Türkiye nüfus artışı rekoru kırdı
Abone olTürkiye 'kent nüfusları en fazla artan, en fazla cinayetin işlendiği, kişi başına düşen doktor sayısı en az olan' listelerde üst sıralarda
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün hazırladığı
“Bir Bakışta Bölgeler 2009” Raporu’na göre Türkiye, OECD ülkeleri
arasında kentlerinin nüfusu en fazla artan ülke oldu. Türkiye son
on yılda “kent nüfusları en fazla artan, bölgeleri arasında en
derin uçurumlar bulunan, en fazla cinayetin işlendiği, kişi başına
düşen doktor sayısı en az olan” gibi ölçümlerde de en üst ya da üst
sıralarda yer aldı.
OECD’nin “Bir Bakışta Bölgeler – Regions at a Glance 2009” raporu
geçen hafta açıklandı.
-TÜRK KENTLERİ GÖÇ ALMA REKORU KIRDI-
Raporda, OECD ülkelerinde kentlerin incelendiği bölümde, “1995-2005
yılları arasında Türkiye kentlerde nüfusun en fazla arttığı ülke
olmuştur... Aynı süre içinde kentsel bölgelerde yaşayan ulusal
nüfusun payı 17 ülkede, özellikle de Türkiye, Yeni Zelanda, Kanada
ve Finlandiya’da artmıştır” denildi.
Rapordaki verilere göre, on yılda kent nüfusları en fazla artan
ülkeler şöyle sıralanıyor:
Türkiye, Yeni Zelanda, Kanada, Finlandiya, İsveç, Japonya,
Meksika, Portekiz, Yunanistan, Avusturya. Türkiye’nin kent nüfusu
“genel olarak” on yılda yüzde 3.3 arttı. Türkiye’de “büyük”
kentlerdeki nüfus artışı ise on yılda yüzde 4’ü buldu. Avusturya’da
ise artış yüzde 0.5 düzeyinde gerçekleşti.
Rapora göre, büyük kent bölgelerindeki nüfus toplam OECD nüfusundan
daha hızlı arttı, artış bir buçuk misline ulaştı. Artış kentleri
büyüten demografik dinamiklerin yanında göç olgusunu da ortaya
koydu. Ulusal nüfus büyüme oranlarıyla büyük kent bölgelerindeki
nüfus artışı kıyaslandığında, kentlerdeki artışın özellikle
Almanya’da (8 kat daha fazla), Fransa ve İsveç’te (4 kat daha
yüksek), Avustralya ve Türkiye’de (yaklaşık 3 kat daha yüksek) daha
yoğun olduğu ortaya çıktı. Macaristan ve Polonya’da nüfus son on
yılda azaldı, kentlerde toplanmanın azalışı ise hızlı oldu.
2005 itibarıyla Türkiye’de halkın yüzde 38’i “büyük” kentlerin
olduğu bölgelerde yaşıyor.
-TÜRKİYE’DE BÖLGELERARASI DENGESİZLİK-
Raporda, 1995-2005 arası OECD ülkelerinde GSYİH’nın yıllık ortalama
yüzde 2.7 büyüdüğü, aynı ülkedeki bölgeler arasındaki büyüme
rakamları farklılıklarının Polonya, Macaristan, Yunanistan ve
İngiltere’de yüzde 6’dan büyük olduğu belirtildi. Türkiye ise
bölgeler arasında büyüme ve gerileme farkı açısından OECD birincisi
oldu. Türkiye’de birbiri ardına krizlerin patladığı bu dönemde, az
gelişmiş ve gelişmiş bölgeler arasında ölçülen GSYİH büyüme farkı
yüzde 8 büyüme ve yüzde 8 küçülme arasında değişti. Raporda, ülke
içi bölgelerarası büyüme farklılıklarının, büyüme performansının
belli bölgeler tarafından yönlendirildiği gerçeğini yansıttığı
belirtildi.
-SUÇ KONUSU-
Cinayetlerin ülkede yaşayan kişi saysına oranının bölgenin güvenlik
düzeyinin bir göstergesi olduğu belirtilen raporda, “Türkiye ve ABD
2005’te kişi başına en fazla cinayetin işlendiği ülkelerdir. Her
ikisinde de 100 yüz bin kişiye 5.6 cinayet oranı vardır. Diğer
tarafta Avusturya ve Norveç en az cinayet oranına sahip ülkelerdir.
Her ikisinde de oran yüz binde 0.7’dir” denildi. Ölçümün polise
bildirilen cinayetler üzerinden gerçekleştirildiği bildirildi.
Türkiye ve ABD’de bu alanda kendilerine en yakın ülkeler
Finlandiya, Kore, Kanada’da işlenen cinayetlerden üç kat fazla
cinayet işlendi.
-AR-GE’DE EN GERİLERDEN-
OECD ülkelerinde 2005 yılındaki ortalama ar-ge harcamasının
GSYİH’ların yüzde 2.3’ü olduğu belirtilen raporda, “Ar-ge
harcamalarının yoğunluğu OECD ülkeleri arasında önemli
çeşitlilikler göstermektedir. En fazla harcama yapan ülke olan
İsveç, Finlandiya, Japonya ve Kore tarafından izlenmektedir.
Meksika, Slovak Cumhuriyeti, Polonya ve Türkiye en az ar-ge
yoğunluğuna sahip ülkedir” ifadesi yer aldı. Türkiye ar-ge’de
sadece Polonya, Slovak Cumhuriyeti ve Meksika’yı geçiyor. Ar-ge’de
OECD lideri İsveç ve Finlandiya’da bu alanda çalışan kişi sayısı
binde 34 iken Türkiye’de binde 4, Meksika’da ise binde 2 düzeyinde
bulunuyor.
-YÜKSEKOKUL EĞİTİMİ-
İlk ve ortaöğretim sonrası, ülkelerin gelecekteki vasıflı iş gücü
potansiyelini göstermesi açısından gösterge kabul edilen üçüncü
eğitim (yüksek okul eğitimi) istatistiklerine göre, 2005 yılında
Finlandiya’da yükseköğretime kaydolan kişilerin oranı, nüfusun
yüzde 6’sı düzeyinde. Türkiye’de ise rakam Lüksemburg, Almanya,
Avusturya, Meksika ve İsviçre’deki gibi yüzde 3’ün altında
oldu.
OECD’nin bölgeler 2009 raporunda Türkiye’yle ilgili verilerden
bazıları da şöyle:
“-1999-2006 yılları arasında İspanya’da yıllık istihdam artışı
yıllık 4.2’ye ulaşırken, Polonya ve Japonya’da binde 2 oranında
düştü. Türkiye’de ise yıllık ortalama istihdam artışı OECD
ortalaması yüzde 1’in üzerinde, yüzde 1.2 seviyesinde
gerçekleşti.
-2006’da OECD ülkelerinin üçte birinde kadın istihdamı, toplam
istihdam oranından yüzde 10 daha az idi, bu rakam, Türkiye, Kore ve
Meksika’da yüzde 20 daha aşağı bulunuyordu.
-Türkiye 2006’da bölgeler itibarıyla kadınların istihdam
oranlarında en fazla fark yaşanan OECD ülkesi oldu. Yani az
gelişmiş yörelerdeki kadın istihdamıyla, gelişmiş bölgelerdeki
istihdam farkı açısından birinci konumdaydı. Türkiye’yi Kore ve
İtalya izledi. Aynı zamanda kadınların en az çalıştığı OECD ülkesi
olan Türkiye’de kadın istihdam oranı ortalama yüzde 25’ler
düzeyinde.
-65 yaş ve yukarısındaki yaşlı nüfus, on yılda toplam nüfus
artışından üç kat daha hızlı arttı. 2005’te yaşlı nüfusun toplam
nüfusa oranı yüzde 14 idi. Japonya, İtalya ve Almanya’da yaşlı
nüfus toplam nüfusun beşte biri. Diğer uçta ise Türkiye, Kore ve
Meksika’da yaşlı nüfus toplam nüfusun yüzde 10’undan azını
oluşturuyor.
-Türkiye, Yunanistan, Portekiz’de en yüksek üretimi olan yüzde 10
bölge, ulusal GSYİH’ların yarısını ya da daha fazlasını üretiyor.
Üretim yoğunlaşması endeksine göre, GSYİH’yı oluşturan bölgeler
ülke sathına, Avustralya, Kore, Türkiye, Almanya, Meksika,
Avusturya ve Portekiz, ABD ve Yeni Zelanda’da, 1995’teki dağılımdan
daha eşit şekilde dağılıyor. 2005 yılında Türkiye’de GSYİH’nın
yüzde 54’ü üretim bölgelerinin yüzde 10’unda üretiliyordu. Bu
sonuçla Türkiye ülkede servet üretimindeki eşitsizlikte OECD
birincisi konumunda bulunuyor.
-Kişi başına GSYİH açısından bölgesel eşitsizlikler incelendiğinde
örneğin Londra’nın içinde kişi başına GSYİH ülke ortalamasından
dört kat yüksek bulunuyor. Anglesey adasındaki bir kişi ise ülke
ortalamasının yarısını kazanıyor. Aynı büyük farklılıklar ABD’de,
Türkiye’de ve Polonya’da da bulunuyor. Gini endeksine göre Türkiye,
Meksika ve Slovak Cumhuriyeti, en büyük kişi başına GSYİH
eşitsizliğini sergiliyor.
-İstihdam edilen kişi başına GSYİH ölçümüyle bulunan emeğin
verimliliği OECD ülkelerinde 59 bin dolar olarak ölçülmüştü. Bu
rakam en düşük bulunduğu Türkiye ve Meksika’da 21 bin dolardan,
dört katı olarak ölçülen 82 bin dolara değin çıkıyor. Türkiye
sıralamada Meksika’nın da altında 16 bin 924 dolarla bulunuyor.
-Ülke içinde işçi başına GSYİH’da bölgesel farklılıklar, ülkeler
arasında olduğundan daha büyük. Bölgesel farklılıklar özellikle,
gelişmiş bölgedeki emek verimliliğinin en alt düzeyde verimliliğe
sahip bölgeden dört kat fazla olduğu, Türkiye, Meksika, Polonya ve
Kore’de yüksek. Gini endeksine göre Türkiye, Meksika, Kore,
Portekiz ve Kanada, kişi başına GSYİH’da en büyük eşitsizliği
sergileyen ülkeler.
-2006’da iş gücü katılım oranı, yani emek gücünün çalışma çağındaki
nüfusa oranı OECD ülkeleri içinde yüzde 70.6’ya denkti. Türkiye ve
İzlanda’da bu oran sırasıyla en düşük ve en yüksek değer olarak,
yüzde 51 ve 88 şeklinde kaydedildi. Gini endeksine göre, 2006’da
OECD’de Türkiye, Polonya ve İtalya, işgücü katılım oranı açısından
en büyük bölgesel farklılıkların bulunduğu ülkeler
konumundaydı.
-2005’te Türkiye’de bin kişiye 1.5 doktor düşüyordu ve bu OECD
ortalamasının yarısıydı. Yunanistan’da ise bin kişiye düşen doktor
sayısı 5 idi. Bu rakamlarla Yunanistan doktor sayısında OECD
birincisi, Türkiye ise sonuncu.
-Seçimlere katılım halkın hükümete güveninin ve halkın politik
sürece katılımının derecesinin bir göstergesi kabul ediliyor.
Seçimlere katılım OECD çapında çeşitlilikler gösteriyor. Avusturya,
Türkiye ve İtalya, son derece yüksek bir katılımı sergiliyor. Üç
ülkede katılım oranı bazı yerlerde yüzde 90’ın üzerinde
bulunuyor.”