Türkiye Kürtleri ile Irak Kürtleri arasındaki büyük fark!
Abone olHabertürk gazetesi yazarı Muhsin Kızılkaya, bugünkü köşesinden Türkiyeli Kürtler ile Iraklı Kürtler arasındaki farkları yazdı. Kızılkaya, Türkiye'yi 'Kürtlerin cehennemi' olarak tanımlayan HDP'lilere ağır dille yanıt verdi.
Habertürk'ün Kürt kökenli yazarı Muhsin Kızılkaya,
"Türkiye'nin farkı" başlıklı bugünkü yazısında
Erbil'de yaşadığı bir olaydan yola çıkarak Türkiye'deki Kürt
sorununun temellerini analiz etti.
"Recep Tayyip Erdoğan iktidara gelinceye kadar Kürtler bu ülkede evet her şey olabiliyorlardı. Cumhurbaşkanı, başbakan, milletvekili olabiliyor, bir tek Kürt olamıyorlardı. AK Parti iktidarıyla birlikte Kürtler artık bu ülkede “Kürt de olabiliyorlar”, kendi kimlikleriyle bu ülkenin Cumhurbaşkanlığı’na aday bile olabiliyorlar" diyen Kızılkaya, Kürtlerin Meclis kurulur kurulmaz 'Türkiyeli' olduklarının altını çizdi ve ekledi:
"Siz bakmayın bazı avanakların aradan 90 yıl geçtikten sonra “Türkiyeli” olma arayışına çıkmalarına, arayan belasını da Mevla’sını da bulur demişler."
Kızılkaya'nın yazısının detayları şöyle:
"Birkaç ay önce Erbil’de bir lokantada, bölgesel Kürt yönetimi hükümetinden bir grup bakan, bürokrat ve aydınla hem yemek yiyor, hem de sohbet ediyorduk.
Biz Türkiyeliler masada çoğunluktaydık; aramızdaki Diyarbakır Valisi ve birkaç devlet yetkilisini saymazsak hemen hemen hepimiz Kürtçe biliyorduk.
Fakat kendi aramızda Türkçe konuşuyorduk.
Bu durum orada bulunan Irak Kürt’ü bir aydının dikkatini çekti. Hepimizin çok rahat Türkçe konuşması biraz tuhafına gitmiş olacak ki, döndü bana dedi ki:
“Çok ilginç, hepiniz ne güzel birbirinizle Türkçe konuşuyorsunuz. Ama mesela biz Irak Kürtleri hiçbir zaman birbirimizle Arapça konuşmayız. Çünkü biz sizin Türkçe bildiğiniz gibi Arapça bilmeyiz.”
O sırada çok uzun bir süreden beri üzerinde düşündüğüm bir mesele kafamda berraklaşmaya başladı. Iraklı Kürt doğru söylüyordu. Çünkü Irak’ta yaşayan Kürtler, tarih boyunca hiçbir zaman “Iraklı olmamış”, hep “Iraklı sayılmışlar”dı. O yüzden de Irak’ta Araplarla Kürtler kaynaşmamış, iç içe geçmemiş, ekonomik ilişki kurmamış, kültürel alışveriş yapmamış, örneğin kız alıp vermemişlerdi.
Kürtler kendi dağlarında, Araplar kendi çöllerinde yaşamıştı.
Irak’ta Arap Arap, Kürt Kürt’tü.
***
Oysa Türkiye’de öyle miydi?
Türkiye’de Kürtler tarih boyunca “Türkiyeli sayılmadılar”, Cumhuriyet ilan edilmeden önce, 1920 Meclis’i kurulur kurulmaz “Türkiyeli” oldular. (Siz bakmayın bazı avanakların aradan 90 yıl geçtikten sonra “Türkiyeli” olma arayışına çıkmalarına, arayan belasını da Mevla’sını da bulur demişler.)
Bugün dört devletin milli sınırları içine dağılmış olan Kürtlere bakarsak eğer -birkaç yıldan beri bir federal sistemde yaşayan Irak Kürtlerini saymazsak-, İran ve Suriye’ye göre Türkiye, Kürtlerin cennetidir.
***
Çünkü Türkiye, Türklerle Kürtlerin ve üzerinde yaşayan diğer halkların ortak vatanı, Türkiye Cumhuriyeti devleti de ortak devletleridir. Cumhuriyet’in kuruluşundan AK Parti iktidarına kadar uğradıkları onca zulme rağmen, Kürtler hiçbir zaman kendilerini bu devletten ayrı düşünmediler. Devletin zulmünü kabullenmedikleri zaman da, ondan ayrılıp ayrı bir devlet kurmanın peşine düşmediler.
Recep Tayyip Erdoğan iktidara gelinceye kadar Kürtler bu ülkede evet her şey olabiliyorlardı. Cumhurbaşkanı, başbakan, milletvekili olabiliyor, bir tek Kürt olamıyorlardı. AK Parti iktidarıyla birlikte Kürtler artık bu ülkede “Kürt de olabiliyorlar”, kendi kimlikleriyle bu ülkenin Cumhurbaşkanlığı’na aday bile olabiliyorlar.
(1980’in bahar aylarında Meclis’te başlayan Cumhurbaşkanlığı seçimi sırasında bağımsız Mardin Milletvekili Nurettin Yılmaz adaylığını koydu. Aynı yılın 12 Eylül’ünde askeri darbe oldu. Akabinde Nurettin Yılmaz tutuklandı ve Diyarbakır Cezaevi’ne konuldu. Cezaevinde kaldığı süre boyunca işkenceye, “Getirin hele şu Cumhurbaşkanı’nı” diyerek götürüldü ve her defasında “Lan, Kürt’ten Cumhurbaşkanı olur mu?” diyerek işkence ettiler.)
Oysa şimdi öyle mi?
En son cumhurbaşkanlığı seçiminde Selahattin Demirtaş’ın adaylığını getirin aklınıza.
Demirtaş en rijit, en radikal kimlik siyasetiyle ortaya çıkmış bir siyasetçidir ve bu kimliğini gizlemiyor. Yani herhangi bir Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olarak değil, belediye başkanı adayları bile Kandil tarafından belirlenen bir siyasi partinin genel başkanı olarak katıldı Cumhurbaşkanlığı seçimlerine ve neredeyse yüzde 10’a yakın oy aldı.
***
Şimdi o ve arkadaşları Türkiye’yi “Kürtlerin cehennemi” olarak anlatıyor ya Türkiye’nin düşmanlarına, sormak lazım kendilerine.
Şimdi, kendi deyimleriyle “Amerikan emperyalizmi”nin “gönüllü piyadeleri”olarak en ön saflarda tek bir Kürt’ün bile yaşamadığı Rakka’yı “düşman işgalinden” kurtarmaya giden Suriye’deki yandaşlarının lideri Salih Müslim şöyle geniş bir zamanda Esad’ın karşısında Cumhurbaşkanlığı’na aday olabilir miydi?
Veya, canları sıkıldığında muhalif Kürtleri yargılamadan ortadan kaldıran İran’da kendi kimliğini ifşa etmiş, İran rejimini silahlı mücadeleyle yıkıp yerine sosyalist bir rejim kurmak isteyen radikal bir Kürt çıkıp İran İslam Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanlığı’na aday olsa ve seçim stratejisini de İran düşmanlığı üzerine kursa, İran devleti kendisini bağrına mı basar, yoksa sorgusuz sualsiz bir vince mi asardı?
***
Cevap verirken eliniz vicdanınızda olsun ama.