Türkiye'de 2040'ta her yıl 400 bin kişiye kanser tanısı konulabilir!
Abone olKanser konusunu ele alan uzmanlar, son verilere göre Türkiye’de her yıl yaklaşık 234 bin yeni kanser tanısı konduğuna dikkat çekerek, bunun 2040 yılında her yıl 400 bin yeni kanser tanısına yükselebileceği tahmininde bulundu.
Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği (TROD) tarafından 2 yılda bir
düzenlenen ve bilimsel gelişmelerin tartışıldığı Ulusal Radyasyon
Onkolojisi Kongresi’nin (UROK) 15’incisi, 6-10 Aralık tarihleri
arasında Antalya Kemer’de gerçekleştirildi. Kongrede yurtiçi ve
yurtdışından alanında deneyimli 154 bilim adamı bilgi ve
deneyimlerini paylaşırken, alanında söz sahibi toplam 13
uluslararası konuşmacı yer aldı.
Kongrenin basın toplantısında kanser konusuna değinen 15. Ulusal Radyasyon Onkolojisi Kongresi Başkanı Prof. Dr. Gökhan Özyiğit, kanserin halen dünyada ve Türkiye’de en önemli halk sağlığı problemlerinden biri olduğuna işaret etti. Son verilere göre Türkiye’de her yıl yaklaşık 234 bin yeni kanser tanısı konulduğunu ve 126 bin kanser hastasının hayatını kaybettiğine dikkati çeken Özyiğit, “2040 yılında ise ülkemizde her yıl 400 bin yeni kanser tanısının konması ve kansere bağlı ölümlerin de yüzde 85 oranında artış göstererek 233 bine yükseleceği tahmin edilmektedir” dedi.
"Birçok kanser türünde tedavi zaten mümkün"
Her gün çıkan "kanser tedavisi bulundu" haberlerine eleştirilerde bulunan Özyiğit, “Henüz böyle bir kanser tedavisi yoktur. Bununla beraber birçok kanser türünde tedavi zaten mümkündür. Dahası birçok kanseri önlemek de mümkündür. Yani çözümün önemli bir kısmı aslında gözümüzün önündedir. Kanser ölümleri ülkelerin ekonomik ve bilimsel gelişmişlik düzeyi ile çok yakından ilişkilidir. Bu açıdan bakıldığında kanser ölümlerinin yüzde 70’i düşük ve orta gelir seviyeli ülkelerde gözlenmektedir. Kanser tedavisi pahalıdır, üst düzey teknoloji gerektirir. Bu nedenle bilimsel olarak gelişmiş ve ekonomik açıdan refah düzeyi yüksek ülkelerde birçok kanser türünde kanser kontrol programları başta olmak üzere güncel cerrahi, modern radyoterapi teknikleri ve sistemik tedavilerle tam şifa mümkündür. Bugün Avustralya rahim ağzı kanserini bir aşı ile kıtadan yok etmek üzeredir. Öte yandan ülkemizde halen HPV aşıları gündemde bile değildir” ifadelerini kullandı.
"Tütün mamulleriyle mücadelede zayıflama gözlenmeye başladı"
Özyiğit, Türkiye’de tütün mamulleri ile mücadelede zayıflama emareleri gözlenmeye başladığına işaret ederek, "Bu noktada kontrolü sağlayacak idari yaptırım makamlarının etkinliğinin günden güne azalması, gençlerde sigara alışkanlığının önüne geçilememesi ve benzeri birçok faktör ülkemizde kanser kontrol programlarının etkinliğini azaltmaktadır. Bir takım gerçek dışı komplo teorilerinin peşinden koşmak yerine, gözümüzün önünde insanlığı yok eden, bir nevi kitle imha silahı olan tütün ürünlerinin arkasındaki lobilerin takipçisi olmalıyız” diye konuştu.
"Kanser ölümlerinin en sık gözlendiği yer Afrika ülkeleri"
Kanser tedavisinde radyoterapinin önemine de vurgu yapan
Özyiğit, şunları söyledi:
“Kanser tedavisinde yüzyılı aşkın süredir sistemik tedavilerin
olmadığı yıllardan beri kullanımda olan radyoterapi hayati
önemdedir. Modern ve güncel kanser tedavisinde birçok kanserin
tedavisinde radyoterapi uygulanmadan şifa sağlanması mümkün
değildir. Günümüzde kanser ölümlerinin en sık gözlendiği yer Sahra
altı Afrika ülkeleridir. Bu ülkelerde gelişmiş radyoterapi
cihazlarının olmaması nedeniyle her yıl yüzbinlerce yaşam yitip
gitmektedir. Halbuki bu ülkelerde de sıklıkla görülen erken evre
akciğer, gırtlak, prostat ve rahim ağzı gibi sık görülen
kanserlerde tek başına radyoterapi veya eş zamanlı radyoterapi ve
ilaç tedavileri ile kür sağlanması mümkündür. Yüksek riskli birçok
kanser hastasında cerrahi ve ilaç tedavileri uygulansa dahi,
endikasyonu olan radyoterapi verilmezse kanserin tedavi olasılığı
ciddi derecelerde azalır. Doğru soruyu doğru kişiye sormak, doğru
cevabın alınması için anahtar husustur. Kanser konusunda uzman
olmayan, tek bir kanser hastası tedavi etmemiş, bu işin bilimi ile
uğraşmamış kişilere lütfen itibar etmeyiniz. Toplum önünde muteber
kişiler haline gelmesini sağlamayınız. Çünkü kanser konusunda tek
hatalı bir bilgi kırıntısı dahi, biz onkologların işini çok
güçleştirmenin yanı sıra, yüz binlerce kanser hastasının hayatını
tehlikeye sokabilir. Bu noktada biz hekimlerin de öz kritik
yapmamız, sağlık konusunda basınla doğru iletişim kanallarını kurma
noktasında kendimizi geliştirmemiz gerekliğinin de
farkındayız.”
“HPV nedenli kanserlerden aşı ile korunmak mümkün”
HPV (Human Papillomavirus) ile ilgili konuşan Türk Radyasyon
Onkolojisi Derneği Başkanı Prof. Dr. Uğur Selek, bu virüsün cinsel
yolla bulaşan bir virüs olduğunu, genital siğiller gibi hafif
enfeksiyonlardan ciddi kanserlere kadar çeşitli sağlık sorunlarına
neden olabileceğine işaret etti.
Bu virüsten ve yol açabileceği sorunlardan sakınmak için korunma
yolarını aktaran Selek, “HPV aşısı son 10 yılda gündemimize giren
ve bu virüsün önemli türlerine karşı bağışıklığımızı sağlayan çok
önemli bir koruma şemsiyesidir. Bu aşının mümkünse ergenlik
döneminde yapılabilmesi, değilse genç yetişkinlere uygulanması
önerilmektedir; mümkünse cinsel aktivite yaşlarından önce
yapılmasının bağışıklığı arttırdığı bilinmektedir. HPV
enfeksiyonunun kanser riskini arttırabilecek olan sigaradan da uzak
kalmak önemlidir. Sigara ve alkolden uzak sağlıklı bir yaşam tarzı,
düzenli egzersizle aktif bir beden, Akdeniz diyeti ağırlıklı
dengeli beslenme ve yeterli uyku, bağışıklık sistemimizi
destekleyecektir. Ayrıca tüm kanserlerde olduğu gibi erken teşhis
yaşam kurtarıcı olduğundan, HPV ile ilişkili kanserler için düzenli
tarama testleri gündemimizde olmalı, özellikle rahim ağzı kanseri
için kadınların Pap smear testi ve HPV testi yaptırması
önerilmektedir. Tarama testi erkekler için rutin önerilmese de, HPV
aşısının erkek çocuklar ve genç erkeklerde yapılması HPV
enfeksiyonunun yaygınlığını sınırlamak için önemlidir” dedi.
“HPV ilişkili tümörlerde toplum sağlığına büyük katkı sunduğumuzu söyleyebiliriz”
HPV’nin yol açabildiği rahim ağzı (serviks) kanseri, anal kanal
kanseri ve baş boyun kanserlerinde radyasyon onkolojisi uzmanı
hekimlerin tedavideki rolünün çok önemli bir yer tuttuğunun altını
çizen Selek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Çoğu zaman kemoterapi ile eş zamanlı radyoterapi tedavileri ile
çok büyük oranda hastamız sağlığına kavuşabilmektedir. Özellikle
güncel teknolojik gelişmeleri hastalarımızın lehine kullanarak,
sağlıklı dokuları özenle koruyabildiğimiz etkin tedavilerle HPV
ilişkili tümörlerde toplum sağlığına büyük katkı sunduğumuzu
söyleyebiliriz. Radyasyon onkolojisi uzman hekimleri olarak, erken
ya da geç evrelerde olsun, tüm kanser hastalarının yüzde 75-80’inin
tedavilerinde yer aldığımız düşünüldüğünde, kanserle savaşta
onkolojideki önemli yerimiz görülebilecektir. Bizim önceliğimiz,
olabildiğince toplum sağlığını iyileştirmek ve kanseri azaltmak,
ortaya çıkmasına yol açan sigara, alkol, şişmanlığa yol açan yanlış
beslenme, HPV enfeksiyonu gibi faktörlerle savaşmak, kanser tanısı
alındığında ise tüm ilgili branşlarla birlikte hastamıza ve
evresine en uygun ve mümkünse organ fonksiyonlarını koruyucu
tedavileri uygulayabilmektir. Günümüzün en modern tedavileri
konusunda, ülkemizde radyasyon onkolojisi uzman hekimleri bilimsel,
teknik donanım ve deneyim açısından gelişmiş ülke standartlarının
üzerindedir, ayrıca radyoterapiye ulaşım konusunda da bir zorluk
bulunmamaktadır. Hastalarımızın ve yakınlarının kanser tanısı
konulduğunda kendilerini değerlendiren ve tedavilerine karar veren
ekibin üyeleri arasında bir radyasyon onkolojisi uzmanı bulunup
bulunmadığını sorgulaması, tedavilerinde en doğru seçeneğe
ulaştıkları konusunda da kendilerini rahat hissettirecektir.”
“Stereotaktik radyocerrahi” namı diğer “nokta atışı”
Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği Seçilmiş Başkanı ve Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Banu Atalar ise halk arasında “nokta atışı” olarak da tanımlanan “stereotaktik radyocerrahi” yöntemi sayesinde çok küçük veya ulaşılması zor noktalardaki tümörlere dahi ulaşıp, buradaki tümörü tamamen yok edebildiklerini aktardı. Bu teknik sayesinde aynı anda birkaç bölgeyi dahi kısa sürede ışınlayabilmenin mümkün olduğunu belirten Atalar, “Diyelim ki, hastanın vücudunda üç farklı bölgede tümör var ve bu tümörlerin tamamına bir an önce lokal bir tedavi uygulayıp, bir an önce sistemik tedaviye başlamak istiyoruz. Bu durumda bu üç ayrı bölgede 3 tümör için 3 ayrı cerrahi uygulamak hasta için kolay olmayan ve iyileşme süresi uzun olabilecek bir yöntem olacaktır. Halbuki radyocerrahi ile bu üç farklı bölgeye nokta atışı sayesinde tümörü yok etmek mümkün olabilir. Üstelik bu yeni teknoloji sayesinde hastaya kesi, anestezi veya iğne yapmadan üç bölgeye yüksek dozda radyasyon verilip, tümörün kontrolü sağlanabilir ve hastamız hemen ertesi günü alması gereken diğer tedavilere başlayabilir. Ayrıca bu yöntemin gelişmesi sayesinde artık erken evre akciğer kanserlerinde, erken evre prostat kanserlerinde, beyin metastazlarında cerrahi ile aynı sonuçlara ulaşıyoruz” açıklamasına yer verdi.
“Kanser kontrol planı”
Kanser tedavisinde radyoterapinin önemli ve etkili bir yöntem olduğunu ifade eden 15. Ulusal Radyasyon Onkolojisi Kongresi Bilimsel Sekreteri Prof. Dr. H. Cem Önal da, kanserde tedavilerin devam edilebilmesi için ileriye dönük doğru bir planlama yapılması gerektiğini söyledi. Uygulanan tedavilerin devam edebilmesinde sosyoekonomik koşulların zorlu olması nedeniyle kısa, orta ve uzun vadeli planlamalar yapılmasının esas olduğunu kaydeden Önal, “Radyoterapi uygulamaları üst düzey teknolojik donanım ve aynı zamanda donanımlı ekip gerektirmektedir. Ancak bu istihdamın yeterli bir şekilde yapılması, ülkemizdeki merkezlere eşit bir şekilde dağıtılması ve aynı zamanda etkili bir şekilde uygulanması gerekmektedir. Bu nedenle, ülkemizdeki radyasyon onkoloji merkezlerini belli başlı bölgelerde değil, ülkenin bütün kısımlarına eşit bir şekilde dağıtılması gerekmektedir. Ayrıca istihdam fazlalığının önüne geçebilmek için de, kontrol mekanizmalarının etkin bir şekilde çalışması ve konu ile ilgili kişiler tarafından da bir takım düzenlemeler yapılması önemlidir” ifadelerini kullandı.