Türkiye'yi gammazlayan 4 gazeteci
Abone olYazısında türban sorununa değinen Özkök, Türkiye'yi gammazlayan dört gazeteciyi de açıklıyor.
Hürriyet Gazetesi'nin Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök,
bugünkü yazısında türban sorununa ve Dışişleri Bakanı Abdullah
Gül'ün eşi, Hayrünisa Gül'ün Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne olan
başvurusuna değiniyor.
Türkiye'yi gammazlayan dört gazeteci ile Bayan Gül'ün AİHM'ne başvurusunu özdeşleştiren Özkök, gammazcı dört gazeteciyide açıklıyor...
Özkök, yazısına Emre Kongar'ın 12 Eylül'den sonra yaşadığı bir olayla başlıyor.
İşte Ertuğrul Özkök'ün yazısı:
Türkiye'yi gammazlayan 4 gazeteci
Bu ülkede birbirimizi anlamak mı istiyoruz? İstiyorsak herkesin
kendi kendine şu soruyu sorması lazım.
Siz, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün eşi Hayrünisa Gül'ün yerine
olsaydınız ne hissederdiniz?
Yani türban taktığınız için üniversiteye gidemiyorsanız ne
yapardınız?
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvurur muydunuz, yoksa bunun
mücadelesini sadece Türkiye'de mi verirdiniz?
Bu konudaki düşüncenizi söylemeden önce, size bir başka örnek
vereyim.
12 Eylül'den hemen sonra üniversitelerde sakal yasaklanmıştı.
Sadece öğrencilere değil, öğretim üyelerine de sakal bırakma izni
verilmiyordu.
O günlerde ben de Hacettepe Üniversitesi Beytepe Kampusu'nda
öğretim üyesiydim.
İSTİFA GEREKÇESİ
Üniversitede en yakın olduğum insanlardan biri Doç. Emre
Kongar'dı.
Emre Bey hepimizin hayranlıkla izlediği bir bilim adamıydı.
Bütün önemli panellere o davet edilirdi. Gazete ve dergilerde sık
sık onun adını görürdük.
Öğretim üyeliği, hayatının ve kişiliğinin en önemli yanıydı.
İşte bu Emre Kongar bir gün üniversiteden istifa etti.
İstifa gerekçesi neydi biliyor musunuz?
Üniversite yönetiminin sakalını kesmesini istemesi.
Ben Emre Bey'i sakalsız hiç görmedim.
Laik ve Atatürkçü bir bilim adamı, sakalına müdahale edilmesini
kabul edemeyerek çok sevdiği, hayatının en önemli parçası olarak
gördüğü üniversiteyi bırakmayı göze aldı.
Şimdi düşünelim.
Belki bazılarımıza çok ters gelecek.
Ama sakal bir erkek için bu kadar önemli olabiliyorsa, türban da
bir kadın için niye olmasın?
Diyeceksiniz ki aynı şey mi?
Ben de diyeceğim ki: ‘‘Evet, aynı şey.’’
Tabii bir şartla aynı şey. Sizde ‘‘empati’’ denilen, kendinizi
başkasının yerine koyma duygusu varsa.
Yani siz, ‘‘Benim sakalım önemlidir. Ama onun türbanı bambaşka bir
şeydir’’ diyorsanız, konuşacak bir şey yok.
Zaten toplumlardaki bütün kavgalar bu yüzden çıkar.
İşte bu yüzden ben Hayrünisa Gül'ün AİHM'ye başvurusunu
yadırgamıyorum.
Bazıları AİHM'ye başvuruyu hálá ‘‘ülkesini gammazlamak’’ olarak
görüyor.
Hayır, orası artık her Türk vatandaşı için başvurulacak meşru bir
‘‘hukuki zemin’’dir.
Erbakan hükümeti 1990'lı yıllarda basını susturmak için bir kanun
hazırladığı sırada dört Türk gazetesinin genel yayın yönetmeni
Strasbourg'a gidip Avrupa Konseyi'nde özel bir oturuma katıldı.
KİMLERDİ
Bu dört gazete yöneticisi şunlardı:
Hürriyet'ten ben, Milliyet'ten Derya Sazak, Sabah'tan Zafer Mutlu
ve Yeni Yüzyıl'dan Okay Gönensin.
Biz o gün bu kanunu hazırlayan Türk hükümetini Avrupa Parlamentosu
milletvekillerine şikáyet ettik.
Dönüşte hükümet yetkilileri bizi, ‘‘Türkiye'yi gammazlamakla’’
suçladılar.
Biz de ‘‘Hayır, burası Türkiye'nin üyesi bulunduğu bir platform.
Türkiye AB'ye üye olmak istiyor. Dolayısıyla yaptığımız doğrudur’’
diyerek kendimizi savunduk.
O gün bizim yaptığımızı, bugün bir bakan eşi yapıyorsa, bunda
yadırganacak hiçbir şey olmamalı.
Tam aksine, bir kadının hak arama duygusu olarak kabul
edilmeli.