidir.
Bugün çözülmeye çalışılan sorunların başında; bu kalıcı nüfusun
bir yandan bulunduğu ülke toplumuna uyum sağlarken, diğer yandan,
anavatanlarıyla olan kültürel bağlarını muhafaza etmesinin ne
şekilde gerçekleştirilebileceği gelmektedir.
Bu amaca yönelik çabalarda, üçüncü kuşak olarak adlandırılan
gençlerin eğitimi önemli bir yer tutmaktadır. İçinde yaşadıkları
topluma uyum sağlamaları, eşit şanslara sahip olabilmek için,
yeterli eğitim ve öğrenim görmeleri ve bulunulan ülke diline vakıf
olmaları ne denli önemliyse, aileleri ve anavatanla olan
ilişkilerinin sağlıklı biçimde korunması bakımından Türkçe'ye
yeterince vakıf olmaları da o denli önem taşımaktadır.
Kaldı ki, bu konuda yapılan pedagojik araştırmaların sonuçları
da, anadilini yeterince bilmeyen bir gencin, ikinci bir dili
öğrenmekte büyük güçlüklerle karşılaştığını göstermektedir.
Dil bilimcilerin üzerinde tam olarak mutabık oldukları genel
prensip; ''kendi dilini iyi bilen bir kişinin, bir yabancı dili
daha iyi öğrenebileceği'' şeklindedir.
Gençlik demek: hareket, enerji, iyimserlik, umut, inanç, heyecan
ve gelecek demektir. Gençler kim olduklarının bilincinde olmalı,
potansiyellerinin farkına varmalı, kendilerini keşfetmeli ve
fethetmelidirler.
Yurtdışındaki Türk toplumu kendi değerlerini değerlendirme
aşamasına gelmiştir. Toplumun geleceğinin güvencesi, iyi eğitim
görmüş aydınlık fikirli, yaşadıkları toplumda saygın konuma gelmiş,
gönüllerinde Türkiye sevgisi olan gençlerdir.