Son okuduğum raporlarda toplumdaki kadınların başörtüsü kullanma
oranının bir hayli düştüğünü gördüm.
Rapor, 12 bölgede (35 il) kır ve kent nüfusunu orantısal olarak
kapsayacak şekilde 18 yaş ve üzeri 1.942 kişiden rassal örneklem
yöntemleri ile toplanmış veriler kullanılarak hazırlanmış.
Ana hatlarıyla rapor; dini inanç, tutum ve davranışların farklı
boyutlarının toplam yetişkin nüfus içerisinde cinsiyete, yaş
gruplarına, eğitim seviyesine, yerleşim yerlerine ve coğrafi
bölgeler dikkate alınarak grafik ve tablolar oluşturulmuştur.
Bir aralar %70'lere varan "tesettür", şu anda %50'lerin çok
altındaymış. Raporun üst başlığı mütedeyyin kesimdeki
sekülerleşme olarak atılmıştı.
Kendini dindar olarak kabul eden,
Kendini dindar olarak tarif eden bir birey
Nasıl aynı zamanda seküler olabilir,
Seküler bir hayat yaşayabilir?
Bu bir paradoks değil mi?
Kesinlikle paradoks,
Dünyevileşmek,
Dünya nimetleriyle sarhoş olmak,
İnsanoğlunun dünyaya gönderilme sebebi olan dünya imtihanını
hakkıyla verememek,
Nifaka düşmek…
Hatta
Dindarlaşırken dinden uzaklaşmak hali yaşanıyor günümüzde.
Dini hassasiyete sahip olan bireylerin artık bu hassasiyetlerle
beslenmediğini,
80’lerde 90’larda başörtüsü için mücadele verenlerin bir kısmı
artık hoşnut değil başörtüsünden.
Başörtüsü takan ailelerin kız çocukları ailesini baskılamak
istercesine, ailesinden değilmiş gibi bir giyim tarzını
benimsiyor,
Babası-annesi Kabe-yi tavaf etmiş Enesler, Muhammetler,
Furkanlar barlarda tekila kaldırırken, yatlarda uygunsuz partiler
yaparken, pudra şekeri çekerken nasıl oluyor da kendilerini dindar
olarak tanımlıyorlar.
Muhafazakâr kesim, basın ve sosyal medyanın ilgi odağında olmak
adına; Ne yazık ki baş döndürücü bir zenginleşme,
Hazımsızlık,
Haksız zenginliğini saygısızca gösterme,
Nezaketten yoksunluk,
Görgüsüzüm ama zenginim,
Paylaşımları geçim sıkıntısı çeken binlerce insanımız varken,
milyonlarca liralık aksesuarını rahatlıkla sergilemeleri
"takıyorsam helal paramla kazandım, kime ne "
diyecek kadar dini hassasiyetten yoksun olanları sadece başörtüsü
taktığı ya da sakal bıraktığı için dindar insanlar olarak görmek
mümkün müdür?
Dini hassasiyet ya da dini bütünlük en temelinde mütevaziliğe
dayanmaz mı?
Din bize israf etmemeyi öğütlemez mi?
Din bize gösterişten uzak durmayı öğretmez mi?
Bu toplum belki dindarlık seviyesinde düşüş gösterebilir lakin
insanlık sevisinde yükseliş gösteriyor. Bu toplumun bireyleri var
olan durumu doğru analiz ettiğinden, muhafazakâr kesimle arasına
mesafe koymak istediklerinden dolayı dinden ve dindar görünümlü
insanlardan uzaklaşıyor olabilir mi?
Mesafe koymak, uzaklık şerhi uygulamak, fiilen ve kalben
uzaklaşmaları normal mi?
Kanaatimce Nihilist anlamda bir uzaklaşma sinsice topluma
şırınga ediliyor.
Dini yaşamaya, değerlere ve örtünmeye yönelik uzaklaşmalar
gerçekleşiyor.
Baş örtüden kopuşu, dışarıdan, başkalarının durumuna
bakarak karar verilmiş bir tepki olarak görüyorum. “Onlar” gibi
görünmememe hali.
Başörtüsüne tepkisel bir çıkış var zaten bir de mütedeyyin
kesimin yaşamakta olduğu gündelik hayattaki aşırılıklar,
Bunun yanı sıra kapitalist sistemin kendi esasları içinde
normalleştirdiği durum var.
Neler mi?
İçkiyse alkolsüz içkiyi,
Bankacılıksa faizsiz bankacılığı,
Tatilse tesettürlü 5 yıldızlı-7 yıldızlı ultralüx aile
otelleri,
Bütün bunları sunuyor ve içine çekiyor.
Bu şaşanın içinde tüm değerler değerini yitiriyor.
Örtünmek, başörtüsü ya da mütedeyyin bir hayat yaşamak
Bir ekstraya,
Zarif bir süse, aksesuara,
Bir broşa,
Yakut bir kolyeye,
Ya da eski ama anlamlı bir hatıraya dönüştü.
Tüketilen, harcanan, anlam ve değer kaybeden
Sıkıcı, yeniyle, farklı olanla kolaylıkla değiştirilebilene
dönüştü.
Başörtüsü zorlayıcı olamaz. Rızaya talip olmak gönül vermekle
olur. Zorlayıcı olan her şey içeriğinden, hakikatinden kopuyor
zaten. Gösteriye ve gösterişe, işe alınma sebebine, ihaleye dahil
edilme hakkına dönüşüyor.
Aynı şekilde başörtüsünden vazgeçenlerde de olağanüstü bir kopuş
beraberinde geliyor. Bir an da tüm haramlara büyük bir açlıkla,
arzuyla saldırı yaşanıyor. Başörtüsü takar takmaz bireyler bu bir
tercihtir. Tercihlere saygı gösterilmelidir. Bu bir çeşitliliktir.
Nesiller arasındaki arayış; farkları, benzerlikleri, diğer yandan
Türkiye'nin kadim coğrafyasının resmindeki renklerin
tonlarıdır.
Başörtüsü takmak ya da takmamak değil mesele esas mesele
hakiki insan olmaya çabalama meselesidir. Başörtüsü çok anlamlı ve
değerlidir lakin ahlakların tesettürlü olması daha da
değerlidir.