Türkiye'de bir iç savaş çıkacak mı?
Abone olPolitolog Süleyman Seyfi Öğün Taraf Gazetesi'nden Neşe Düzel'e son günlerde olan-biteni analiz etti...
"Türk-Kürt çatışması hiçbir kışkırtma olmadan da
çıkabilir mi gerçekten?"
Yukarıdaki kavurucu soru Taraf Gazetesi'nden Neşe Düzel'e ait.
Uludağ Üniversitesi öğretim üyesi ve politolog Prof. Dr. Süleyman
Seyfi Öğün, İnegöl ve Dörtyol'da yaşananları ne anlama geldiğini
anlattı. İşte Öğün'ün cevapları:
1990’lardan beri, mevzi olarak çok mümkün bu. Göç dalgalarını, nüfus hareketlerini iyi izlemek lazım. 1990-2000 arasında, daha önceki demografik dönüşümlerle sayısal olarak kıyaslanamayacak kadar çok farklı bir yığılma var. Köy ve mezra boşaltmalar, hayatı cehenneme çeviren çatışmalar, üç-dört yıl içinde beş milyon insanı Güneydoğu’dan göçtürdü. Dünyada bunun bir örneği var mı bilmiyorum. Beş milyon insanın üç-beş sene içinde göçmesi ne demek? Bu göçün, Mersin’den başlayıp Adana’yla devam eden, Ege’siyle. Akdeniz’iyle bütün bir sahil şeridine, büyük kentlere, kasabalara, her yere, beraberinde getirdiği ‘şiddete açık’ çok özel bir durum var.
Bu çatışmaların yaygınlaşmasını bekliyor musunuz?
Bu çatışmaların mevzi olmaktan çıkıp, bütün ülkeye yayılması ve bu toprakların bütün birikiminin ve uygarlığının bir tür Balkanlaşmayla tamamen berhava olacağı bir noktaya gelmesi muhtemel değil. Ama İnegöl, Dörtyol gibi örneklerin yaşanmasını bekliyorum ben. Yakın aralıklarla ya da aynı anda üç-beş yerde birden çatışmalar çıkabilir. Ancak bunlar toptan bir çatışmaya dönüşmez, çünkü herkes kaybeder bundan. Zira öyle bir cehennemden ne çıkacağı artık meçhuldür.
Kürt-Türk çatışmasını toplumun kendi dinamikleri mi
üretiyor?
Bu çatışma da sadece toplumun kendi dinamikleri üzerinden gitmiyor. Dünya konjonktürünü ve Ortadoğu’ya yeniden şekil verme sürecini düşünmeden, buradaki hikâyeyi basit olarak Türklerle Kürtler arasındaki itişme-kakışma olarak göremeyiz. Yaşananlar, büyük ölçüde Soğuk Savaş sonrasında bölgenin yeniden yapılandırılmasıyla ve kapitalizme uygun hale getirilmesiyle ilgilidir.
Globalleşen kapitalizmin, pazarını büyütebilmesi ve daha fazla mal satabilmesi için Türklerle Kürtler arasında kavgaya değil, aksine barışa ihtiyacı yok mu?
Çok emin değilim. Savaş daima kapitalizmin en yüksek ölçüde kâr ettiği bir sektör. Son dönemde Avrupa Birliği’ni inceledim. Militarizmin sanayideki payını gördüğünüzde ürperiyorsunuz. Mesela İsveç sanayiinin yüzde 50’si militarist sanayi. Küçücük Belçika’nın sanayii de öyle. Üstelik bu konuda hiçbir eleştiri yok. Yüksek kârlar hâlâ silah üretiminden ve satışından sağlanıyor En büyük siparişler gene militer siparişlerden oluşuyor.
İnegöl, Hatay-Dörtyol, Ordu... Küçük bir şehirde ya da
kasabada yaşanan böyle bir çatışmanın kontrolden çıkması mümkün
mü?
Süleyman Seyfi Ögün'ün yanıtı için ikinci sayfaya
geçiniz
Mesela İnegöl’de, iş kontrolden çıkmaktan son anda döndü. Şehirde
polis merkezinin önünde toplanan birkaç bin kişi ‘suçluları bize
verin’ diye taşkınlık yaptı. Eş anlı olarak Eskişehir yolunda da
mahalleden çıkan bin kişi toplandı. Bu iki grup arasındaki mesafe
uzak değildi. İki çıplak kablonun birbirine değmesiyle bir iç
çatışma olurdu ve cehenneme dönebilirdi orası.
Niye dönmedi?
Şöyle anlatayım... ‘Ulus-devlet’ ile ‘devlet-ulus’ arasında bir fark vardır. Türkiye bir devlet-ulustur. Türkiye’de siyasi seçkinler son tahlilde kendilerini, devlet üzerinden devlet aklıyla açıklarlar ve devletten yana bir refleks gösterirler. Bu çatışmaların arkasında bir manipülasyon varsa, kaosa öyle uzun boylu izin vermezler. Zira, bu kaos onların varlık sebebini de ortadan kaldırır.
Yaşadığımız dönem, tam da seçkinlerin iktidarlarını kaybettikleri bir dönem değil mi? Onlar için asıl kaos, iktidarın halkın eline geçmesi değil mi? Bugün yaşadıkları iktidar kaybı acaba seçkinlerde bir akıl kaybı da yaratmaz mı?
Çok ciddi bir zamandan geçtiğimiz doğru. Kendi düzenleri ayrıcalık üzerine kurulduğu için, seçkinler açısından bu iktidar değişimi büyük bir kaos anlamına geliyor ama elitler için tek seçenek, bu iktidar kavgasını bir toplumsal kaos yaratarak yürütmek değildir.
Çatışmalar kontrolden çıkarsa ne olur?
Bunu, ihtimal dâhilinde görmüyorum. İnegöl’deki bastırılmasaydı ölenler, yaralananlar olurdu ama gene de başka bir yere sıçramazdı. Yangının kontrol altına alınması gibi bir şeydir bu.
Büyük şehirlerde de böyle çatışmalar olur mu?
Ancak mevzi şeyler yaşanır. Büyük şehirlerde iç çatışma çıkarmak kolay değil. Çünkü büyük şehirlerde katı bir gettolaşma yok. Türklerin şehirleşme pratiği bir tuhaftır. Zenginler ve fakirler, farklı yerlerden gelenler iç içe yaşarlar. Bizim büyük şehirlerimizde gettolaşma çok sınırlıdır, marjinal bir durumdur. Kışkırtmalarda ve büyük iç çatışmalarda ise adres bellidir.
Adres belli ne demek?
Kışkırtmalarda, gidilecek yer bellidir. Nitekim 6-7 Eylül olaylarında adres belliydi. Rumların, gayrımüslimlerin yaşadığı yer Kurtuluş’tu, Beyoğlu’ydu. Oraya gidildi. Şimdi büyük şehirlerde iç çatışmanın adresi yok. Bazı yerlerde yoğunlaşmalar olsa bile, Türk ya da Kürt gettosu yok. Türk’ün ve Kürt’ün gettolaşmamış olması, bizim tarihsel şansımızdır! “Hadi gidelim Türkleri ya da Kürtleri basalım” denebilecek bir getto yok! Bu yüzden büyük şehirlerde münferit olaylar yaşanır ancak.
Bu durumda iç çatışma açısından küçük şehirler daha mı tehlikeli?
Evet. Küçük yerleşim yerlerinde özellikle 1990’lardan sonraki yığın halindeki göçlerle gettolar oluştu çünkü.
En tehlikeli şehirler hangileri?
Küçük kasabalarda olayların çıkması mümkün. Bir de en tehlikeli şehirler, en son göç edilen yerler. Oralara dikkat etmek lazım! Son göç edenlerin güçleri batıya gitmeye yetmedi. Mersin’e ve Adana’ya kadar gidebildiler ve hatta Diyarbakır’da kaldılar.
Türkiye bir iç savaş tehlikesi yaşıyor mu?
Kesinlikle yaşamıyor. Türkiye tabii ki bir tehlike geçiriyor. Günlük hayat açısından çok sıkıntılı durumlar ortaya çıkabilecek ve büyük şehirlerde bir güvenlik sorunu oluşabilecek. Sonuçta bombalı, silahlı terörist eylemler bunlar ama Türkiye’deki etnik çatışma iç savaş boyutlarına varmaz. Çünkü iç savaş topyekûn bir şeydir ve iç savaşta tamamen bir otorite kaybı vardır. Türkiye’de iç savaş olmaz ama iç çatışmalar olabilir. İç çatışma asla bir iç savaş değildir.
Etnik çatışmalar bir başladı mı nasıl biter?
Türkiye’de etnik çatışma artık uç verdi. Şimdi kamuoyu yakın zamana kadar, “bu Güneydoğu’daki bir mesele” diye düşünüyordu, şehit cenazeleri geliyordu gidiyordu. Ama şimdi ülke çapında yaşanan demografik dönüşüm sonucunda ortaya çıkan bir Batı Anadolu meselesi var. Artık olay basit olarak dağ-ova denklemine oturtulamaz. Türk-Kürt çatışması artık Güneydoğu’yla sınırlı değil. Artık herkes hep birlikte şehrin içinde. Farklı bir sosyolojisi var artık bu sorunun. Türkiye tabii ki Ruanda değil. Hutsi-Tutsi tablosu yaşanmaz ama... Biz de bazı şeyleri bundan böyle Güneydoğu’yla sınırlı kalmayan bir Türk-Kürt gerginliği üzerinden düşüneceğiz. Daha yaygın ve yoğun, yatay ilişkiler üzerinden doğabilecek muhtemel olumsuz sonuçları hesap edeceğiz. Bu sorun artık taştı, son olaylar bunu gösteriyor.
Güneydoğu’da iki silahlı güç arasında yaşanan çatışmayı aştı mı artık Türk-Kürt gerginliği?
Tabii ki. Şiddetin sivil karşılıklarını düşünmeye başladık artık biz. Günlük hayatın içinde kontrol edilmesi çok zor olan bir şiddet tırmanması var. Bakın... Baş edilmesi en zor şiddet, günlük hayattaki şiddettir, siviller arasındaki çatışmalardır. Ama her şeyi içine alan bir fecaatle sonuçlanmaz bu çatışmalar. Bir kere müesses nizam bunu istemez. İktidar kaybına uğrayan kurulu düzenin bile ölçülerini zorlayan bir şeydir iç savaş.