Türkiye Kürtleri partner olarak görmeli!
Abone olHDP Hakkari eski milletvekili Adil Zozani Suruç katliamını değerlendirdi.
NESRİN YILMAZ
İNTERNETHABER-ANKARA
Suruç katliamının okumasının yapılmadığını
söyleyen Zozani, katliamın siyasi mesajlar üzerine kurgulandığını
söyledi.
Siyasetteki belirsizliğin sokağa kaos olarak yansıdığını ifade eden
Zozani, Türkiye'nin tarihi fırsatı değerlendiremediğini
belirtti.
Türkiye'nin Kürtlere karşı tutum almaktan vazgeçmesi gerektiğini
söyleyen Adil Zozani, "Türkiye’nin Kürtlere karşı basiret tutulması
devam ederse yarın için aynı şeyi söylemek mümkün görülmeyebilir."
dedi.
"Türkiye’yi yönetenlerin kendilerini gözden geçirme zamanıdır.
Kürtleri tehdit olarak değil, geleceği birlikte inşa edecekleri
partner olarak görmesi gerekmektedir." okuması yapan Zozani, istifa
isteyerek acıları hafifletemeyeceğimizi ifade etti.
KAÇ VEKİL DAHA ÇIKARABİLİRİZ
HESABI
Suruç katliamının siyasi okumasını yapamadığımızı düşünüyorum. Bu
katliam planlanmış ve siyasi mesajlar üzere kurgulanmıştır. 7
Haziran seçimlerinden sonra oluşan siyaset iklimi farklılıkların
birlikte yönetime katılımını düşünenleri umutlandırdı. Ancak,
uzlaşma yerine iktidar muhalefet herkes olası erken seçimlerde
‘kaç vekil daha çıkarabiliriz’ hesabını yapmaya
başladı.
SİYASETTEKİ BELİRSİZLİK SOKAĞA KAOS OLARAK
YANSIYOR
Siyasetteki belirsizlik sokağa kaos olarak yansıyor. Suruç katliamı
bu kaosu derinleştirme hamlesidir. Uzun süredir, Suriye’deki kaosun
Türkiye’ye transferini söyler dururuz. Devleti yönetenler bu konuda
hiçbir uyarıya kulak asmadı. Muktediriz hesabıyla hareket ettiler.
Şimdi de telaşla ne yapacaklarını sorguluyorlar.
TÜRKİYE FIRSATI
DEĞERLENDİREMEDİ
Ortadoğu’daki kaos Türkiye açısından ciddi bir risk içerdiği gibi
önemli de bir fırsat sunuyor. Feraset sahibi bir yönetim
Türkiye’nin önüne gelen bu fırsatı değerlendirirdi. Maalesef mevcut
hükümetin nitelikleri taşımadığını görüyoruz. Kürt siyasetinin
çözüm konsepti ve Türkiye’ye yönelik ortak yaşam paradigması
Türkiye’ye karşı tehdit olarak okunduğu için sayın Öcalan ile
yapılan çözüm görüşmeleri hükümet açısından taktik hamle düzeyinde
kaldı.
KÜRTLERE KARŞI BASİRET TUTULMASI DEVAM
EDERSE
Bugün bu uyarıyı yeniden yapmak Türkiye’nin geleceğinden kaygı
duyan her siyasetçi için tarihsel bir görevdir. Türkiye, Kürt
halkının Ortadoğu’daki kazanımlarını tehdit olarak görmekten
vazgeçmelidir. Dört parça Kürdistan’da yaşayan Kürtlerin yönü
Türkiye’ye dönüktür. Bugün Rojava, Güney ve Doğu Kürdistan
parçalarında yaşayan Kürtlere ‘ortak yaşamı kiminle tercih
edersiniz’ diye sorulsa; cevabın Türkiye olacağını tahmin
ediyorum. Bunca olumsuzluğa rağmen bugün için tercihin böyle
olacağını öngörebiliyorum. Ancak Türkiye’nin Kürtlere karşı basiret
tutulması devam ederse yarın için aynı şeyi söylemek mümkün
görülmeyebilir.
SURUÇ KATLİAMI DORUK
NOKTASIDIR
Türkiye’de tablo bu şekilde okunamıyorsa sorumlusu siyasettir. 13
yıllık iktidarında Ak Parti’nin Ortadoğu okumasının yanlış olduğunu
herkes görüyor artık. Türkiye Esed’e karşı birilerini kullanmayı
tercih etti. Ancak, Esed aynı mekanizmayı Türkiye’ye karşı
kullanabileceğini gösterdi. DAİŞ çetelerinin Esed rejimine karşı
tek bir eylemi söz konusu değil iken, Irak’ta ve Suriye’de Kürtlere
yönelik katliamlarını Türkiye analiz edemedi. DAİŞ’in asıl hedefi
Kürt Siyasetinin sayın Öcalan’ın rehberliğinde geliştirdiği ortak
yaşam paradigmasıdır. DAİŞ’in Demokratik Çözüm ve Barış siyasetini
boşa çıkarmak üzere geliştirdiği hamlelerin doruk noktası Suruç
katliamıdır.
TÜRKİYE KÜRTLERİ PARTNER OLARAK
GÖRMELİ
Şimdi Türkiye’yi yönetenlerin kendilerini gözden geçirme zamanıdır.
Kürtleri tehdit olarak değil, geleceği birlikte inşa edecekleri
partner olarak görmesi gerekmektedir. Siyaset de buna göre
kendisini gözden geçirmelidir.
MUHALEFETİN DE GÜNAHI
VAR
İktidarda bulunanların bu işte günahı varda muhalefetin yok mu?
Elbette ki vardır. Muhalefet statüko havuzunda yüzerek iktidar
değişimini devrim olarak görmekten vazgeçmelidir. Slogan siyasetini
terk etmeli, çözüme dair sözünü söylemelidir. Gördük ki Ak
Parti’nin tek başına iktidar olamaması muhalefet açısından devrim
niteliği taşımıyor.
İSTİFA İSTEYEREK ACIYI
HAFİFLETEMEYİZ
Mevcut koşullarda iktidar değişse de sorunlar değişmeyecektir.
Çünkü sorun üreten bir sistemi var Türkiye’nin. Valinin, emniyet
müdürünün istifasını isteyerek Suruç katliamının acısını
hafifletemeyiz. Bir daha benzer olayların vuku bulmasının önüne
geçemeyiz.
KİMİN ELİ KİMİN
CEBİNDE?
Türkiye’de güvenlik mekanizmasının sistemsel yapısı zaaflıdır.
Emniyetteki esnek hiyerarşik yapıda kimin kimden talimat aldığını
sorgulatamıyor. Örneğin, Kobani sınır hattında talimatlarını Genel
Kurmay Başkanlığı’ndan alan askeri birlikler var. Bunun yanı sıra
talimatlarını Özel Kuvveler Komutanlığı’ndan alan birlikler ve
ayrıca Emniyet Genel Müdürlüğünden talimat alan polisler mevcut.
Olası bir ihmali kime yükleyeceğiz. Sorumlusu kim? Her kes aynı
şeyi söyleyecek: İktidarda bulunan hükümet. Olağan koşullarda
olması gereken bu. Ancak, operasyon yetkisi bulunan MİT’i ve
Cumhurbaşkanı’nın örtülü ödenekle yapabilecekleri de hesaba
katıldığında, kimin eli kimin cebinde sorunsalıyla karşı karşıya
kalıyoruz. Şimdi valinin veya emniyet müdürünün görevden alınmasını
talep etmenin bir anlam içermediğini anladık mı?