Türkiye neden kanser tehdidi altında?
Abone olAmerika'lı araştırmacıların açıklamaları, 'İç Anadolu Bölgesi'ndeki üç köyün asbest ve zeolitten kaynaklanan yüksek kanser riski taşıyor' açıklaması kafaları karıştırdı.
Oysa, yıllardan beri bilinen bu gerçek, bugüne kadar Türk
uzmanlar tarafından defalarca dile getirilmiş, ancak ilgili
kurumlar her nedense konuya gereken önemi vermemişlerdi. Dileriz bu
seferki uyarı ciddiye alınır. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Göğüs
Hastalıkları Bölümü Öğretim ÜyesiProf. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta
kanser riskini Mynet okurları için yazdı. ASBEST VE ZEOLİT NEDİR,
NEREDE BULUNUR ? Asbest, ya da diğer ismiyle amyant ısıya,
aşınmaya, kimyasal maddelere çok dayanıklı lifsel yapıda bir
mineraldir. 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren endüstride
yaygın olarak kullanılmış ve 'sihirli mineral' olarak
isimlendirilmiştir. 3.000' den fazla kullanım alanı olan asbestten,
özellikle gemi, uçak, otomobil yapımında, inşaat sektöründe, ısı ve
ses izolasyonunda yaygın olarak yararlanılmıştır. 50 yıl kadar önce
kansere neden olduğu anlaşılan asbest bu sefer de 'öldürücü toz'
ismiyle anılır olmuştur. Asbest, ülkemiz için çok önemlidir, çünkü
Anadolu'nun bir çok yöresinde bulunmakta ve halkımız tarafından
bilinçsizce kullanılmaktadır., Asbest, halk arasında ak toprak, gök
toprak, çelpek, höllük veya ceren toprağı gibi isimlerle bilinir.
Köylüler, asbesti evlerinin damlarına sermek, evlerini badana
yapmak için ve küçük çocuklarda pudra yerine kullanırlar. Bu
uygulamalar sırasında havaya karışan asbest lifleri yoğun şekilde
solunur. Asbest, onu topraktan çıkaran ve kullanan köylülerden
başka, asbestin kullanıldığı endüstri alanlarında çalışan işçiler
için de çok zararlıdır. Bugün dünyanın bir çok ülkesinde sanayide
asbest kullanımı kaldırılmış ya da sınırlandırılmıştır, çünkü
asbest pek çok akciğer hastalığına yol açmasından başka kanser
yapıcı etkisi de vardır. Göreme yöresinde bulunan zeolit de,
asbeste bağlı hastalıkların tümüne neden olduğu saptanmış bir
volkanik mineraldir. TÜRKİYEDE ASBEST VE ZEOLİT BULUNAN YÖRELER
Ülkemizde asbest bulunan yörelerin başlıcaları Diyarbakır' ın
Çermik ve Çüngüş, Eskişehir' in Mihalıççık, Kaymaz ve Çifteler,
Denizli'nin Tavas, Kütahya'nın Aslanapa ve Gediz, Konya'nın Ereğli,
Ayrancı ve Halkapınar, Sivas'ın Yıldızlı ve Şarkışla, Şanlıurfa'nın
Siverek ilçeleri asbeste bağlı hastalıkların sık görüldüğü
yerlerdir. Zeolit ise Göreme yöresinde Karain, Tuzköy ve Sarıhıdır
köylerindeki kayalarda bulunmaktadır. ASBESTE BAĞLI HASTALIKLAR
Asbest, sadece solunum yoluyla vücuda girdiğinde hastalıklara yol
açar, ancak bunların ortaya çıkması için 20-40 yıl süre geçmesi
gerekir. Bu hastalıkların bazıları, akciğer zarları arasında sıvı
toplanması, kireçlenme, akciğer zarı kalınlaşması ve akciğer
dokusunda bağ dokusu oluşumu gibi selim hastalıklardır. Asbestin
yol açtığı en önemli hastalık akciğer zarı ve karın zarı kanseri,
yani mezotelyomadır. Batı ülkelerinde yılda her bir milyon kişinin
1-2'sinde saptanan mezotelyoma, ülkemizde yılda en az 500 kişide
görülmektedir. Mezotelyomaya ait en sık rastlanan yakınmalar, ağrı
ve ilerleyici nefes darlığıdır. Akciğer röntgeni ve tomografide
tipik bulgular saptanabilirse de, kesin tanı için başvurulan
standart yöntem akciğer zarı biyopsisidir. Mezotelyoma, erken
dönemde tanınıp uygun cerrahi girişim uygulanamadığında, ilaç ya da
ışın tedavisine iyi cevap vermeyen ve hastayı kısa zamanda ölüme
götüren bir hastalıktır. Asbest, özellikle sigara içen kişilerde
akciğer, gırtlak ve sindirim sistemi kanserleri riskini de ileri
derecede artırır. NELER YAPILMALIDIR ? -Asbest içeren toprağın
köylüler tarafından kullanılması engellenmeli ve daha iyisi bu
köylerin yerleri değiştirilmelidir. -Halk, asbestin neden olduğu
hastalıklar hakkında eğitilmelidir. -Asbestle badana yapılmış
evlerin duvarları plastik boya ile yeniden boyanmalıdır. -Asbest
bulunan yerleşim yerleri saptanmalıdır. -Mezotelyoma riski
taşıyanlar belirlenmeli ve bunlar yakından izlenmelidir. -Doktorlar
asbestin yaptığı hastalıklar konusunda özel olarak eğitilmelidir.
Yazı: ahmetrasimk@mynet.com Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta'nın
diğer yazılarını okumak için tıklayın mynet