Türkiye'de yaşama kılavuzu

Yurt dışında yaşayanlar, dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar, vatan özlemi çekerler. Bu sadece biz Türk'ler için geçerli değildir...

Ayla ÖZYURT aylaozyurt@internethaber.com

Türkiye'de yaşama kılavuzu

Oturduğum muhitde elektrikler kesildi. Bir an panik oldum, hemen pencereden dışarıya baktım sokak lambaları da gitmişti. Ne deriz ''zifiri karanlık'' öyle işte. İsviçre'de ilk defa böyle bir olay yaşadım, İstanbul'u anımsattı bana. Tam mum yakma telaşındayken elektrikler geldi. Maalesef diyorum çünkü; elektrik kesintisini bu topraklarda kana kana yaşamak istiyordum. Ha ! Birkaç kez tekerrür etse canımı sıkar ayrı konu ama bu sanırım özlediğimiz şehirden uzak kalışımızda, o şehrin olumsuzluklarından dahi mutluluk çıkarma çabası. Uzakta olup, özlem duymak mı kışkırtıyor acaba bu hayal kurulan şehir sevdasını ?

Yurt dışında yaşayanlar, dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar, vatan özlemi çekerler. Bu sadece biz Türk'ler için geçerli değildir. Hangi milletten olursa olsun, eğer başka bir ülkede yaşıyorsa her zaman özlem kaçınılmazdır. Hem öyle kuşlar gibi ''havalar soğudu, haydi başka ülkelere göçelim de'' yok !

Sonuç; elektrik kesintisinden hikayeler çıkarabiliyoruz. Durum bu.

Bir de şöyle bakalım...

Biyolojik anne mi, büyüten anne mi ?

''O da soru mu/elbette büyüten'' deriz.

İşte! bu klişe, içi dolu dolu anlatır ülkesinden uzak olan kişinin hal ve durumunu.

Biyolojik anneye içdürtü kuvvetlidir. Çünkü; o dünyaya getirmiştir bizi ve onun kokusunu hissederiz, özlem duyarız, hassasiyetimiz vardır. Onun rüzgarını hep hissetmek isteriz.

Ama!

Bizi büyüten anneden de vazgeçemeyiz.

Bu böyle...

Bakınız, şimdi bir örnek vereceğim; İstanbul'a her gelişimde, yaya yolundan karşı istikamete geçerken (yeşil ışıkta) ezilme tehlikesi geçiriyorum. Çünkü ben; ''yuppii! ışık bana yandı, karşıya geçeyim'' diye seke seke yürürken bi bakıyorum tüm arabalar üstüme geliyor. Burada yanlış kimde? Tabii ki bende (!)

Türkiye dışında uzun dönem yaşandığı takdirde eğer tekrar ülkeye dönmek gibi bir arzu varsa kesinlikle yaşam şartlarını bir gözden geçirmek gerekiyor. Uyum sağlamak kesinlikle zaman alıyor. Bu Türkiye'den yabancı ülkeye giden bir Türk için de geçerli. İşte entegrasyon diye dizlerimize vurduğumuz olay, kendi ülkemizde de karşımıza çıkıyor.

Başbakanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı'nın yaptığı anketin sonucu çarpıcı diyor Sabah gazetesi. 71 farklı ülkede yaşayan ''Türkiye' nin son dövizli askerleriyle'' yapılan ankete göre Türkler, yaşadıkları en önemli sorunu ''yabancı düşmanlığı'' olarak göstermiş. Çocukların eğitimi ikinci, dini ayrımcılık ise üçüncü sırada yer almış. Ankette Türk vatandaşlarının yarısı bu nedenlerden dolayı ülkelerine dönmek istediklerini belirtmişler. Ankete üç bin civarında vatandaş katılım göstermiş. Almanya, Fransa ve Hollanda'dan dönmek isteyenlerin oranı % 49 civarında.

Çok enteresandır, bu konuda genelleme yapmak istemiyorum çok farklı uçlarda var elbette, ama azınlık değil Avrupa genelinde çoğunluktan bahsetmek istiyorum. İsviçre'yi baz almıyorum çünkü İsviçre'deki Türk toplumu az ve genelde eğitimli. Diğer Avrupa ülkeleri için tabloya baktığımda, atıyorum; bir genç Almanya'da doğmuş orada büyümüş, eğitimini almış ama yine de Türkiye' ye dönme özlemi ile yaşıyor olabiliyor. Geleceğini hep vatanında görüyor v.s. v.s. Bunu kafam çok almıyor.

50 yıl önce kara trenle üç gün sonra döneceğiz diye gidenler elbette dönmediler/dönemediler. Daha bunun neyini tartışıyoruz, üstüne dördüncü jenerasyon gelmiş.

Yapılan anket ve sonucu gerçeği yansıtmamaktadır aslında. Verilen cevaplar tamamen hayalidir, yapılmak istenendir, özlem duyulandır.

Çünkü nedenleri vardır. Çocuklar, torunlar, artık kök salınmıştır. Öyle ha! deyince olacak iş değildir bu.

Ama yine de bu kadar kişi dönme fantezilerini gerçekleştirdi diye düşünüp bir de bu açıdan bakalım;

Avrupa' da yıllardır entegrasyon sorunu yaşayan ve/ya yaşadığı iddia edilen bu kitle, kendi ülkesine nasıl entegre olacak ?

Avrupa'nın düzenine, rutinliğine, sükunetine alışmış bu insanlar, bu kargaşada yok olmazlar mı ?

Orada yaşadıkları yabancılık/öteki psikolojisini kendi ülkelerinde fazlasıyla yaşamayacaklar mı ?

İki kültür arasında kalmış çocuklar diyoruz. Ama hangi kültür ağır basıyor sizce ?

Avrupa'da doğup/büyüyen çocuk bir Avrupa'lı gibi düşünüyor ve hareket ediyor. Bu mantaliteyle ciddi çatışmalar olmaz mı hayatında ?

Diyelim İstanbul'a döndü büyük çoğunluk, özlem bu çünkü !

İstanbul'da yaşamanın trafikte takılı kalmış bir ambülanstaki hasta gibi olduğunun farkındalar mı ?

Katılıyorum, Avrupa'da hayat gitgide zorlaşıyor. Ekonomi daha kötüye gidiyor, krizler patlak veriyor, yabancılar için katı kanunlar geliyor, caydırıcı politikalar çoğalıyor, işsizlik artıyor, meslek eğitimi zorlaşıyor, ırkçılık gözle görülür şekilde artıyor, dinsel faktörler canımızı sıkıyor...

Diğer taraftan Avrupa'da yaşayan Türkler'in ciddi bir bölümünde de kaldıkları ülkeden ev alıp tamamen oraya yerleşip, geri dönmeyi artık düşünmeyen bir kitle var. Bunlar kanımca bilinçli kitle.

Bir de Türkiye'ye dönüp, hayal kırıklığına uğrayıp tekrar yaşadığı Avrupa ülkesine dönenler de hayli fazla. Eğer Avrupa'da doğup büyümüşse zaten Türkiye'de fazla kalamıyor son iki jenerasyon.

Erkek çocukları ise kız çocuklarından daha geç entegre oluyorlar. Kız çocukları daha başarılı.

Yıllarca Avrupa'da din/dil/kültür çatışması üçgeninde uyum mücadelesi veren, karşı tarafın entegrasyon maskesi altında yaptırımlarından nasibini alan Avrupa' lı Türkler, Türkiye'ye döndükleri takdirde, aynı uyum sorunlarını fazlasıyla kendi vatanlarında yaşayacaklardır. Bunu keşfetmiş Türk insanı zaten artık Avrupa'lı Türk olmayı başarmıştır. İlla ki kendi ülkem diyen geri dönsündür ama Türkiye' de yaşama kılavuzu ilavesiyle.