Türkiye'nin Şam politikası değişti mi?
Abone olİngiltere basının önde gelen gazetelerinden Guardian ve Financial Times, Türkiye'nin Suriye politikasını irdeliyor. Guardian, Türkiye'nin Suriye politikasının 'değiştiğine dikkat çekerken, Financial Times, 'Türkiye Şam yolunda tökezledi' yorumunu yapıyor.
İngiliz basının önde gelen iki gazetesi Guardian ve Financial Times bugün sayfalarına Türkiye’nin Suriye politikasına ilişkin analizleri taşıyor.
Guardian gazetesi Türkiye’nin Suriye’ye yönelik politikasının 'değiştiğini' belirtirken, Financial Times ise ‘Türkiye’nin Şam yolunda tökezlediğini’ yazıyor.
Guardian gazetesi yazarı Simon Tisdall'a göre Başbakan Tayyip Erdoğan ve İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad’ın Bakü’de yaptıkları görüşmenin Suriye politikalarına etkisi olabilir.
Yazar, bir yıldan uzun süredir Suriye krizinde farklı tarafları destekleyen iki ülkenin, askeri müdahale seçeneğinin rafa kalkmasıyla krizin çözümüne dair ortak çıkarları paylaştığını belirtiyor.
Ateşkes İran’la Türkiye’nin işi mi?
Yazara göre, Şam’ın ateşkes ilan etmeyi kabul etmesi, İran ve Türkiye’nin, Suriye’ye yönelik yaklaşımlarındaki değişikliğin bir sonucu.
Tisdall bunun, Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Birleşmiş Milletler veya herhangi bir etkin uluslararası müdahalenin yokluğunda, Türkiye’nin Suriye’deki çıkmaza yönelik yeni bir bölgesel çözüm arayışını yansıttığını söylüyor.
Guardian yazarı şu ifadeleri kullanıyor:
“Türkiye, Suriye’deki yangından büyük yaralar aldı. Sınırda tampon bölge oluşturulması, uçuşa yasak bölge ilan edilmesi ve silahlı bir insani müdahale taleplerini reddeden Washington ile Avrupalı NATO müttefikleri tarafından yüz üstü bırakılmış gibi hissediyor.”
Haberde, artan göçmen sayısı, Türkiye ve Suriye arasındaki ekonomik ilişkilerin bozulması ve Türkiye’deki Alevilerin Ankara’ya tepkisi de öne çıkarılan noktalardan.
Gazeteye konuşan yorumcu Cengiz Aktar, “Türkiye’nin Suriye politikası Esad’ın geçen yıl iktidarı bırakmayı reddetmesiyle tam bir karmaşaya sürüklendi” diyor.
Türkiye komşularıyla ilişkilerini onarmak istiyor
Guardian yazarı Simon Tisdall, Türk yetkililerin Türkiye’nin Özgür Suriye Ordusu’na desteğine misilleme olarak Suriye’nin de PKK’ya yardım ettiğine inandıklarını aktarıyor.
Sınırda karşılıklı top atışları yapıldığına ve Türkiye’nin Rusya’dan Suriye’ye gitmekte olan uçağı ‘mühimmat taşıdığı’ iddiasıyla zorla indirdiğine de değinen gazete, Ankara’nın ‘yön değiştirdiğini’ yazıyor.
Gazete bu savını şu sözlerle dile getiriyor:
“Hükümetin yöntemini değiştirdiğine dair açık işaretler var. Türkiye, komşuları İran, Rusya ve hatta belki Irakla ilişkilerini onararak bölgesel güçler tarafından da güvenceye alınacak şekilde Suriye’de bağlayıcı bölgesel bir çözüm arıyor ve ayrımı giderek derinleşen Şii-Sünni gruplar arasında köprü kurmayı umuyor.”
Guardian yazarına göre, bu yeni yaklaşım Esad’ın gitmesini isteyen Mısır ve Suudi Arabistan ile rejim değişikliğine karşı çıkan Rusya ve İran’ı bir araya getirecek ‘paralel görüşmeler mekanizması’ oluşturulmasını amaçlıyor.
Tisdall, bu yaklaşımın İsrail’i de içine alabileceği görüşünde.
Davutoğlu: Kanı nasıl durdururum diye soruyorum kendime
Gazeteye konuşan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da Türkiye’nin ‘her zaman bölgesel yaklaşıma inandığını ve Rusya’nın çözümün parçası olacağına dair iyimser olduklarını’ söyledi.
Gazete, Suriye politikasının başarısız olduğu söylemlerine karşı çıkan Davutoğlu’nun şu sözlerini aktarıyor:
“Her gün kendime, bu dökülen kanı durdurmak için daha fazla ne yapılabilir diye soruyorum. Biz her şeyi yaptık. Rejimi geçiş sürecine iknâ edebilmek ve demokratik bir sisteme geçmelerine yardımcı olmak için iki taraflı angajmanlar denedik.”
Davutoğlu şöyle devam ediyor:
“[Esad] adım adım planımızı kabul etti ama iki, üç gün sonra sözlerini tutmadı… Bizi kandırdığını ve bizimle olan ilişkisini istismar etmeye çalıştığını fark ettik.”
“Etik olarak ve stratejik olarak bizim politikamız doğruydu. Etik olarak doğruydu çünkü biz insan hakları ve Suriye halkının haklı taleplerinin yanında yer alıyoruz. Stratejik olarak da doğruydu çünkü biz tarihin doğru tarafındayız.”
Guardian gazetesi, makaleyi Davutoğlu’nun ‘Suriye’deki rejimin devam edemeyeceği ve yeni seçilecek hükümetin Türkiye’nin en iyi dostu olacağına’ dair sözleriyle sonlandırıyor.
FT: Türkiye Şam yolunda tökezledi
Financial Times gazetesinde de ‘Türkiye Şam yolunda tökezledi’ başlıklı bir analiz dikkat çekiyor.
Gazete yazarı Philip Stephens’ın imzasını taşıyan makalede, AKP hükümetinin muhalefete hoşgörüsüz olduğu ve medyada muhalif sesleri susturduğu yazıyor.
Türkiye’nin Libya’da Kaddafi karşıtlarını desteklemeye yanaşmadığı, aynı hatayı Suriye’de de yapmak istemediği için olasılıkları hesaplamadan Şam rejimini devirmeye çalıştığı belirtiliyor.
Gazete, Erdoğan’ın Esad yanlısı güçleri hafife aldığını, ABD'nin kanın yayılması ve Şam rejiminin sona ermesine yönelik arzusunu ise fazla ciddiye aldığını yazıyor.
Yazara göre, kısa bir süre öncesine kadar ABD'nin bölgeden elini çekmesini memnuniyetle karşılayan Türkiye, şimdi ise Amerika’nın bölgede liderliğe yanaşmamasından üzüntü duyuyor.
Financial Times, tampon bölge kurulmasını isteyen Türkiye’ye ‘çıkarları olmadığı için’ Amerika’dan destek gelmediğini yazıyor.
'Erdoğan ABD Başkanı'nın risk almasını istiyor'
Yazar Philip Stephens, ABD’nin muhaliflere temin edilen silahların cihad yanlısı savaşçıların eline geçmesinden endişelendiğini aktarıyor.
Analizde Erdoğan’ın ABD seçimleri sonucundan beklentisi şu sözlerle ifade ediliyor:
“Erdoğan, yeniden seçilecek Barack Obama veya yeni seçilecek Mitt Romney’nin risk almaya daha hevesli olmasını istiyor. Sonunda onlar da Türkiye’nin temel görüşünü paylaşıyor: Şam’da rejim değişikliği.”
Yazar, Erdoğan için “Mevcut zorluklardan bihaber görünüyor. Hala Türkiye’nin Orta Doğu’da yeni bölgesel güç olduğuna dair uzun konuşmalar yapıyor. Avrupa ile ekonomik ilişkileri veya ABD ile güvenlik ilişkilerine çok az değiniyor. Sanki Türkiye doğu ve batı arasında seçim yapmak zorundaymış gibi…” diyor.
Özellikle Irak Savaşı sonrası ABD ve Avrupa’nın Orta Doğu siyasetinde belirleyici olma umudunda olmadığı belirtilen makalede, “Ama bu, Türkiye ya da başkasının bu rolü üstlenecek kadar güçlü olduğu anlamına da gelmiyor” deniyor.