Türkiye'de milliyetçilik yükseliyor
Abone olMersin'de bazı gençlerin Türk bayrağını yırtma girişimi üzerine başlayan tartışmalar, Türkiye'de milliyetçilik tartışmasının yoğunlaşmasına neden oldu.
DW'den Nihat Halıcı, konuyu ODTÜ öğretim görevlisi Doç. Dr.
Helga Rittersberg-Tılıç ile konuştu. Türkiye'de bir süredir
yürütülen milliyetçilik tartışması, zaman zaman sokakta ve günlük
yaşamda şiddet olaylarına dönüşebiliyor. Siyasette milliyetçi ve
sağ etkinin artış kaydetmesinde pek çok faktör rol oynuyor. Doç.
Dr. Helga Rittersberg-Tılıç, bu faktörleri, yaşanan olaylarda
kimlerin sorumluluğunun bulunduğuna ve muhtemel tehlikelere dair
görüşlerini ifade etti. - Türkiye'nin siyasi gündeminde Amerikan
aleyhtarlığı, Mersin ve Trabzon olaylarıyla birlikte uzun süredir
milliyetçilik tartışması yürütülüyor. Bir bilim insanı gözüyle
baktığınızda, bunun adını milliyetçilik mi koymayı tercih
edersiniz, yoksa yoksulluğun neden olduğu, milliyetçilik olmazsa,
belki dincilik ya da aşırı solculuk mecrasında patlayabilecek bir
toplumsal tepkiyle mi yüz yüzeyiz? DOÇ.DR. RİTTERSBERG-TILIÇ:
Özellikle bu son olaylarla birlikte bence çok yoğun bir bağlantı,
ülkenin iktisadi durumunun pek iyi olmadığını, yoksulluğun
arttığını, işsizliğin arttığını... Bu demek ki, daha çok içsel
faktörlerden kaynaklandığını düşünüyorum. Ama tabii ki paralelinde
dışsal faktörler de önemlidir. ABD karşıtlığı veya çalkantı yaratan
AB üyeliği de önemli bir unsurdur. O anlamda tabii ki Türkiye'de
yeniden bir milliyetçilik tartışmasının önem kazanması, bence bu
üçlünün bağlantısının içinde görmemiz lazım. Ama başka şeyler de
buna eklenebilir: Bayrak olayı ya da birkaç gündür yaşadığımız
Kardak olayı... Ya da genel olarak Kıbrıs sorunu ya da uluslararası
düzeyde tartışılan Ermeni sorunu tabii ki bunlar hepsi önemli
etkenlerdir. Ama milliyetçiliği, bir ulusçuluğu belki de doğal
olarak bir ulusun doğal olarak var olan belki de daha çok kültür
ile, biraz Alman geleneğinden gidersek, kültür geleneğinden gelen
din-ulus modelinden, bu da milliyetçiliği daha çok Türkiye'de bir
özgünlüğü de bunu daha çok bir fundemantalizm olarak
yorumlayabiliriz. Bu demek ki dini fundemantalizm olarak
görebiliriz. Ya da işte farklı şekillerde radikalleşme olarak da
alabiliriz. Bu tabii Türkiye'de özellikle aşırı sağ partileriyle ya
da eskiden faaliyette bulunan ülkücü hareketiyle birlikte
tartışılan bir konu. Çünkü buradaki o bayrak olayı aynı zamanda
bayrak olayı Türkiye'nin ulus milliyetçiliği tartışırken onun
yanında başka semboller de ekleniyor. Bu semboller örneğin
ülkücülüğün sembolü. Tabii ki başka şeyleri çağrıştırıyor. Artık
din-millet-vatan sevgisinin ötesinde daha çok ırki farklılıkların
vurgusu. Türkiye'de özellikle son zamanlarda etnik kimliklerle
birlikte tartışılıyor. Ermeni sorunu, Kıbrıs meselesi, Kardak
meselesi. Şu anda yine iki balıkçının Kardak adalarına yaklaşması
ne tür gerginliklere yaratıldığını. Paralelinde biraz moral-panik
yaratılıyor. İşte bu Kavgam kitabının okutulması, bestseller
olması. Orhan Pamuk'un eserlerinin yakılmasının istenmesi. Bu tür
tartışmalar belli bir gerginlik yaratıyor. Aslında milliyetçiliğin
arkasında yatan daha çok, ırk-din meseleleri ön plana sürülüyor. Bu
tabii ki özellikle etnik kimlikleri, tabii ki azınlıkların arasında
belli korkular yaratıyor. Genel olarak medya şu anda sakinleşti.
Medyatik boyutu azaldı. Çünkü medyanın rolü de çok önemliydi.
Özellikle bu kadar spontan bir hareket olarak gösterilmesi belki de
büyük bir tehlikedir. Orada ne kadar provakyon olduğunu ya da
olmadığını çok net anlaşılmıyor, sadece halkın tepki göstermesi.
Bunlar riskli şeyler. Bunları siyasetçilerin düşünmesi gerekli.
Medyanın rolü o anlamda çok masum değil. - Barlarda istek şarkısı
tartışmaları karşılıklı kurşun sıkılan Kürt-Türk çatışmalarına
dönüşebiliyor, sıradan maç kavgaları yine etnik kökenlerin hedef
alındığı şiddet olaylarına uzanabiliyor. Bu olaylarda bir tırmanma,
vahim bir gidişat var mı, yoksa Türkiye, kendi içinde bu
gerginlikleri zaman içinde aşabilecek bir yapıya mı sahip? DOÇ.DR.
RİTTERSBERG-TILIÇ: Genel olarak iyimser bakmayı tercih ediyoruz. Şu
anda tabii ki Kavgam kitabının bestseller listesinde bulunmasından
başlayıp sizin sıraladığınız faktörleri de ekleyince gerçekten
böyle bir paniğe kapılabiliriz. 20-30 yıl önce yaşananlar olayların
nereye yansıyabileceğini ortaya koydu. Bu olaylar Türkiye'nin
gündelik hayatında da önemli bir yer tutuyor. Bu anlamda şu anda
panik yapmaya gerekli bir nokta görmüyorum. Ancak önemli olan
gerçekten siyasi liderlerin, özellikle de muhalefet partilerinin bu
konuda yeterince karşıt olan bir söylemde bulunmadıkları... Bunu
büyük bir eksiklik olarak gerçekten görmemiz gerekiyor. O anlamda
bu tür olaylar kolaylıkla şiddete dönüşebilir. Ancak şu anda hemen
böyle bir tehlikenin olduğunu da düşünmüyorum. O biraz fazla
abartılı olur. Birkaç sene öncesinden daha fazla bir tepki var. O
doğal. Örneğin 5-6 sene önce bayrak olayında kimse bu derece
şiddetli bir tepki göstermezdi. İki üç tane gencin böyle bir
faaliyette bulunmasını tabii ki kimse hoşgörmezdi ama tabii ki
şiddete dönüşmezdi. - Siz Türkiye'de siyasetçilerin, ilgili tüm
tarafların, bu konuya ilişkin üstlerine düşen sorumluluğu yerine
getirmediklerini mi düşünüyorsunuz? DOÇ.DR. RİTTERSBERG-TILIÇ: Bu
çok sert bir ifade ama, sonuç olarak gerçekten ilk tepki olarak
sert bir tepki göstermediklerini söyleyebiliriz. Uyarılar yapılmış,
"lütfen artık bu kadar şiddete dönüşmesin" diye... Ama bence biraz
geç kalmış ya da bu uyarı daha erken olabilirdi. Söyleşi: Nihat
Halıcı Kaynak : Deutsche Welle