Türkiye Musul'a girer mi-Ankara antlaşması maddeleri IŞID son durum
Abone olTürkiye Muusl'a girebilir mi, Türkiye Musul'a girerse ne olur, Ankara antlaşması maddeleri Musul için ne diyor? Musul'da son durum
Irak'ın Musul kentinde Türk
Elçiliği'nin IŞİD militanları tarafından basılmasıyla birlikte
Türkiye'nin Musul ve Kerkük üzerindeki hakları yeniden gündeme
geldi.
Türkiye askeri müdahalede bulunabilir mi, buna hakkı var mı?
1926 yılında yapılan Ankara Antlaşması Türkiye'ye askeri müdahale
hakkı veriyor mu?
Önce Başbakanlıktaki asker katılımlı toplantı ardından da Çankaya
Köşkü'ndeki MİT, Genelkurmay Başkanı ve Başbakan'ı biraraya
toplayan zirve "askeri seçeneğin" masada olduğu
intibasını bıraktı. Peki Türkiye'nin böyle bir müdahalede bulunması
için hukuki alt zemin var mı?
TÜRKİYE'NİN ASKERİ MÜDAHALE HAKKI VAR DİYENLER
Dışişleri kulislerindeki konuşmalara bakılırsa Türkiye'nin Musul ve
Kerkük'e müdahale etme hakkı doğmuş görünüyor. Hukuki olarak ise bu
müdahalenin temelini 1926 yılında yapılan Ankara Antlaşması
sağlıyor.
Misak-ı Milli sınırları içinde kalan Kerkük ve Musul, 1926 yılında
yapılan Ankara Antlaşması ile birlikte toprak bütünlüğü sağlanması
şartıyla terk edilmişti.
Irak'ın toprak bütünlüğü esas alınarak yapılan İstanbul
Anlaşması'na göre, bugün bölünmüş yapısı ve bölgenin illegal
örgütlerin kontrolüne geçmesi Türkiye'nin haklarını gündeme
getirdi.
Buna göre, otorite boşluğundan kaynaklanan kaos ortamı, Türkiye'nin
Kerkük ve Musul'a girebilmesi için uluslararası hukukta meşru
zemini hazırlıyor.
Yani Türkiye eğer isterse, Kerkük ve Musul'daki haklarını
gündeme getirerek bu iki şehri kontrol altına alabilir.
BARDAKÇI GİZLİ ANLAŞMAYI AÇIKLADI: MUSUL'DA HAKKIMIZ
YOK
"Türkiye, Musul üzerindeki haklarından Ankara Anlaşması ile
vazgeçti. Bu anlaşmanın Musul maddesini ilk kez
yayınlıyorum." diyen Habertürk yazarı Murat Bardakçı ya göre
ise "Musul'da hiç bir hakkımız yok."
İşte Bardakçı'nın köşesinde yazdığı çok çarpıcı o anlaşmanın
hikayesi:
İŞİN ASLINI SEN NEREDEN BİLİYORSUN DİYENLERE PEŞİNEN
YANIT
"Musul'un artık bizimle hiçbir alâkasının bulunmadığı gerçeğini
şimdi bir de benden dinleyin... Ama, "Meselenin aslını
nereden biliyorsun? Senin yazdıklarının doğru olduğu ne
malûm?" diye soranlar mutlaka çıkabileceği için cevabı
peşinen vereyim:
Musul konusundaki belgeler ortadadır, Türkiye ile Irak arasında
1950'li senelerde yapılan ve o zamana kadar mevcut olan petroller
üzerinde yüzde on oranındaki hakkımızdan vazgeçmemiz ile
neticelenen görüşmeci, yani üstad Cahit Kayra da çok şükür hâlen
hayattadır.
İşte, Musul meselesinin ve Musul petrolleri üzerinde artık bir
hakkımızın bulunmamasının kısa öyküsü:
Birinci Dünya Savaşı'ndan mağlup olarak çıkan Türkiye, daha birçok
toprağı ile beraber Musul'dan da çekilmek zorunda kaldı,
birliklerimiz 15 Kasım 1918'cle Musul'u terketti ve Irak, tamamen
ingiliz hâkimiyeti altına girdi. Musul, 28 Ocak 1920'de
yayınlanan Misak-ı Milli metni yorumlandığında sınırlarımız
içerisinde görülüyor ise de bu metin bir anlaşma değil, sadece
"temenni belgesi" idi ve uluslararası alanda hüküm ifade
etmiyordu.
1932'DE KARARA BAĞLANDI
Türkiye, Lozan görüşmelerinde Musul'u elinde tutabilmek için büyük
çaba gösterdi ama talebini İngiliz tarafına kabul ettiremedi ve
Irak sınırı ile Musul konusu, konferans sonrasına bırakıldı.
Anlaşmazlık, Türk ve İngiliz heyetleri arasında 19 Mayıs
I924'te başlayan Haliç Konferansı'nda ele alındı, bir sonuç elde
edilememesi üzerine 1925'te Milletler Cemiyeti'ne götürüldü ve
Cemiyet 16 Aralık 1925'te Musul'un İngilizler'e bırakılması
kararını verdi.
Ankara'nın bu kararı tanımaması üzerine Türk ve İngiliz yetkililer
yeniden biraraya geldiler ve 5 Haziran 1926'da Ankara'da bir
anlaşma imzaladılar. "Türkiye ile İngiltere ve Irak Arasında
Türk-lrak Sınırı ve İyi Komşuluk İlişkileri Andlaşması" isimli
metinde Türk-lrak sınırı ayrıntıları ile belirleniyor ve anlaşmanın
14. maddesi de Musul petrollerinden elde edilecek gelirin yüzde
onunun 25 yıl süre ile Türkiye'ye ödenmesini öngörüyordu.
Irak'ın 1932'de İngiltere'den bağımsızlığı kazanmasının ardından, 8
Aralık 1936'da Türkiye ile Irak arasında bir protokol imzalandı ve
anlaşmanın aynen devamına karar verildi.
MEŞHUR 14. MADDE
Ankara Anlaşması'nın Musul'un petrol gelirinden Türkiye'ye hisse
verilmesi ile ilgili 14. maddesi, şöyle idi: "Her iki ülke
arasında ortak çıkarlar alanını genişletmek amacıyla, Irak hükümeti
işbu anlaşmanın yürürlüğe konulması gününden başlayarak 25 yıl süre
ile, aşağıda gösterilen gelirlerin yüzde 10'unu Türkiye'ye
ödeyecektir:
a) 14 Mart 1925 günlü ayrıcalık sözleşmesinin 10. maddesi
uyarınca "Turkish Petrolium" kumpanyasından,
b) Yukarıda anılan ayrıcalık sözleşmesinin 6. maddesi uyarınca
petrol ihraç edebilecek olan ortaklıklardan ya da kişilerden,
c) Sözkonusu ayrıcalık sözleşmesinin 33. maddesi uyarınca
kurulabilecek yan ortaklıklardan".
Türkiye'de senelerden buyana "Musul'un bize ait olduğu" yahut
"Musul petrolleri üzerinde hakkımızın bulunduğu" yolunda ortaya
atılan iddiaların temeli, Ankara Anlaşması'nın bu 14. maddesidir ve
anlaşma Türkiye'ye Musul petrolleri üzerinden daimî bir hak
vermemekte, petrol gelirinin sadece yüzde onunun 25 sene boyunca
Ankara'ya ödenmesi hükmünü getirmektedir.
Ama, anlaşmanın bu hükmü tam olarak yerine getirilemedi ve
uygulanmamasında Türkiye'nin de kabahati oldu: Ankara, ödemelerin
zamanında yapılıp yapılmadığını kontrol etmemişti.
CAHİT BEY ANLATIYOR
Türkiye'nin Irak'tan o zamanki para ile 100 milyon liralık bir
alacağının bulunduğu, 1952'de bütçe öncesi gelir tahminleri
yapıldığı sırada o senelerin genç bir maliyecisi olan Cahit Kayra
tarafından farkedildi.
Musul petrol gelirleri konusunda Türkiye'nin son görüşmecisi olan,
ilerki senelerin siyasetçisi, bakanı ve edebiyatçısı Cahit Kayra,
1995'in sonunda yayınladığı "1938 Kuşağı" isimli anılarında,
Bağdat'taki temaslarını ve yaşanan tuhaflıkları şöyle anlatır:
"Gelir tahminlerini hazırlarken birşey keşfettim. Bizim Irak
petrollerinden aldığımız pay birden iki katına çıkmıştı. İnceledik
ve böylece ilk kez Irak petrollerinden aldığımız payı öğrendik.
...Irak petrolleriyle ilgili dosyayı incelemek istedim. O
zamanki genel müdür Namık Yolga, öyle bir dosya olmadığını
söyledi.
...Elimizde sadece Resmi Gazete'de yayınlanmış bir protokol metni
vardı. Resmi Gazete'nin o nüshasını çantama koyup Bağdat'a
gittim.
O zamanki Bağdat Büyükelçimiz İsmet İnönü'nün sınıf arkadaşı,
Kurtuluş Savaşı'nın kahramanlarından ve daha sonra MAH örgütünü
kuran Rahmi Apak'tı.
Bağdat'a vardığımızın haftasında Apak'la o zamanın kudretli
başbakanı Nuri Said Paşa'yı ziyarete gittik. Rahmi Apak, Paşa'yla
Harbiye'den arkadaştı. Senli benli konuşuyorlardı.
PROTOKOL KAYBOLMUŞ
Iraklılar'ın bizden hem protokolü göstermelerini isteyeceklerini
bekliyor, hem korkuyordum.
Sonradan anlaşıldı ki, bizde Resmi Gazete'de yayınlanmış bir metin
vardı ama onlarda o da yoktu.
Biz 100 milyon lira istiyorduk. Nuri Said Paşa '50 milyon ödeyelim.
Sanayi Bakanı Nedim Paçacı'ya bu kadarını zorla kabul ettirebildim.
Başbakan olmama rağmen daha fazlasına gücüm yetmez' dedi.
Sonuçta 50 milyonu alıp dosyayı kapatmayı hükümetimize önerme
kararı aldık. Ama Ankara 100 milyonu almakta kararlıydı.
...1958'de Irak'ta kanlı bir devrim patladı, biz de alacağımızdan
tümüyle vazgeçtik, herkes rahat etti. İş böylece kapandıktan sonra
Dışişleri'nde 1932 protokolünün dosyaları bulundu ve arşive
kaldırıldı..."
"Musul petrollerindeki Türk hissesi" efsanesinin aslı işte
budur!