Türkiye'nin konuştuğu adamın acılarla dolu hikayesi

Abone ol

Hürriyet gazetesi yazarı Yılmaz Özdil, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu'nun hayat hikayesini yazdı.

Son günlerde Türkiye'nin gündemine oturan adam...

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu

Ergenekon ve Balyoz davalarının yeniden görülmesi için önce Cumhurbaşkanına ardından da Başbakan Erdoğan'la görüştü. Erdoğan'la görüşmesi sonrası gazetelerin manşetlerine oturdu.

Peki Metin Feyzioğlu kim?

Bu sorunun yanıtını Hürriyet si yazarı Yılmaz Özdil, "Adam" başlığı attığı bugünkü köşesinden verdi ve Feyzioğlu'nun hayat hikayesini kaleme aldı.

Ancak Feyzioğlu'nun hayatının satır araları acılarla dolu.

İşte Özdil'in kaleminden Feyzioğlu'nun hayat hikayesi...


"...Sıcak bi yaz akşamıdır.
En büyük mutlulukla, en büyük acının kesiştiği andır. 17 yaşında evlenen, 19 yaşında evladını dünyaya getiren gencecik anne, doğumdan iki saat sonra vefat eder. Talihsiz erkek bebeğin, bu dramatik hadiseden senelerce haberi olmaz. Çünkü, dedesiyle
anneannesi, torunlarını alıp, Ankara’ya götürür, kendi soyadlarını verir, oğul olarak büyütürler. Dedesini baba, anneannesini anne olarak bilir.

Annesi sık sık bi kenara çekilip ağlar, nedenine anlam veremez. Ailece kabristan ziyaretine giderler, kime, niye, bir türlü çözemez.

Taa ki 8 yaşına kadar...

Öğrenir ki, babası meğer dedesiymiş, aslında babası var, annesi de anneanneymiş, annesi rahmetli olmuş. O küçücük yüreğinde yaşadığı duygu karmaşasını tarif edebilmek, mümkün değil elbette.

BABASIYLA 10 YAŞINDAYKEN TANIŞTI

Hayatında ilk defa, 10 yaşındayken tanışır babasıyla... Sonra, araya bi 10 sene daha girer, gene görüşmezler. O aradaki 10 senede gene darmadağın olur. Çocuk aklıyla, suçu kendinde arar. Herhalde ben bir hata yaptım ki, gelmiyor diye düşünür. Üzülür. Kahrolur.
Öfkelenir. Sonra, çaresiz, kabullenir.

Lise yıllarındayken... Dede ağır kalp krizi geçirir. Yoğun bakımda, yaşamla ölüm arasında, bu tarafla öbür taraf arasındaki ince çizgidedir. Tam o sırada, baba çıkagelir. Oğluyla görüşmek ister. Oğul kabul etmez. Anneanne cennetlik, “benim hatırım için görüş”
der. Kucaklaşırlar. “Birbirinizi hiç görmeseniz de, ayrı yaşasanız da, babadır, kan çekiyor” diye tarif ediyor o kavuşmayı...

Gözyaşlarıyla sarılırlar.

Sohbet sohbet, aradaki onca senelik boşlukları doldurmaya gayret ederler, baba-oğul, adeta birbirleriyle tanışırlar. Annesi ölünce, baba bir daha evlenmiştir. Duyunca, ne hissetti acaba derseniz? “Aslan gibi, harikulade iki kardeşim var, dünya tatlısı
yeğenlerim var, sürekli görüşüyoruz, babamın eşiyle de görüşüyorum, o da canım ciğerim” diyor.

“Kader” diyor.

Ooff, of.

Babayla ölene kadar görüşürler. Geç buldum, çabuk kaybettim misali, baba 55 yaşında vefat eder.

BABASINI BULDUKTAN SONRA...

Eli ekmek tutana kadar, kundakta geldiği evde, dedesinin evinde yaşar. Unutmadan ilave edeyim; babasının varlığını öğrendikten sonra bile, dedeye baba, anneanneye anne demeye devam eder. Bu durum asla değişmez. Onun yüreğinde, zihninde, dedesi babası,
anneannesi annesi olarak kalacaktır.

Dede, hukuk profesörüdür. Aynı zamanda, siyasi tarihimize damgasını vurmuş efsane karakterlerden biridir. Dolayısıyla, ağır konukların ağırlandığı bir evde, memleket meselelerinin tartışıldığı, devamlı hukuk konuşulan sofralarda büyür. Oturdukları yemek masasının yarısına kadar örtü örtülür. Niye derseniz? Öbür yarısında daktilo ve kitaplar durur. Salon zaten, duvardan duvara, devasa bir kütüphanedir. İçerde ayrıca iki kitap odası daha vardır. Büyüdüğü, şekillendiği atmosfer, budur.

DEDESİNDEN VASİYET

Dede’yi biraz daha izah etmek gerekirse...

Kalp krizinden hastanede yatarken, oğlu okusun diye defterine vasiyet gibi mektuplar yazar.

Bir tanesinde şöyle der: “Büyük adam olmaya sakın özenme, büyük adam olmak kolaydır, adam olmak zordur, sen onu başar.”

Üniversitede okurken... Vade dolar, dede vefat eder. O gece yarısı eve gelir. Odasına kapanır. Kapıyı kilitler. Saatlerce, borçlar hukuku nedensellik bağı teorilerini çalışır. Çünkü, kendi kendine söz vermiştir, babamı kaybettiğim gün bile derslerime ara vermeyeceğim,
çalışacağım demiştir. “En zor anımda çalışabilirsem, her zaman çalışabilirim” diye düşünmüştür. Kendisini, kendisine ispatlamıştır. Bugün, en kritik anlarda, soğukkanlı kalabilmesinin temelinde, bu sarsılmaz disiplin vardır.

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirir. Profesör olur. Diplomasını aldığı hukuk fakültesine dekan olur. Ankara Barosu Başkanı seçilir. Türkiye Barolar Birliği Başkanı seçilir.

Evet, Metin Feyzioğlu o.

Günün Önemli Haberleri