Türkiye'de dindarlık oranı ne yazık ki düştü!

Tülin Türkoğlu tulindindar@hotmail.com

Son okuduğum raporlarda toplumdaki kadınların başörtüsü kullanma oranının bir hayli düştüğünü gördüm. 

Rapor, 12 bölgede (35 il) kır ve kent nüfusunu orantısal olarak kapsayacak şekilde 18 yaş ve üzeri 1.942 kişiden rassal örneklem yöntemleri ile toplanmış veriler kullanılarak hazırlanmış.

Ana hatlarıyla rapor; dini inanç, tutum ve davranışların farklı boyutlarının toplam yetişkin nüfus içerisinde cinsiyete, yaş gruplarına, eğitim seviyesine, yerleşim yerlerine ve coğrafi bölgeler dikkate alınarak grafik ve tablolar oluşturulmuştur.

Bir aralar %70'lere varan "tesettür", şu anda %50'lerin çok altındaymış. Raporun üst başlığı mütedeyyin kesimdeki sekülerleşme olarak atılmıştı.

Kendini dindar olarak kabul eden,

Kendini dindar olarak tarif eden bir birey

Nasıl aynı zamanda seküler olabilir,

Seküler bir hayat yaşayabilir? 

Bu bir paradoks değil mi?

Kesinlikle paradoks,

Dünyevileşmek,

Dünya nimetleriyle sarhoş olmak,

İnsanoğlunun dünyaya gönderilme sebebi olan dünya imtihanını hakkıyla verememek,

Nifaka düşmek…

Hatta

Dindarlaşırken dinden uzaklaşmak hali yaşanıyor günümüzde.

Dini hassasiyete sahip olan bireylerin artık bu hassasiyetlerle beslenmediğini,

80’lerde 90’larda başörtüsü için mücadele verenlerin bir kısmı artık hoşnut değil başörtüsünden.

Başörtüsü takan ailelerin kız çocukları ailesini baskılamak istercesine, ailesinden değilmiş gibi bir giyim tarzını benimsiyor,

Babası-annesi Kabe-yi tavaf etmiş Enesler, Muhammetler, Furkanlar barlarda tekila kaldırırken, yatlarda uygunsuz partiler yaparken, pudra şekeri çekerken nasıl oluyor da kendilerini dindar olarak tanımlıyorlar.

Muhafazakâr kesim, basın ve sosyal medyanın ilgi odağında olmak adına; Ne yazık ki baş döndürücü bir zenginleşme,

Hazımsızlık,

Haksız zenginliğini saygısızca gösterme,

Nezaketten yoksunluk,

Görgüsüzüm ama zenginim,

Paylaşımları geçim sıkıntısı çeken binlerce insanımız varken, milyonlarca liralık aksesuarını rahatlıkla sergilemeleri "takıyorsam helal paramla kazandım, kime ne " diyecek kadar dini hassasiyetten yoksun olanları sadece başörtüsü taktığı ya da sakal bıraktığı için dindar insanlar olarak görmek mümkün müdür?

Dini hassasiyet ya da dini bütünlük en temelinde mütevaziliğe dayanmaz mı?

Din bize israf etmemeyi öğütlemez mi?

Din bize gösterişten uzak durmayı öğretmez mi?

Bu toplum belki dindarlık seviyesinde düşüş gösterebilir lakin insanlık sevisinde yükseliş gösteriyor. Bu toplumun bireyleri var olan durumu doğru analiz ettiğinden, muhafazakâr kesimle arasına mesafe koymak istediklerinden dolayı dinden ve dindar görünümlü insanlardan uzaklaşıyor olabilir mi?

Mesafe koymak, uzaklık şerhi uygulamak, fiilen ve kalben uzaklaşmaları normal mi?

Kanaatimce Nihilist anlamda bir uzaklaşma sinsice topluma şırınga ediliyor.

Dini yaşamaya, değerlere ve örtünmeye yönelik uzaklaşmalar gerçekleşiyor.

Baş örtüden kopuşu, dışarıdan, başkalarının durumuna bakarak karar verilmiş bir tepki olarak görüyorum. “Onlar” gibi görünmememe hali.

Başörtüsüne tepkisel bir çıkış var zaten bir de mütedeyyin kesimin yaşamakta olduğu gündelik hayattaki aşırılıklar,

Bunun yanı sıra kapitalist sistemin kendi esasları içinde normalleştirdiği durum var.

Neler mi?

İçkiyse alkolsüz içkiyi,

Bankacılıksa faizsiz bankacılığı,

Tatilse tesettürlü 5 yıldızlı-7 yıldızlı ultralüx aile otelleri,

Bütün bunları sunuyor ve içine çekiyor.

Bu şaşanın içinde tüm değerler değerini yitiriyor.

Örtünmek, başörtüsü ya da mütedeyyin bir hayat yaşamak

Bir ekstraya,

Zarif bir süse, aksesuara,

Bir broşa,

Yakut bir kolyeye,

Ya da eski ama anlamlı bir hatıraya dönüştü.

Tüketilen, harcanan, anlam ve değer kaybeden

Sıkıcı, yeniyle, farklı olanla kolaylıkla değiştirilebilene dönüştü.

Başörtüsü zorlayıcı olamaz. Rızaya talip olmak gönül vermekle olur. Zorlayıcı olan her şey içeriğinden, hakikatinden kopuyor zaten. Gösteriye ve gösterişe, işe alınma sebebine, ihaleye dahil edilme hakkına dönüşüyor.

Aynı şekilde başörtüsünden vazgeçenlerde de olağanüstü bir kopuş beraberinde geliyor. Bir an da tüm haramlara büyük bir açlıkla, arzuyla saldırı yaşanıyor. Başörtüsü takar takmaz bireyler bu bir tercihtir. Tercihlere saygı gösterilmelidir. Bu bir çeşitliliktir. Nesiller arasındaki arayış; farkları, benzerlikleri, diğer yandan Türkiye'nin kadim coğrafyasının resmindeki renklerin tonlarıdır.

Başörtüsü takmak ya da takmamak değil mesele esas mesele hakiki insan olmaya çabalama meselesidir. Başörtüsü çok anlamlı ve değerlidir lakin ahlakların tesettürlü olması daha da değerlidir.