Türkiye'de gazeteciler tehdit altındadır
Abone olBaşbakan Yardımcısı Arınç Türkiye'de basın yayın özgürlüğü ve gazetecilikle ilgili gündemi değerlendirdi
Başbakanlık Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü
tarafından düzenlenen ''Yerel ve Bölgesel Medya
Buluşması'' toplantısına katılmak için Marmaris'e gelen
Bülent Arınç, toplantının gerçekleştirildiği otelde TRT Haber
kanalında ''45 Artı'' isimli programın canlı
yayınına katıldı.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ''Eğer bir basın mensubu
Terörle Mücadele Kanunu'ndaki maddeleri kendisi için bir pranga
olarak görüyorsa, propagandaya ilişkin 6 ve 7'nci maddelerdeki suç
unsurlarını yeniden düzenleyerek bir değişiklik yapabiliriz. Ama
örgüt adına eylemde bulunmak gibi konulara dokunmamız mümkün
değil'' dedi.
Programda, ''Gazetecileri Koruma Komitesi'nin Ekim 2012 raporunda Türkiye'deki basın özgürlüğünün kriz seviyesine ulaştığının açıklanması ve hapisteki 76 gazeteciden 61'inin gazetecilik faaliyeti nedeniyle ceza aldığının iddia edilmesi'' ile ilgili, şunları söyledi:
''Sadece bu komite değil, başka kuruluşların yazdığı raporlarda da özellikle son yıllarda Türkiye ile ilgili doğru olan, yanlış olan hususlar var. Belki siyasi amaçlarla da bunların kullanıldığını düşünebiliriz, belki de Türkiye'yi bazı noktalarda sıkıştırma amacına uygun diyebiliriz. Bir ihtimal de yazdıkları tamamen doğrudur. 'Türkiye'de gazetecilik mesleğini yapanlar tehdit altındadır, bir kısmı içerde ve bir kısmı da tutuklu olarak mahkemeleri devam etmektedir' diye düşünebiliriz. Bunların hepsini bir arada düşünmek mümkün. Söz konusu rapor konusunda Adalet Bakanı'mız bir açıklama yaptı. Hatta isim isim onların iddia ettiği kişilerin hangi konumda olduğunu ilan etti.''
Aynı konunun medyadan sorumlu bir bakan olarak kendisine de Plan Bütçe Komisyonu'nda sorulduğunu belirten Arınç, bilgilerini komisyondakilerle paylaştığını söyledi.
Söz konusu raporu Türkiye'den yazan 3 kişi olduğuna işaret eden
Arınç, ''Benim sorduğum yüz kişiden 98'i bunları tanımadı.
Biz tanıdık bir vesileyle. İnanıyorum ki onların yazdığı bu raporu
aynı şekilde kabul etmek suretiyle bu kurum yayınlamış oldu. Bu
raporu hazırlayanların taraflı olduğunu söyleyebilirim. Bunun
bilinçli bir şekilde, gerçeklere uygun olmayarak Türkiye ve
hükümetimizi köşeye sıkıştırmak amacıyla hazırlandığını
düşünebilirim. Bunlar geçen sene de bir rapor yayınlamışlardı.
Başkaları o rapordan dolayı kurumu eleştirdi. Çünkü orada sadece
gazetecilik faaliyetlerinden dolayı içerde oldukları söylenen 8
kişi yazılmıştı. Bu sene ne olduysa bu sayı yüzlerin üstüne çıktı.
Halbuki geçen seneki isimler bu yıl da var. Bunun dışındaki isimler
ya adi suçlardan tutuklu veya hükümlü bulunanlar ya da terörle
mücadele kanunu gereği hüküm giymiş insanlar'' diye
konuştu.
ŞİDDET VE TERÖRÜ TEŞVİK ETMEYECEKLER
Basın özgürlüğü denildiği zaman, gazetecilik faaliyetlerini gazetecinin sınırsız bir özgürlük içinde yapması gerektiğini ifade eden Arınç, basın mensuplarının eleştiri ve habercilik haklarını kullanmaları gerektiğini vurguladı.
Ancak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında olduğu gibi gazetecilerin suç işlenmesini tahrik edici davranışlarda bulunmaması gerektiğini anlatan Arınç, ifade özgürlüğünün genel anlamda sınırının bu olduğuna dikkati çekti.
''İkincisi şiddet ve terörü teşvik etmeyecekler ve kullanmayacaklar. Üçüncüsü de kişilik haklarına saygı gösterecekler, özel hayata girmeyecekler'' ifadelerini kullanan Arınç, şöyle devam etti:
''Gazetecilik faaliyetleri kitap yazmaktır, karikatür çizmektir, gazete çıkartmaktır, televizyon kurmaktır ve düşüncesini her açıdan faaliyet olarak ortaya koymaktır. Bu konuda bir eksiklik varsa, yasal bir statü varsa o zaman özgürlüğün olmadığından bahsedebiliriz. Onun için hükümeti ve parlamentoyu suçlayabiliriz. Çünkü hükümet, bu özgürlük sınırlanmışsa bunun sorumlusudur, parlamento da bu sınırlamaları kaldırmadığı için ayrıca sorumludur. Şimdi burada isimleri geçenlere tek tek baktığımızda iki konu var. Kitap yazarken, karikatür çizerken, köşe yazısı yazarken bu kişi ister sarı basın kartı sahibi olsun ister olmasın, onu almak şart değil, kendisini gazeteci olarak ifade etmişse yazdıkları konusunda genel kısıtlayıcı hükümlere dikkat etmek şartıyla her şeyi yapabilir. Ancak gazeteci de olsa onu sınırlayan iki şey var. Birincisi Türk Ceza Kanunu, ikincisi ise Terörle Mücadele Kanunu.''
TERÖRLE MÜCADELEDE BU KANUNA İHTİYAÇ VAR
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, gazetecilerin suç işleme imtiyazı olmadığını dile getirerek, ''Gazeteciler şahsi olarak bir suç işleyebilirler. Allah korusun birisini öldürebilirler, hırsızlık yapabilirler, darp suçu işleyebilirler. Bunu doktor da avukat da bir parlamenter de gazeteci de yapabilir. Genel hükümlere göre ceza alır, gazetecilik sıfatı onu kurtarmaz'' dedi.
Terörle Mücadele Kanunu'nun 1991 yılından beri bulunduğunu ve daha sonra bazı maddelerinin değişikliğe uğradığını belirten Arınç, Türkiye'nin terörle mücadele ederken bu kanuna ihtiyaç duyduğunu söyledi.
Bir kişi elinde silahla terör örgütü adına bir eylem yaptığı için ceza alıyorsa, kanundaki maddelere aykırı hareket edenin sıfatı gazeteci de olsa suçu işlediği zaman karşılığında bir cezası olduğunu anlatan Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Bundan şikayetçi olanların söyleyeceği tek bir şey var. 'Bu Terörle Mücadele Kanunu tamamen kalsın. Biz istediğimizi yazalım, istediğimizi söyleyelim, istediğimizi çizelim ama ceza almayalım. Belki BDP hariç hiçbir siyasi parti bunun sorumluluğunu üstlenemez. 'Terörle Mücadele Kanunu tamamen kalksın' diyecek bir parlamentere 40 yıllık bir siyasetçi olarak rastlamadım. Ancak 'Terörle Mücadele Kanunu'nun şu şu maddeleri kalksın' diyebilirler. Nitekim bu maddelerde bazı değişiklikler zaman içinde yapıldı. Üçüncü Yargı Paketi'nde basın yoluyla işlenen suçlarda bir erteleme getirildi.''
Gazetecilerin yaptıkları işten dolayı daha fazla özgürlükten faydalanması gerektiğini vurgulayan Arınç, bu pozitif ayrımcılığın Türkiye'de uygulandığını kaydetti.
Arınç, şöyle dedi:
''Dördüncü Yargı Paketi'nde eğer bir basın mensubu Terörle Mücadele Kanunu'ndaki maddeleri kendisi için bir pranga olarak görüyorsa, propagandaya ilişkin 6 ve 7'nci maddelerdeki suç unsurlarını yeniden düzenleyerek bir değişiklik yapabiliriz. Ama örgüt adına eylemde bulunmak gibi konulara dokunmamız mümkün değil. Terör örgütünün doğrudan propagandasını yapan, onu bir kahraman gibi gösteren, onun eylemlerine alkış tutan her şey yasa çerçevesinde propaganda suçunu oluşturuyor. Ancak Avrupa kıstaslarında bu propagandanın terör ve şiddeti bir eylem olarak kullanma unsuru yoksa, kanundan bunu çıkarma imkanı olabilir. Bu Adalet Bakanlığı'mızın da üzerinde çalıştığı bir konudur.''