'Türkiye'de medya ve sivil toplum iktidarı denetlemeli'
Abone olAvrupa Dış İlişkiler Konseyi'nden Dimitar Bechev, seçim öncesi değerlendirmelerinde, 'Medya ve sivil toplum iktidarı denetlemeli' diyor, yerel özerkliğin ekonomik sonuçlarının iyi düşünülmesi uyarısı yapıyor.
Avrupa Dış İlişkiler Konseyi ECFR'nin yeni çıkan "Türkiye Ne Düşünüyor?" raporunun editörü Dimitar Bechev, Avrupa Birliği'nin Türkiye'ye sırtını dönmesinin, beklenmedik bir biçimde Türkiye'yi Avrupalılaştırdığını söylüyor.
Ancak 12 Haziran seçimleri öncesinde, dış basın, ekonomisi büyüyen Türkiye'nin bağımsızlaştığı ve giderek önemli bir bölgesel aktör olduğu ile üçüncü dönem iktidara geleceği tahmini yapılan AKP'nin ve lideri Erdoğan'ın artan otoriterleşme eğilimi gösterdiği yorumları arasında bölünmüş durumda.
Nitelim, ECFR'nin raporu da, Türkiye'nin kendine güvenmesinin temelsiz olmadığını, ancak erken ve fazla güven karşısında dikkatli olunması gerektiği uyarısını yapıyor.
Raporun editörü ve ECFR'nin kıdemli araştırmacılarından Dimitar Bechev ile, seçim öncesi Türkiye'de hangi eğilimlerin önce çıktığını, iktidar denetim mekanizmalarını ve Kürt sorununun yakın geleceğini konuştuk.
Medya ve sivil toplumun iktidarın denetlenmesinin önemli aktörleri olduğunu vurgulayan Bechev, Kürt sorununda bölgesel özerkliğin ekonomik sonuçlarının iyi düşünülmesi gerektiğine dikkat çekiyor.
BBC Türkçe: Raporun tanıtımında, AB'nin sırtını döndüğü Türkiye, Avrupalılaştı, yani daha uluslararası yönelimli, ekonomik olarak liberal ve demokratik bir ülke oldu, diyorsunuz. Ancak 12 Haziran öncesi öne çıkan ve rapor yazarlarının bazılarının da ifade ettiği bir diğer yorum da, son yıllarda iktidarın otoriterleşme eğilimi gösterdiği. Sizce bu eğilimlerden hangisi daha ağır basıyor?
Dimitar Bechev: Eğer biraz daha uzun döneme bakarsak, son 10 yıla özellikle de, Türkiye Avrupa Birliği ile çok daha uyumlu bir hale geldi. Bu tabi, son yıllarda Türkiye'de çoğulcu bir demokrasiye aykırı gelişmeler yaşandığı yönündeki ikinci gözlemin doğru olmadığını göstermiyor. Türkiye Ne Düşünüyor raporuna katkıda bulunan yazarlar arasında da bir tartışma konusu bu. Sorunların ne olduğunu hepimiz biliyoruz; ifade özgürlüğü ve Kürt sorunu başta geliyor. Son on yılda ülke kurumsal bir demokrasiye doğru ciddi adımlar attı ancak birkaç yıldır olumsuz unsurların geri geldiğini görüyoruz.
Bu yaşananlarda Avrupa Birliği'nin Fransa ve Almanya'nın tavrı sonrasında Türkiye üzerindeki denetleyici etkisini yitirmesi de etkili. Gücü elinde toplayan her siyasi parti gibi, AKP'nin de denetim mekanizmalarına tabi olması lazım.
Medya ve sivil toplum
BBC Türkçe: Türkiye'de bu noktada sizce ne tür denetim mekanizmalarına ihtiyaç duyuluyor?
Dimitar Bechev: Avrupa Birliği'nin eskiden bir dış denge rolü vardı ancak hepimizin bildiği nedenlerle bu etkisini kaybetti. Türkiye'nin daha güvenilir bir muhalefete ihtiyacı var, özellikle de yeni anayasanın oluşturulmasının beklendiği bir dönemde. CHP'nin bu rolü oynama ihtimali var ancak partinin bir boşa çıkan umutlar tarihi de var. İktidar partisinin gücünün denetlenmesi konusunda sivil toplum ve medya da kilit aktörler. Ancak devlet, Türkiye toplumunun hayatındaki baskın güç olmaya devam ediyor, dolayısıyla, bunu yapabilecek kapasite sivil toplum ve medyada mevcut mu, bilemiyorum.
BBC Türkçe: Raporda, seçim gündeminde, ekonominin yanı sıra anayasa ve Kürt sorununun öne çıkan maddeler olduğunu söylüyorsunuz. Ancak anayasa tartışmaları şimdiye kadar arka planda kaldı. Bunu neye bağlıyorsunuz?
Özerkliğin sonuçları iyi düşünülmeli
Dimitar Bechev: CHP de AKP de, anayasa konusunda nerede durduklarını açıklamadılar. AKP, başkanlık sistemi konusunda bölünmüş durumda. Güvenlikli bir seçim kampanyası olacağını düşündüğü ekonomik başarılarına odaklanıyor. Yeni, sivil ve basit bir anayasadan bahsediliyor ancak somut öneriler getirilmiyor. CHP ise anayasa konusunda Erdoğan'ın kartlarını açmasını bekliyor. Şimdiye kadarki tek ciddi açıklama, CHP'nin yüzde 10 barajına karşı çıkması oldu.
BBC Türkçe: Kürt sorunu çevresindeki tartışmalar da oldukça sınırlı oldu. AKP'nin bu konudaki değişen çizgisi konusunda ne düşünüyorsunuz?
Dimitar Bechev: Kürt sorunu konusunda, somut öneri adına çok az şey var masada. Anayasa konusunda olduğu gibi, AKP sembolizmi tercih ediyor, Türk ve Kürtlerin aynı dini paylaştığını ve bu şekilde birbirine bağlı olduğunu söylüyor. AKP eskiden deneme-yanılma yolunu kullanırdı. Dolayısıyla, geçici açılımları, Kürt militanlığına karşı sert müdahaleler takip etti, 2006 yılında çıkarılan Terörle Mücadele Kanunu gibi. Ancak bu şekilde ileri gidilmesi mümkün değil. Vatandaşlığın tanımı, kültürel haklar, yerel özerklik, siyasi katılım gibi temel konularda cesur ve kapsayıcı bir hareket şart. Anayasal süreç de bunun için ideal bir fırsat.
Ancak burada sorunun bir kısmı da BDP. Partinin tek sorunu PKK ile olan bağını kopartmakta zorlanması değil, aynı zamanda pratik düşünmemesi. Kültürel haklar ve dil haklarından sıkça bahsediliyor ve kuşkusuz bunlar çok önemli konular. Ancak özellikle de güneydoğunun daha az gelişmiş kısımlarında merkezi yönetimden uzaklaşan adımların ekonomik sonuçları üzerine iyice düşünmek lazım.