Türkiye’nin yeni bir anayasaya ihtiyacı var
Abone olYargıtay Başkanı Ali Alkan, “Türkiye’nin bir anayasa değişikliğine değil, toplumsal uzlaşmaya dayanan hak ve özgürlükleri esas alan yeni bir...
Yargıtay Başkanı Ali Alkan, “Türkiye’nin bir anayasa değişikliğine değil, toplumsal uzlaşmaya dayanan hak ve özgürlükleri esas alan yeni bir anayasaya ihtiyacı bulunmaktadır” dedi.
2013-2014 Adli Yıl Açılışı dolayısıyla JW Marriott Oteli’nde tören düzenledi. Törene, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu,Danıştay Başkanı Zerrin Güngör, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker, Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, HSYK Başkanvekili Ahmet Hamsici, yüksek yargı organlarının mensupları ve çok sayıda davetli katıldı.
“ŞİDDET UYGULAYANA KARŞI HİÇBİR ŞEKİLDE TOLERANS GÖSTERİLMEMELİ”
Açılış töreninde konuşan Yargıtay Başkanı Ali Alkan, şiddetin görüldüğü diğer bir alanın ise aile olduğunu söyledi. Aile içinde özellikle kadınların ve çocukların şiddete maruz kaldığını ifade eden Alkan, aile içerisinde güçlü olanların, sorunların çözümünde veya kendilerini ifade etme yöntemi olarak şiddete başvurabildiğini vurguladı.
Alkan, “Bu anlamda, gerek fiziki, gerekse ekonomik, psikolojik veya cinsel şiddet yaygın biçimde kullanılmaktadır. Son yıllarda, bu hususlarda yasal düzenlemeler yapılmak veya yeni müesseseler oluşturulmak suretiyle etkin önlemler alındığını memnuniyetle izlemekteyiz. Bu olumlu gelişmelere karşılık, sorunun kamuoyunu tatmin edecek ölçüde çözüme kavuşturulduğu söylenemez. Yargıtay da bu konuda hassas davranmakta, aile içi şiddetle ilgili sorunların çözümüne ciddi anlamda katkıda bulunacak içtihatlar oluşturmaktadır. Şiddet, aileden spora, trafikten hastanelere kadar neredeyse tüm toplumda önemli bir sorun haline gelmiş bulunmaktadır. Gelinen nokta bu yönüyle kaygı verici boyutlardadır. Şiddetin yerini hoşgörü ve anlayışın alabilmesi için çok yönlü bir yaklaşım geliştirilmeli, şiddet uygulayana karşı hiçbir şekilde tolerans gösterilmemeli, şiddeti doğuran nedenler bilimsel yöntemlerle araştırılarak buna göre çözümler geliştirilmelidir. Hastanede yakınını kaybedenlerin sağlık çalışanlarına, trafikte bir tarafın kural ihlali yapan diğer tarafa uyguladığı şiddetin adam öldürmeye kadar varma-sı gibi örnekler, ülkemizin hem kültürel birikimiyle, hem de ulaştığı uygarlık düzeyiyle bağdaşmamaktadır. Kişilerin haklarını şiddet yoluyla aramaları anlayışla karşılanabilecek bir durum değildir” dedi.
“HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİN DEVLETÇE TANINMASI ÖNEMLİDİR”
Şiddetin bir ifade biçimi olarak ortaya çıkmasını önlemede başta eğitim kurumları olmak üzere toplumun tüm kesimlerine ve tabii ki yargıya da önemli görevler düştüğünü dile getiren Alkan, Yargının üzerine düşen tüm görevlerini layıkıyla yerine getirebilmesi, sağlıklı bir şekilde çalışmasını sağlayacak uygun ortamın oluşturulmasına bağlı olduğunu ifade etti. Toplumda oluşan sorunların çözümünün, tek başına yargının altından kalkabileceği bir durum olmadığının altını çizen Alkan, “Çünkü yargı, diğer erklerden farklı olarak sorunlarının çözümüne yönelik kanun çıkaramaz, düzenleyici işlem yapamaz ve ihtiyaç duyduğu ekonomik imkanı da oluşturamaz. Bu kapsamda, yargının görevini yerine getirebilmesi, en başta devlet yapısı içerisindeki tarihsel pozisyonunu görmeye ve yönetenleri hukukla denetleme, yönetilenleri koruma, kamu düzenini sağlama işlevlerini tanımaya bağlıdır. Bu görme ve tanıma bizi hukuk devletine ve ilişkilerini hukukla tanzim eden güvenli topluma taşır. Hukuk devleti, her eylemi ve işlemi hukuka uygunluk içerisinde kalan, insan haklarına bağlı, insan hak ve özgürlüklerini koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, kendini ve tüm organlarını anayasa ve hukukun evrensel kuralları ile bağlı sayıp denetime açık olan devlettir. Hukuk devletinin ilk koşulu, kişilere temel hak ve özgürlüklerin tanınmasıdır. Herkes kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahiptir. Hak ve özgürlüklerin devletçe tanınması, onların uygulanması yönünden önemlidir. Devlet, hak ve özgürlüklerin bir toplumsal düzen içerisinde ne şekilde kullanılabileceğini, meşru müdahale sınırlarının neler olacağını, tarihsel tecrübeyi ve çağdaş normları da dikkate alarak belirler ve açıklar. Devlet, bunu yaparken kendi iktidarının da sınırlarını, hak ve özgürlüklerin hayata geçirileceği bir kamu düzeninin kodlarını, özgürlük ve güvenliğin dengede duracağı yeri de işaret etmiş olur” diye konuştu.
“HUKUK DEVLETİNİN OLMAZSA OLMAZLARINDAN BİRİSİ DE YARGININ TARAFSIZLIĞIDIR”
Yürütme ve yasama işlemlerinin hukuka uygunluğunu denetleyecek olan yargının, diğer organlar karşısında tam bir bağımsızlığa sahip olmaması durumunda etkin bir yargı denetiminden söz edilemeyeceğini vurgu yapan Alkan, “Zira yargı bağımsızlığı olması gereken düzeyin altında kaldığı sürece hukuk devleti tam olarak gerçekleşmeyecektir. Hukuk devletinin olmazsa olmazlarından birisi de yargının tarafsızlığıdır. Tarafsızlık, hâkimin baskı altında kalmadan, etkilere kapalı, taraf tutmadan, objektif olarak yargılama yapması, hukuka ve vicdanına göre karar vermesidir. Bağımsızlık hâkimin, tarafsızlık ise bireyin güvencesidir. Hukuk devleti, devlet erklerinin keyfilik yerine hukukla bağlılığını, hukuk kuralları çerçevesinde bağımsız bir erk tarafından denetlenmesini, dolayısıyla kuvvetler ayrılığı prensibinin benimsenmesini, denetim yapacak erkin denetim yapacağı mekanizmalara karşı yeterli ve olması gereken düzeyde bağımsızlığını ve tarafsızlığını da gerektirir. Hukuk devletinin koşullarının sağlanmış olması, yargının iyi işlemesi için bir gereklilik olmakla birlikte, yargı erkinin hukuk devleti içerisindeki fonksiyonlarını tam olarak yerine getirebilmesi için mesleki liyakatin de en üst düzeye yükseltilmesi büyük önem taşımaktadır. Mesleki liyakatin artması, en başta toplumun adalete ve dolayısıyla devlete olan güvenini artıracağından, kamu düzeninin ve özgür-lüklerin de en önemli güvencelerinden birisi olacaktır. Bu anlamda; yargılama faaliyetinin hukuk devleti gereklerine uygun biçimde gerçekleştirilmesini sağlayan, ulusal ve uluslararası alanda örnek, güvenilir ve saygın bir yargı sistemine ihtiyacımız vardır. Bu nitelikte bir yargı sisteminin oluşturulabilmesi için devlete ve topluma düşen bir takım görevler olduğunu düşünüyoruz” ifadelerini kullandı.
“YARGI SİSTEMİ ELEŞTİRİLERE KAPALI DEĞİLDİR”
Yargının tarafsızlığı konusundaki eleştirilere de cevap veren Yargıtay Başkanı Ali Alkan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Yargıya karşı var olan saygı ve güven düzeyinin artırılması gelmektedir. Yargı sistemi eleştirilere kapalı değildir. Kamuoyunun sorgulamalarını kendisi için yararlı ve geliştirici bir araç olarak görür. Ancak; objektiflikten uzak, tamamen subjektif değerlendirmelerle yapılan hakaret ve aşağılamaya varan ifadelerin de kabulü mümkün değildir. Bu konuda en başta yargının kendisi olmak üzere, medyadan sivil topluma, kamu görevlilerinden bireylere kadar herkesin üzerine düşeni büyük titizlikle yerine getirmesi ülkemizin bu günü ve geleceği adına büyük öneme sahiptir. Yargının bağımsızlık ve tarafsızlığı, bir yandan kurumsal ve yapısal tarafsızlığı ifade ederken diğer yandan hâkimin herhangi bir kesim veya sebepten kaynaklanan doğrudan ya da dolaylı sınırlamadan, uygun olmayan etkiden, teşvikten, baskıdan, tehditten ya da müdahaleden azade kılınmasını ifade etmektedir. Hâkimin vicdani rahatlıkla karar verebilmesi için gerekli ortamın oluşturulması da hukuk devletinin bir gereğidir. Hukuk devletinde yürütme ve ya-sama gücünü elinde bulunduranların yargıyı talep eden durumuna düşürmemeleri gerekir. Yargının onurlu duruşu, saygınlığına uygun olmayan durumu kabul etmesi biçiminde de algılanmamalıdır. Yargı mensuplarının bilgi ve birikim düzeyinin arttırılması ve yenilenmesi de liyakatin yükseltilmesi için bir gereklilik olarak karşımıza çıkmaktadır. Yeterli ve iyi eğitim görmüş, yasaları ve hukuku iyi bilen, sağlıklı yorum yapan ve isabetli sonuca ulaşan hukukçuların yargıda görev almalarıyla adalete güven daha da artacaktır. Hakim ve savcıların hızla gelişen dünyayı takip edebilmeleri ve kendilerinden beklenen hizmeti verebilmeleri için meslek öncesi ve meslek içi eğitime gerekli önem verilmelidir. Yargıtay olarak, gerek Adalet Akademisinde görev yapan öğretim elemanlarımız aracılığıyla hâkim ve savcılara, gerekse başta hukuk fakültelerimizin etkinlikleri olmak üzere diğer mesleki programlarda görev alan çalışanlarımız vasıtasıyla, hukuk ve hukukçu eğitiminin her safhası-na azami katkıyı vermekteyiz. Yargıtay, ulusal ve uluslararası düzeyde birçok proje ve bilimsel çalışmalarda rol almakta, bu şekilde hem hukuk alanındaki gelişmeleri yakından takip etmekte hem de yılların tecrübe ve birikimini paylaşarak yargısal müktesebata katkı sağlamaktadır. Yargılama faaliyetlerinin hızlı, verimli, etkin olarak sürdürülebilmesi ve iş yükünün makul düzeye indirilmesi, yargının bugün çözmesi gereken önemli sorunlarından birisidir. Bu iş yükü sorununun çözümü konusunda, geçen üç yıl içinde yapılan anayasal ve yasal değişikliklerle Yargı-tay’da gerçekleştirilen kapasite artırımı sonucunda, 2012’de ilk defa bir takvim yılında, gelen dosyadan daha fazlası karara bağlanabilmiştir. Bu noktaya gelmemizde katkısı olan Türkiye Büyük Millet Meclisi, Adalet Bakanlığı ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna huzurlarınızda teşekkür ediyorum.”
“TÜRKİYE’NİN YENİ BİR ANAYASAYA İHTİYACI VAR”
Yeni anayasa çalışmalarına da değinen Alkan, hak ve özgürlüklerin sadece bağımsız yargı yoluyla değil, öncelikle en üst norm olan anayasal düzeyde güvenceye bağlanması gerektiğini belirterek, “Türkiye’nin bir anayasa değişikliğine değil, toplumsal uzlaşmaya dayanan hak ve özgürlükleri esas alan yeni bir anayasaya ihtiyacı bulunmaktadır. Yeni bir anayasa yapma konusunda topluma karşı yükümlü olan Meclisteki tüm siyasi partiler, hangi gerekçe ile olursa olsun belli konularda anlaşıp sadece bu değişiklikleri gerçekleştirmeleri, yeni anayasa yapma konusundaki topluma karşı olan yükümlülüklerini ortadan kaldırmaz. Anayasalar, anlık olaylara verilen tepkisel yaklaşımlarla değil evrensel normlar doğrultusunda hazırlanmalı, sadece temel ilkeleri içeren kısa bir metinden oluşmalı ve ayrıntılı düzenlemeler içermemelidir. Aksi halde, devletin dünyadaki hızlı değişime paralel olarak kendisini değiştirmesi ve yenilemesi güçleşecektir. Devlet, kişilerin suç mağduru olmasını engelleyemediği durumlarda bu mağduriyetin giderilmesi için gerekli tedbirleri almalı ve bunu sağlamak üzere Anayasada ‘devle-tin suç mağduru olan kişilere karşı objektif yükümlülüğü’ esası benimsenmelidir. Esas itibarıyla bir ceza mahkemesi olan Yüce Divan, ceza yargılamasının temel ilkeleri ile soruşturma ve kovuşturma güvencesi açısından, ceza muhakemesi konusunda uzmanlaşmış yüksek hâkimlerden oluşmalı ve Yargıtay bünyesine dahil edilmelidir. Ayrıca daha fonksiyonel hale getirilmeli ve Yüce Divan kararlarına karşı etkin yasa yolu ihdas edilmelidir”.
(İHA)