Türkiye'nin Orta Doğu politikasında 'mezhep faktörü'
Abone olAKP hükümeti, izlediği dış politikanın eksenine şimdi de ''mezhep'' unsurunu eklemekle suçlanıyor. Onur Burçak Belli, Orta Doğu'da Türkiye algısını uzmanlara sordu.
Komşularla sıfır sorun stratejisi ve Filistin konusunda izlediği politikayla Arap dünyasında ''büyük bir sempati'' toplayan Türkiye bölgesinde giderek daha yoğun eleştirilere hedef oluyor.
''Sıfır sorun'' ilişkileri özellikle en yakın ve stratejik komşuları olan İran ve Irak'la gerilime dönüşmüş durumda.
Daha bir kaç yıl öncesine kadar ortak bakanlar kurulu
toplantıları yapılan Suriye'yle de savaşın eşiğine geldi
Türkiye.
Adalet ve Kalkınma Partisi hükümeti, izlediği dış politikanın eksenine şimdi ''mezhep'' unsurunu eklemekle suçlanıyor. Peki, bu eleştiriler yerinde mi?
İngiliz düşünce kuruluşu Chatham House'ın Türkiye uzmanlarından Fadi Hakura, önemli olanın Türkiye'nin izlediği politikanın Sünni eğilimli olması değil, Sünni eğilimli olarak görülüp görülmemesi, başka bir ifadeyle de ''bu yöndeki algılar'' olduğunu söylüyor.
Hakura'ya göre "Araplar ve İranlılar arasında Türkiye'yi Sünni eğilimli olarak algılayanların sayısının çoğaldığına dair göstergeler artıyor."
Dışişleri Bakanlığı Stratejik Araştırmalar Merkezi (SAM) Başkanı Prof. Bülent Aras ise, bu tür eleştirilerin kısa dönemli gelişmelere bakılarak yapıldığını söylüyor.
Aras, Türkiye'nin Suriye muhalefeti içinde her mezhep ve etnik kökenden grupların kendilerine yer bulabilmeleri için çaba harcadığı, Suudi Arabistan ve Katar gibi ülkelerin mezhepçi ve radikalleri destekleyen stratejilerine karşı dengeyi korumaya çalıştığı görüşünde.
İran, Türkiye'nin tutumundan endişeli
Türkiye'nin komşularıyla yaşadığı bir dizi gerilimin son halkasını İran'la karşılıklı restleşmeler oluşturdu.
Türkiye'de Patriot konuşlandırılması kararının duyurulmasından sonra, İran Genelkurmay Başkanı Hasan Firuzabadi, Ankara'yı, bu füze sistemleriyle ''bir dünya savaşına zemin hazırlamış olacağı'' sözleriyle uyardı.
Ardından da İran lideri Mahmud Ahmedinejad'ın Konya'daki Şeb-i Arus kutlamalarına katılmayacağı açıklandı.
Gerekçe olarak İran liderinin yoğun programı gösterilse de, söylentiler başkaydı.
BBC Farça Servisi'nin Politika Editörü Enayat Fani "Ziyaretin iptali konusunda bir belirsizlik var, İran tarafı mı ziyareti iptal etti, yoksa Türkiye daveti geri mi çekti çok net değil" diyor.
Fani, İran'ın füze sisteminin Suriye bahanesiyle kendisine karşı, özelikle İsrail'i koruma hedefiyle kurulduğunu düşündüğüne dikkat çekiyor.
Ayrıca Türkiye'nin Suriyeli muhaliflere verdiği desteği de kendine yönelik bir tehdit olarak algılıyor İran.
İranlı bölge uzmanına göre, bu sadece Suriye'nin İran'ın müttefiki olmadığı bir Orta Doğu'da, kendisi için dünyanın daha zor bir yer olacağını düşünmesinden kaynaklanmayabilir.
Yani İran'ın, Türkiye'nin Suriyeli muhaliflere olduğu gibi, İranlı muhaliflere de alan sağlayabileceğinden endişelenmesi de olası.
Nitekim geçen hafta İnsan Hakları İzleme örgütü HRW tarafından yayınlanan bir rapor 2009 yılından bu yana İran'dan kaçan muhalifler arasında Türkiye'nin giderek daha fazla tercih edilen bir adres haline geldiğini ortaya koydu.
Fani, İran halkı arasında Türkiye'nin dış politikasına ilişkin algıya dair olumlu ya da olumsuz belirgin bir kanıdan bahsetmenin zor olduğunun altını çizerken, İran halkının, muhalifler dâhil olmak üzere Suriye'dekine benzer bir durum yaşamak istemediğini söylüyor.
Fani, "İran halkı o yollardan geçti. 'Biz devrim yapmaya çalıştık, başımıza ne geldiği açık. İran'da bir değişim olacaksa, bu kesinlikle siyasi ve barışçıl yollardan olmalı' fikri her kesim arasında yaygın" diyor.
İpin ucu Suriye'de
Türkiye'nin dış politikasının Sünni hattına kaydığına ilişkin değerlendirmelerde kırılma noktası Suriye konusunda izlenen tutuma dayanıyor.
Ankara, Katar ve Suudi Arabistan'la benzer bir çizgide.
Ancak bazı gözlemciler için insan hakları ve demokrasi konularında sicilleri pek parlak olmayan bu iki ülkeyle birlikte Türkiye'nin Suriye'ye ''demokrasi ve insan haklarını" iyileştirme çağrısı yapması dikkat çekici bir çelişki.
Şam'da bulunan gazeteci Hediye Levent, ''Hatta, Suudi Arabistan'ın Suriye yönetime demokrasi çağrısı yapması uzun süre şaka konusu olmuştu'' diyor.
Türkiye ise Suriye'de model olarak görülüyordu.
Erdoğan iki yıl önce, Suriye'yi Türkiye'nin Orta Doğu'ya açılan kapısı, Türkiye'yi de Suriye'nin Batı'ya açılan kapısı olarak nitelemişti.
Peki, nasıl oldu da, vizelerin kaldırıldığı, liderlerin ailece görüştükleri, ortak kabine toplantılarının yapıldığı bir siyasi ortamdan ''düşmanlığa'' evrildi ilişkiler?
Türkiye, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ı reformları gerçekleştirmeye ve barışçıl bir çözüme ikna edeceğinden emin bir tavır sergiledi.
Hemen ardından hükümetin tutumu bir anda sertleşti ve Eylül 2011'de Başbakan, Esad'ı yalancılıkla suçladığı açıklamalarda bulundu.
Bu tavır değişikliği Türkiye'nin Suriye nezdindeki algısını da hızla olumsuza çevirdi.
Gazeteci Hediye Levent Türkiye'nin Suriye'de özellikle muhalefete de, hükümete de eşit mesafede duran kesimler tarafından "işin başından gemileri yakmakla suçlandığına" işaret ediyor.
Kimi gözlemcilere göre, Türkiye süreci yönetmekte başarısız oldu.
Financial Times yazarı David Gardner, 12 Ağustos’ta yayımlanan makalesinde "Uzun süredir Beşar Esad'a karşı isyanın örgütlenme merkezliğini yapan Türkiye, çiğneyebileceğinden fazlasını ısırmış olabilir" yorumunda bulunmuştu.
Bir diğer eleştiri de Türkiye'nin ağırlığını Sünni rejim karşıtlarının oluşturduğu Suriye muhalefetine destek olması, ev sahipliği yapması, Özgür Suriye Ordusu'na üs sağlamış olması.
Dışişleri Bakanlığı SAM Başkanı Prof. Aras'a göreyse, "Türkiye Suriye muhalefeti içerisinde her mezhep ve etnik kökenden grupların kendine yer bulabilmesi için elinden geleni yapıyor. Suudi Arabistan ve Katar gibi ülkelerin mezhepçi ve radikalleri destekleyen tavırlarına karşılık, Türkiye dengeyi korumaya çabalıyor."
Aras ayrıca, Türkiye'nin, çok kültürlü yapısı düşünüldüğünde, mezhep eksenli bir politika yürütmenin uzun vadede risk yaratabileceğinin de farkında olunduğunu söylüyor.
Irak'a Sünni azınlık uyarısı
Mezhep meselesi Türkiye ile Irak arasındaki gerilimde de ortaya çıktı.
Türkiye, ''Sünni terörist gruplarla bağlantısı'' olduğu iddiasıyla idama mahkûm edilen eski cumhurbaşkanı yardımcısı Tarık El Haşimi'yi Irak'a teslim etmeyi reddetmişti.
Ayrıca Şii kökenli Başbakan Nuri el Maliki liderliğindeki hükümeti de Sünni azınlığı ezmekle suçlamış, seçimlerde de Maliki'nin rakibi Sünni Riyad Allavi'yi desteklemişti.
Chatham House'dan Fadi Hakura, bütün bunların, Türkiye'nin ''mezhep ekseni''nde dış politika izlediği algısını pekiştiren nedenler olduğuna dikkat çekiyor.
Hakura, "Son dönemde Arap Dünyası'nda yapılan pek çok güvenilir araştırma, Arap halklarının artık etnik ya da başka nedenlerle çatışma yaşamak istemediğini gösteriyor. Araplar artık deyim yerindeyse ekmek derdinde. Yani ekonomik durumun düzelmesi için sabırsızlanıyor" diyor.
Ekonomik refah ve kalkınma odaklı bu ruh hali ise, Orta Doğu'da bir süre sonra "etnik çatışmaların giderek yok olmasına" yol açacağı görüşünde Hakura.
Prof. Aras da, özellikle Irak'ta yaşananların Amerika'nın bu ülkeden çekilmesinin ardından ülkedeki dengelerin oturma sürecine işaret ettiğini savunuyor.
Aras, Tesev ve Gallup tarafından yakınlarda yapılan anketlerin, "bölgede özellikle Irak'ın Şii kesimi arasında Türkiye'nin imajının çok iyi göründüğünü ortaya çıkardığını" söylüyor.
Türkiye uzmanı Fadi Hakura, "Türkiye güçlü bir ülke ve bölgenin liderliğine oynuyor ama Türkiye bölgenin güçlü ve önemli ülkelerinden sadece biri. Ancak keskinleşen tutumu ve mezhep algısı, Türkiye'yi er geç bölgede sıkıntıya sokacaktır" diyor.
Suriye'de savaşın sonu yakın görünmüyor. İran'ın Batı'yla olan çekişmesinin bir sıcak bir çatışmaya dönebileceği kaygıları yaygın. Irak lideri Celal Talabani komada, görevine dönüp dönmeyeceği belli değil. Bütün bu belirsizlikler Türkiye’yi zorlu bir dönemin beklediğine işaret ediyor.