Türkiye ve İstanbul’a kötülük edenler
Abone olİçlerinde farelerin “cirit” attığı, tinercilerin “yattığı” viraneleri, birer “modern saraya” dönüştürecekti…
Gazete HT'de, Özlem
Dalga'nın yazdığı "Fener - Balat bölgesi
yeniden rant alanı mı oluyor?" başlığı altında yayımlanan
yazıyı okuduktan sonra düşündüm...
“Son 10 yılda Türkiye ve İstanbul’a en büyük kötülüğü kimler yaptı?” diye bir soru sorulsa hiç düşünmeden vereceğim cevap bellidir:
“Türkiye’ye Yekta Güngör Özden – Mümtaz Soysal; İstanbul’a da Abdüllâtif Şener”…
Tabi, tabii açıyorum, itiraz etmekte acele etmeyin…
***
Önce, Anayasa Mahkemesi Eski Başkanı Yekta Güngör Özden ve DYP – SHP Hükümeti’nin Dışişleri Bakanı Mümtaz Soysal’dan başlayayım…
***
TÜRK TELECKOM’un özelleştirilmesine imkân veren anayasa değişikliği yapılmadan önce dönemin Başbakanı Tansu Çiller, hazırlanan değişiklik metnine yardımcı olması için Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özden’den “raportör” istedi…
Raportör, yazılan değişiklik metninde anayasaya uygun bir durum olup olmadığını kontrol edecek, varsa o kısım atılıp yerine “uygun” olan şekil yazılacaktı…
Özden ne yaptı biliyor musunuz?..
Dönemin Başbakan’ını kamuoyuna şikâyet etti...
“Tansu Hanım (Evet evet. “Sayın Başbakan” değil, “Tansu Hanım”) benden kopya istiyor… Böyle bir şey teamüllerimize aykırı”…
Sanırsınız, “kuvvetler ayrılığı ilkesi” demek, “kuvvetler arası savaş” demekti…
“Kuvvetler arası düşmanlık” demekti…
“Kuvvetler arası sınav” demekti…
Ve…
Özden, raportör vermedi…
***
Yasa metnini, kasabalı boşanma avukatlığından gelip, milletvekili olanlar hazırladı…
Diğer yanda; hükümette hem Dışişleri Bakanlığı yapan ama hem de hükümetin küresel dünya ile uyum sağlamak için her attığı adıma pranga olan Mümtaz Soysal (ki; bir anayasa profesörü olarak Y. Güngör Özdan’in akıl hocasıydı aynı zamanda) özelleştirmeyi engellemek için “hazır kıta” bekliyordu…
Sonunda anayasa değişikliği meclisten çıktı ama…
Değişiklik; Köhnemiş Sosyalist Dışişleri Bakanı Mümtaz Soysal’ın önderliğinde, Sözde Liberal ANAP’ın (Bugün DYP ile DP’de ortak olan ANAP) eşliğinde, “özelleştirmenin her türünden ve dönemin Başbakanı’ndan nefret eden Yekta Güngör Özden”in etkinliği ve başkanlığındaki Anayasa Mahkemesi’ne götürüldü…
Sonuç: İPTAL…
Ve o iptal nelere mal oldu biliyor musunuz?..
Anlatayım…
***
TÜRKTELEKOM satılacakken ve müşterileri kendi aralarında satın alma kavgasına düşmüşken (Çünkü henüz dünya ülkelerinde TELEKOM özelleştirmeleri yeni başlamıştı ve Türkiye de o ülkelerden biriydi. Yani, talep çok yüksekti) özelleştirmesi adeta, “bilerek, kasten” engellendi…
“Dönemin Başbakanı başarmasın” diye Türkiye’nin kalbine kan taşıyan “toplardamar” kesildi…
O günlerde iç borç toplamımız sadece 13 Milyar Dolar karşılığı Türk Lirası idi…
TÜRKTELEKOM’un % 49’u ne kadar mı ediyordu?..
16 Milyar Dolar…
Bir de dış borç toplamımızı söyleyeyim…
25 Milyar dolar…
Bugünkü rakamları ne siz sorun ne ben söyleyeyim…
Ama o günkü iç – dış borç toplamının en az on katı olduğu konusunda çeşitli “rivayetler” var…
***
Geleyim, İstanbul’un geleceğini öldüren Abdüllâtif Şener’e…
Bugünlerde ortalıkta bir partinin genel başkanı olarak dolanıp duran ve ahkâm kesen Abdüllâtif Şener’e…
Bakanlarından biri olduğu Ak Parti Hükümeti, İstanbul’u “Dünya Başkenti” yapmak için samimiyetle çalışıyordu…
Çok güzel projeleri vardı…
Bunlardan biri de Tarihi Yarımada’nın yeniden düzenlenmesiydi…
Haliç’in Karaköy tarafına Sami Ofer isimli bir işadamı 4.5 Milyar Dolar verdi…
Aman ha!...
“Satın almak” için değil…
Kendi parasıyla “ıslah etmek” için…
Ne yapacaktı Ofer?..
İçlerinde farelerin “cirit” attığı, tinercilerin “yattığı” viraneleri, birer “modern saraya” dönüştürecekti…
Sonra da tabii ki harcadığı parayı fazlasıyla kazanmaya çalışacaktı ama tapu bizim tapumuzdu…
Yani, Türkiye Cumhuriyeti’nin tapusu…
Abdüllâtif Şener, işte o ihaleyi iptal ettirdi…
Neden mi?..
“Vay efendim birileri rant elde edecek!" vaveylâsı yüzünden…
Aslında bunun adı, “Biz kazanamayacaksak Türkiye de kaybetsin!” demekten başka bir şey değildi…
Hadi bakalım şimdi Sami Ofer gibi bir aptal(!) yatırımcı daha bulun da verin o mezbelelikleri…
İçinde halen farelerin cirit attığı, tinercilerin yattığı o mezbelelikleri…
***
Hâsılı sevgili dostlarım…
Ben, yukarıda isimlerini andığım bu üç zatı muhteremi hiç sevmiyorum…