ABD'li bilim insanı Wallace Broecker, 1975 yılında "küresel ısınma" terimini bir bilimsel makalede ilk kez kullandığında çok kısa bir süre içinde dünyanın bu noktaya geleceğini kimse tahmin etmiyordu.Sadece 45 yılda işler "küresel ısınma" noktasından "küresel iklim krizi" aşamasına ulaştı. Son bir ayda ülkemizde yaşanan seller, yangınlar ve ardından bir kez daha gelen seller bile krizin büyüklüğünü anlayabilmek için yeterli.En kötüsü de tüm bu felaketlerin sorumlusu biziz, yani insanlar. Hızla artan nüfusumuzla, üretim ve tüketim alışkanlıklarımızla dünyanın hızla ısınmasına katkıda bulunuyoruz.Dünyanın ortalama sıcaklığı arttıkça atmosfer, okyanuslar ve kutup bölgelerinde çok hızlı değişimler yaşanıyor. Bu değişimler dünyanın dört bir yanındaki aşırı hava olaylarının sayısını ve sıklığını hızla artırıyor.Sıcaklıklar artacak ama tek sorun bu değilHükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli'nin (IPCC) 9 Ağustos günü yayımlanan Altıncı Değerlendirme Raporu'nun ilk kısmında da bu sorunun altı kalın çizgilerle çiziliyor. Dünyanın dört bir yanından 234 bilim insanının imzasını taşıyan raporda, sıcaklıklar değiştikçe Dünya'nın nasıl değiştiği ve bunun gelecek için ne anlama geldiği ifade ediliyor.Raporda uzmanlar sera gazı emisyonlarında hızlı ve kapsamlı bir sınırlamaya gidilmediği müddetçe önümüzdeki 20-30 yılda dünyadaki ısınmanın ara hedef olan 1,5 santigrat derecenin üzerine çıkacağını, hatta kritik eşik olan 2 santigrat derecenin bile aşılabileceğini net bir biçimde ortaya koyuyor.2 derecelik artış insan sağlığını tehdit edecekRapora göre, eğer sıcaklık artışı 1,5 derece ile sınırlı kalırsa, sıcak dalgaları artacak sıcak mevsimler daha uzun, soğuk mevsimler ise daha kısa sürecek. 2 derecelik artışta ise sıcak dalgaları hem tarımı hem de insan sağlığını tehdit eder boyutlara erişecek. Ancak mesele sadece sıcaklık artışıyla sınırlı değil. Nem ve kuraklık dengeleri, rüzgarlar, kar yağışları ve buzul tabakaları, sahil kıyıları ve okyanusların tamamını karanlık bir gelecek bekliyor.Deniz seviyelerindeki yükselme oldukça kritikIPCC raporunda denizler ve okyanuslar konusuna özel bir başlık ayrılmış. Bu başlıkta en çok dikkat çeken ve Türkiye gibi üç tarafı denizlerle çevrili bir ülkede en dikkatle okunması gereken noktaların başında da deniz seviyelerindeki yükselme geliyor.Denizin 1 seviye yükselmesi demek...Deniz seviyesinin 1 metre yükselmesi, denizin 100 metre içeri girmesi anlamına geliyor. Yani kıyıdan itibaren 100 metre içerideki alanların tamamı sular altında kalma riski yaşıyor.Raporda Türkiye için çok önemli sonuçlar taşıyan 2 madde-- Sahil kıyılarındaki şehirlerdeki deniz seviyeleri 21'inci yüzyıl boyunca yükselmeye devam edecek. Rakımı düşük yerlerde deniz taşkınlarını ve deniz erozyonlarını daha sık göreceğiz. Geçmişte 100 senede bir yaşanan aşırı uçlardaki deniz seviyesi olayları yüzyıl sonunda her yıl yaşanır hale gelecek. -- Bazı şehirler, artan sıcaklıklar, aşırı yağış kaynaklı şehirler ve sahillerde yükselen deniz seviyeleri nedeniyle yaşanamaz hale gelecek.Türkiye'nin kıyıları nasıl bir değişim geçirecek? Riskli iller...Biz de bütün bu uyarılar ışığında, küresel ısınma senaryolarının ülkemizi nasıl etkileyeceğini araştırdık. Türkiye'nin kıyıları nasıl bir değişim geçirecek? Risk en çok hangi şehirlerimizde? Climate Central'ın Surging Seas (Yükselen Denizler) haritası tam olarak bu sorulara yanıt vermek için hazırlanmış. Haritada 2100 yılına gelindiğinde, dünyadaki ortalama sıcaklığın 2 ve 4 derece arttığı durumlarda denizlerin yükselmesi sonucu nerelerin sular altında kalacağı gösteriliyor.İzmir'in büyük kısmı...Haritanın geneline bakıldığında, Türkiye'de deniz seviyesinden en fazla etkilenecek bölgeler Ege ve Marmara. Özellikle İzmir'in çok büyük bir kısmı sular altında kalacak. İstanbul'un da özellikle güney ilçelerindeki denize yakın yerleşim yerleri risk altında görünüyor. Aynı şekilde, Marmara'nın Bursa, Balıkesir, Yalova, Çanakkale gibi birçok ilinde de rakımı düşük bölgeler su altında kalma riskiyle karşı karşıya.En verimli tarım arazilerimizi deniz suyu basacakHaritada en az bu kadar belki de daha ürkütücü bir detay var. Görünüşe bakılırsa 2100 yılına geldiğimizde Türkiye'nin en verimli tarım arazilerinin önemli bir kısmı deniz suyu baskınlarıyla kullanılamaz hale gelecek. Özellikle kıyılardaki delta ovalarının neredeyse tamamı sular altında kalacak.ÇukurovaTrakya'da Ergene; Güney Marmara'da Biga, Gönen, Karacabey; Ege'de Gediz ve Büyük Menderes; Akdeniz'de Finike, Antalya, Silifke ovaları ile Çukurova; Karadeniz'de de Bafra ve Çarşamba ovaları, 80 yıl içinde tarım yapılamaz hale gelecek. Buna bir de artan kuraklıkları ve yağış düzenindeki değişimleri dahil ettiğimizde, önümüzdeki yüzyılda tarım sektörünü oldukça zor zamanların beklediğini söylemek yanlış olmaz.2050 ile 2100 arasını belirlemek bizim elimizdeIPCC raporunun yazarlarından iklim bilimci Robert Kopp, The Conversation'a yaptığı açıklamada, geçtiğimiz 10 yılda küresel ortalama deniz seviyelerinin her yıl 4 milimetre (toplam 4 santimetre) arttığını belirterek, "Bu fark, iki faktöre bağlı olarak daha da açılacak: Birincisi kutuplardaki ve dağ buzullarındaki buzların erimesi, ikincisi de okyanustaki suyun hacminin ısındıkça artması" diye konuştu.Bugünden bakıldığında yükselişin en az 2050 yılına kadar devam etmesinin garanti olduğunu da sözlerine ekleyen Kopp, "Uluslar karbon emisyonlarını ne kadar düşürürlerse düşürsünler, dünya bu yüzyılın ortasında 15 ila 30 santimetrelik bir küresel ortalama deniz seviyesi yükselişiyle karşı karşıya kalacak" ifadelerini kullandı.Ancak 2050'den itibaren deniz seviyesi projeksiyonları ile ülkeleri karbon emisyon miktarları arasında çok yakın bir ilişki bulunuyor. Eğer sera gazı emisyonları şu anki miktarında devam ederse, 2100 yılı itibariyle dünyada ısınma 3-4 dereceyi bulacak. Bu da deniz suyu seviyesinin 70 santimetre yükselmesi anlamına geliyor.