Türkiye'de ilk kez işkenceye müebbet

Abone ol

Türkiye’de ilk defa bir asker, işkenceyle adam öldürmekten müebbet hapis cezasına çarptırıldı

Diyarbakır’da 1992’de iki kardeşi ile birlikte gözaltına alınan Abdulkadir Kurt’un (36) jandarma karakolunda işkence ile öldürülmesine ilişkin davada, ilk kez bir askere ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi.

15 askerin sanık olarak yargılandığı ve 14’ünün beraat ettiği 16 yıllık davada mahkeme, ‘rambo’ lakaplı Asteğmen Salih Üner’i, “eziyet çektirerek kasten öldürme” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırdı. Mahkeme sanığın “dosyaya yansıyan geçmişteki hali, fiilden sonraki davranışları, olayı örtbas etme konusundaki çabaları, olay nedeniyle pişman olduğuna ilişkin bir halinin görülmemesi” nedeniyle indirim uygulanmasına yer olmadığına hükmetti. Olay sırasında Asteğmen olan Üner tezkere bırakıp TSK’da kalmış ve teğmen rütbesiyle muvazzaf subay olarak emekli oldu. “Makatına cop sokulması sonucu meydana gelen kanamadan” ölen Kurt’un Avukatı Mehmet Bozkurt, kararın emsal olmasını isterken, yakınları işkence davasında sadece bir sanığın cezalandırılmasını eleştirerek davayı AİHM’e götürüceklerini açıkladılar.

Sanıklar duruşmaya katılmadı

Taraf'tan Veysi Polat'ın haberine göre Diyarbakır’ın Bismil İlçesi’ne bağlı Ağıllı (Birikê) Köyü’nde askerler tarafından gözaltına alınan Abdulkadir Kurt’un götürüldüğü Bismil Komando Bölük Komutanlığı’nda işkence sonucu öldürülmesiyle ilgili davanın karar duruşması önceki gün Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapıldı. Duruşmaya tutuksuz yargılanan sanıklar Asteğmen Salih Üner, Asteğmen Osman Ulusoy ile erler Erkan Demircan, Ali Albayrak, Gökalan, Nihat Kayakuşu, Hasan Demir, Rasim Demirel, Zafer Kes, Turan Demir, Hüseyin Hasan Doğan, İsmail Açıkel, Faruk Altal, Mustafa Gündoğdu ve Şenol Şen katılmadı. Mahkemede, işkence sonucu ölen Abdulkadir Kurt’un oğlu Mustafa, ağabeyi Musa Kurt ile avukatı Mehmet Bozkurt ve bazı sanık avukatları hazır bulundu.

Asteğmenin lakabı ‘Rambo’

Savcı mütalaasında, Kurt’u işkence ile öldürmek iddiasıyla yargılanan asteğmen Salih Üner’in TCK’nın 450/3 maddesi gereğince “işkence yapma suretiyle adam öldürme” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmasını, diğer sanıkların ise beraatine karar verilmesini istedi. Duruşmada söz alan mağdur avukatı Mehmet Bozkurt, tanık beyanlarında eylemi “Rambo” lakaplı Asteğmenin yaptığının anlatıldığını, sanık Salih Üner’in de mahkemedeki beyanında “Rambo” lakaplı şahsın kendisi olduğunu itiraf ettiğini hatırlattı.

Üner’in avukatı Şeyhmus Basri Uğurlu ise dava dosyasında müvekkilinin suçu işlediğine dair delil bulanmadığını öne sürdü.
Duruşma sonunda mahkeme heyeti, Üner’i TCK’nın “eziyet çektirerek kasten öldürme” suçudan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptıran kararını açıkladı.

Davanın geçmişi

Bismil İlçesi’ne bağlı Ağıllı Köyü’nde 19 Nisan 1992 tarihinde gözaltına alınarak önce Tepe Jandarma Karakolu’na, oradan da Bismil Komando Bölük Komutanlığı’na götürülen Abdulkadir Kurt, işkence ile öldürüldü. Bismil Camhuriyet Savcılığı, 17 Şubat 1994 tarihinde 15 asker hakkında, “İşkence yapmak suretiyle adam öldürmek, iştirak etmek”ten TCK’nın 450/3 maddesi uyarınca ömür boyu hapis isteğiyle dava açtı. Yargılamaya Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başlandı. Ancak mahkeme sanıkların asker olması nedeniyle davaya bakma yetkisinin Diyarbakır 7. Kolordu Komutanlığı Askeri Mahkemesi’nde olduğu gerekçesiyle dosyayı Askerî Mahkeme’ye gönderdi.

Asker sivil mahkemeye gönderdi

Askerî Mahkeme, sanıkların terhis olması ve askerlik görevinden ayrılmaları nedeniyle davaya Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesi’nin bakmakla görevli olduğuna karar verip dosyayı 30.04.2008 tarihinde uyuşmazlık mahkemesine gönderdi. Uyuşmazlık mahkemesinin kararı ile dosya Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesi’ne geldi. 7 Temmuz 2008 tarihinde başlayan yargılama, 13 duruşmanın ardından 27 Ekim 2010’da sanıklardan birinin cezalandırılmasıyla sonuçlandı.

Son sözü ‘Bira ez kuştim’ oldu

Kardeşleri Abdulkadir ve Üzeyir, kızı Türkan ile birlikte gözaltına alınan belirten Musa Kurt, yaşadıklarını şöyle anlattı: “Köye baskın yapan askerler benle birlikte toplam 11 kişiyi gözaltına aldılar. Önce Tepe Karakolu’na götürüldük. Akşam saatlerinde de Bismil Komando Bölük Komutanlığı’na götürdüler. Kardeşim Abdulkadir’le aynı nezarethanedeydik. Akşam saat 22.00 sıralarında iki kişi gelip götürdü. Bir süre sonra da iki asker kolunda geri getirdiler. Durumu çok kötüydü. Kürtçe ‘Bira ez kuştim- Abi beni öldürdüler’ diyordu. Ağzından kan geliyordu. Diğer köylülerle ‘ne oldu’ diye sorduk. Makatına cop sokmuşlardı. İç kanama geçiriyordu. Doktora götürme taleplerimiz geri çevriliyordu. Durumu ciddileşince gecenin ilerleyen saatlerinde Diyarbakır’a, hastaneye götürdüler. Sonradan öğrendik ki yolda vefat etmiş. Bize de çok kötü işkenceler yaptılar. Ölüm olayı olunca bizi de hastaneye götürdüler. Çünkü durumumuz hiç iyi değildi. Savcıya çıkardılar. Savcı bile ‘bunların ne günâhı var’ deyip bıraktı. Bize dünyanın işkencesini yaptılar. İşkence yapanlar tek kişi değildi ancak sadece bir kişiye ceza verdiler.”

Sağlam götürdüler ölüsünü verdiler

Babasının gözaltına alındığı dönemde 10 yaşında olan Mustafa Kurt, son yerel seçimde BDP’den Bismil Belediye Meclis Üyeliği’ne seçilmiş. Şimdi 28 yaşında olan Mustafa, babasının gözaltına alındığı günü hiç unutmamış. Mustafa Kurt, o anı şöyle anlatıyor: “Köyümüzün yakınlarında bir çatışma çıkmıştı. O olayın ardından askerler köye geldi. Erkekleri ayrı, kadın ve çocukları ayrı bir yere topladılar. Akşama kadar öylece bekledik. Askerler köye gelirken, babam ahırda hayvanlarla ilgileniyordu. Onu, iki amcamı ve bir kuzenimi alıp götürdüler. Ertesi gün de cenazesi eve geldi.”

Babasının ölümünün ardından üç kardeşi ve annesine yıllarca bakan Mustafa, 1993 yılında köylerinin boşaltıldığını ve Bismil İlçe merkezine yerleştiklerini anlatıyor. Mahkemenin sadece bir sanığa ceza vermesini eleştiren Mustafa Kurt’un tepkisi şöyle: “Bütün sanıkların ceza almasını bekliyorduk. Mahkemenin takdiri bu yönde oldu. Bütün askerlerin ifadesine göre de suçlu ceza alan sanık çıkıyordu. Davayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) götüreceğiz.”

Adlî Tıp işkenceyi belgeledi

İddianamede, Abulkadir Kurt’un işkence sonucu öldüğü resmi raporlarda da geçiyor. Adli Tıp Kurumu Başkanı Prof. Dr. Özdemir Kolusayın tarafından 15.06.1992 tarihinde Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilen raporda, ölüm nedeni şöyle yer alıyor: “Makata cop sokularak meydana gelen iç ve dış kanama...”

Rambo: Öldürecek olsam silahımla vururdum

Diyarbakır 3’ncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmaya katılan Salih Üner, hakkındaki iddiaları yalanladı. Üner’in ifadesi şöyle: “Biz o gün Bismil’e yardımcı kuvvet olarak gitmiştik. Orada bazı vatandaşlar alınmışlar. Bundan haberimiz yok, sorgulama yetkimiz de yok. Rambo lakaplı Asteğmen benim. Operasyon sonrasında biz silah bakımı yaptırıp istirahate çekildik. Askerler beni gözlerinde çok büyütüyorlardı. Bu olay olduktan sonra da adımı vererek ‘o yapmıştır, o yapabilir’ şeklinde konuşma yapmış olabilirler. Ben böyle bir suç işlemedim. Gözaltındaki kişileri görmedim bile. Arkadaşlarımın benim ile ilgili ifadelerini kabul etmiyorum. Biz operasyona silah ile gidiyoruz cop ile gitmiyoruz. Ben öldürecek olsaydım silahla öldürürdüm.”

HUKUKÇULAR KARARA NE DEDİLER?
Okumak için ikinci sayfaya geçiniz



[PAGE]



Avukat Bozkurt: Karar emsal olmalı

Kurt ailesinin avukatlığını yapan Mehmet Bozkurt, gecikmeli de olsa çıkan karardan memnun. Davaya, 2008 yılında dahil olan Bozkurt, süreci şöyle anlatıyor:

“Ben, olayı Kurt ailesinin yaşadığı Diyarbakır’ın Bismil İlçesi’ne bağlı Ağıllı Köyü’nün yakılması davasını yürütürken öğrendim. Aile, 5233 sayılı Zarar Tazmin Yasası kapsamında açılan dava nedeniyle yaşadıkları süreci anlatırken, bu olayı da dile getirdi. Maktûlun eşi okuma yazma bilmediği ve çocuklarının küçük olması nedeniyle davayla ilgilenememiş. Araştırdım ve dosyanın Diyarbakır 3’ncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde olduğunu öğrendim. 2008’de mağdur ailesi ve avukatı olarak dosyaya dahil olduk. Bu tür davalarda karar çıkmaması yönünde büyük bir direnç vardı.

Karar sevindirici, ancak...

Dosyalar genellikle ya zaman aşımına uğruyor ya da komik cezalarla sonuçlanıyordu. Toplumun, mağdur veya maktûl yakınlarının vicdanını yaralayacak cezalar çıkıyordu. Bu defa böyle olmadı. Diyarbakır 3’ncü Ağır Ceza Mahkemesi, bu kez tersi bir karar verdi. Ancak yine de gecikmiş bir adelet var. Olay 1992 yılında olmuş, dava 2010’da sonuçlanıyor. Keşke olayın akabinde, kısa sürede verilmiş bir karar olsaydı da adalet tam anlamıyla tecelli etseydi. Gecikmiş adalet, adalet sayılmıyor. Ceza alan şahıs, insanlık suçu olarak kabul edilen işkence karşısında tutuksuz yargılandı, toplum içinde yaşamını sürdürdü. Bu, aileyi rahatsız eden bir durum. Biz tutuklanmasını bekliyorduk. Bundan sonra kararın kesinleşmesini bekleyeceğiz. Akabinde de uluslararası ve ulusal merciler önünde ailenin özel hukuktan kaynaklı hakları için gerekli girişimlerde bulunacağız. Yerel mahkemenin verdiği kararının kural haline gelmesini ve ülke genelinde emsal olmasını istiyoruz.”

Günün Önemli Haberleri