Türkiye, Kürtlere yaklaşmayı bilmiyor
Abone olKatar'ın başkenti Doha'da düzenlenen Al Jazeraa Forum'a Türkiyeden Gültan Kışanak, Faruk Loğoğlu gibi isimler katıldı.
Katar'ın başkenti
Doha'da düzenlenen Al Jazeera Forum'un Türkiye konulu bölümünde
konuşan Diyarbakır Belediye Başkanı Gültan Kışanak, Türkiye'nin
Suriye Kürtlerine yaklaşımının çözüm sürecini en çok zorlayan nokta
olduğunu söyledi.
Al Jazeera Türk Haber Direktörü Gürkan Zengin'in
moderatörlüğünü yaptığı oturuma Faruk Loğoğlu, Gültan Kışanak ve
bir çok üniversitenin akademisyenleri katıldı.
Moderatör Zengin'in, "Barış süreci konusunda iyimser
misiniz?" şeklindeki bir soruya Gültan Kışanak şu yanıtı
verdi;
"Bu iyimser ya da kötümser olma konusu değil. Bu bir
realitedir. Bir gerçekliktir. Kürtlerin gelinen noktadan daha geri
bir noktayı kabul etmeyeceği çok açık. Türkiye'nin bölgedeki
pozisyonu, AB ile ilişkileri Kürt sorununda bir çözüm üretmesi
gerektiğini gösteriyor. İyimserlikten çok çözüme mecburuz demek
istiyorum. Bunun için imkanlar var. Sadece bir sorunumuz var. Uzun
süre iktidar var. Eğer Türkiye'de iktidar ilelebet
değişmeyecek, bazı gruplar ömür boyu muhalefette kalacak olursa bu
bir sıkıntı olur. Türkiye de ana muhalefet de sorunları
çözmeye pek yanaşmıyor. Sosyal Demokrat bir parti olmasına rağmen
statükocu bir parti gibi gözüküyor.
Bunun bölgeye yansıması şu: Türkiye'nin
Suriye politikası. AKP Öcalan'la görüşmüyor. Suriye konusunda
Kürtleri bir türlü çözüme dahil etmiyor. Kürtler, Türkiye'nin
Suriye siyasetinde asla bir yer edinemediler. Tam tersine Kürt
karşıtı bir politika vardı. Çatışmalar durdu. Ama
Diyarbakır'da Van'da Rojava'dan gelen Kürt gençlerini toprağa
veriyoruz. Bunun ne kadar önemli olduğunu AKP idrak
etmelidir. Çözüm sürecini zorlayan noktalar var. Birincisi
Rojava. Kürtlerin sayıca az olması nedeniyle ömür boyu muhalefette
kalacağı gerçeği ve buradan hareketle Kürtlerin yönetime katılma
isteğinin yerel yönetimlerle hayata geçirilmesi. Bence
Türkiye çözüme hazır."
"KÜRTLER, SINIRSIZ SİYASET
İSTİYOR"
Diyarbakır Belediye Başkanı Gültan Kışanak 'Kürtler
ne istiyor?' sorusuna ise, "Kürtler artık yeni
sınırlar çizmek, sınırlar üzerinden siyaset yapmanın çok anlamlı
olmadığının farkındalar. Sınırsız siyaset yapıp gönüllü birlikte
yaşamın yanındalar. Kürtler birlikte yaşadığı diğer halklarla iyi
ilişkiler kurmaya gayret ediyorlar" yanıtını
verdi.
Moderatör Gürkan Zengin bu noktada, CHP Genel Başkan
Yardımcısı Loğoğlu'na "Bana her yerde sorulan bir soru var.
Bu 12 yıldır AKP hükümetinin izlediği politika devletin politikası
mı yoksa AKP'nin politikası mı? Yani iktidar değişirse bu politika
değişir mi?" diye sordu.
Loğoğlu ise buna "Ciddi oranda değişiklikler olacaktır. Bizim
vurgulayacağımız şey demokrasinin üstünlüğünün tüm ülkelerde
savunulması olacaktır. Örneğin AK Parti'nin son yıllarda yaptığı
şey şu: Arap ülkeleri arasındaki ve içindeki uzlaşmazlıklarda taraf
tuttu" yanıtını verdi.
"EŞİT MESAFEDE
DURURUZ"
Loğoğlu Zengin'in, "Suriye politikasında rejim ve
muhalifler arasındaki çatışmada siz tarafsız oluruz mu
diyorsunuz" sorusuna da "Eşit mesafede dururuz.
Türkiye'deki amaç barışçı yollarla müzakerelerle bu sorunun
çözülmesi olur. Taraflardan birine silah vererek diğer tarafın
altını oymak olmaz" diye karşılık verdi.
TÜRKİYE'NİN BÖLGEDEKİ
KONUMU
Forumda Yıldız Teknik Üniversitesi Uluslararası İlişkiler
Bölümü Başkanı Nurşin Ateşoğlu Güney ilk konuşmayı
yaptı.
Güney, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun mimarı olduğu
'Komşularla Sıfır Politikası'nın çok eleştirildiğini belirtirken,
bundan sonrası için de "Ülkenin rasyonel çıkarlarından çok moral ve
ahlaki değerler masada olacaktır. Hükümet 10 yıldır iş başında, bu
dönemde yeni araçlar kullanıyor" dedi.
Türkiye'nin "Ekonomi, kamu diplomasisi, yumuşak güç
kullandığını" belirten Güney, "Mevcut durumda
belirsizlikler var etrafımızda. Bazı işbirliği alanları söz konusu
bazı ülkelerle. Harcanacak gayretler Türkiye'nin etrafındaki
sorunların minimize edilmesiyle ilgilidir. Türkiye etrafındaki
komşulara da bakacaktır. Kendi hassasiyetlerine de
bakacaktır." öngörüsünde bulundu.
"ARTIK SORUNLARIN MUHATABI SİVİL
SİYASET"
SETA Vakfı'nın Siyaset Araştırmaları Direktörü Hatem
Ete ise, Türkiye'de sivil siyasetin 2010'daki anayasa
referandumundan sonra sorunların gerçek muhatabı olduğu görüşünü
dile getirdi. Ete, "Bugünün Türkiyesine baktığımızda eski siyasal
sistemin üzerine bina edildiği homojen toplum yapısı gündemde yok.
Varlığını eski sistemle eşleştiren birçok toplumsal kesim var. Bu
değişiklikler bu kesimleri rahatsız ediyor" dedi.
Ete, siyasetteki dağılımda 'dengesizlik' olduğunu
vurgularken, şöyle konuştu:
"Türkiye'de 2009 seçimlerden beri dengeli bir siyasetimiz
yok. İktidarın yüzde 50'ye yakın aldığı oy var. Üç büyük partinin
yüzde 45 oyu var. Bu kurumsal siyaset tarafından temsil
edilmediğini düşünen gerilim hatları çıkarıyor. Gezi'deki olaylar
siyasette temsil edilmediğini düşünenlerin sokağa çıkmasıydı. 17
Aralık'ta yargısal darbe teşebbüsüydü. En nihayetinde Türkiye,
siyasal ve toplumsal gerilimler sürse de iyimser bir hat üzerinde
uzlaşmış halde. Türkiye'de sorunlar siyasi sivil iktidar tarafından
çözülecek. "
"MISIR TAVRI KÖRFEZ'İ RAHATSIZ
ETTİ"
Ürdün Yermuk Üniversitesi'nden Muhammad Jaber
Thagli ise Türkiye'nin Mısır'daki darbe sonrası
tutumunu değiştirmediğini ve bunun Suudi Arabistan ve Birleşik Arap
Emirlikleri gibi monarşileri rahatsız ettiğini savundu. Bu
ülkelerin Suriye konusunda Türkiye'yle yakınlaşma konusunda
tereddütler yaşadığını söyledi.
Thagli, Türkiye'nin enerji ve ticaret alanında Irak'la
ilişkilerini geliştirdiğine dikkat çekerken, "Son dönemde Türkiye
Irak ile ilişkilerini düzeltmeye çalıştı. Ticari ilişkilerin
geliştiğini görüyoruz. Enerji konusunda yüzde 50 oranında enerji
ihtiyacını İran'dan karşılıyor. Bu eksikliği yine Irak'tan
tamamlamaya çalıştığını görüyoruz" dedi:
Türkiye eskiden Batı ile İran arasında arabulucu rolü
oynuyordu. İran ile ABD arasındaki yakınlaşmanın bu rolü ortadan
kaldırdığını görüyoruz. Türkiye daha çok pratik ve esnek bir dış
politika izlemeye çalışırken bölgedeki siyasi projelerle ilgili
aktif rolünü sürdürüyor. İran ve Körfez konusunda etkinliğini
sürdürmeye çalışacaktır. İran'ın yükselişi karşısında dinamik bir
politika yaptıklarını görüyoruz.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Faruk Loğoğlu da Türkiye'de
muhalefet partisi üyesi olduğunu vurgularken, "Türkiye'de
basın özgürlüğü, toplanma özgürlüğü, hukukun üstünlüğü konusunda
sorunlar yaşanıyor. Türkiye'de demokrasi ne kadar güçlü olursa
bunun bölgedeki etkileri de o kadar güçlü olacaktır."
dedi.
Loğoğlu, "Türkiye Soğuk Savaş döneminde yapıcı rol
oynamaktaydı. Bu son 1 yılda değişti. İsrail ile ilişkiler
Türkiye'yi Ortadoğu barış sürecinin dışında bırakmıştır. Bu
stratejik bir zarardır" yorumunu yaptı.
TÜRKİYE'DE DEMOKRASİ
"Türkiye'de ne oluyor, demokrasi kötüye mi
gidiyor?" sorusunu ise katılımcılardan Hatem Ete
yanıtladı. "Bu soyut bir soru, bunu somutlaştırmak
lazım" diyen Ete şunları söyledi:
"Devlet ve hükümet ayrımı demokratik sistemde olur mu?
Yıllarca Türkiye'de devlet ve hükümet ayrımı vardı. Hükümetler
değişir ama devletin asıl sahibi vardı. Askerin siyaset üzerindeki
etkisi azaldıysa Türkiye'deki etkisi azaldıysa demokrasi
gelişmiştir demektir. Yargının siyaset üzerindeki etkisi üzerinden
de test edebiliriz. Siyasi partilere bakalım. Türkiye'de son 10
yılda kaç siyasi parti kapatıldı. 10 yıl önceki Türkiye'de 20'nin
üzerinde siyasi parti kapatıldı. Politika yapma hakkı üzerinden de
Türkiye geçmişle kıyaslanmayacak kadar gelişmiş
durumda."
"DEĞERLİ YALNIZLIK"
Yıldız Teknik Üniversitesi'nden Nurşin Ateşoğlu
Güney'e Türkiye'nin Suriye krizindeki tutumuyla ilgili
olarak Türkiye'nin 'Değerli yalnızlık' olarak nitelendirdiği
politikayı sürdürüp sürdürmeyeceği soruldu.
Güney şu yanıtı verdi:
"Arap Baharı'nın çıkmasıyla Türkiye bir seçim yapmak zorunda
kaldı. 'Arap halkında demokratik haklar arayan insanların yanında
duracağız' dedi. Suriye'yi düşünecek olursak; Türkiye konumunu çok
net belirledi. Başlangıçta yalnız da değildi. Büyük bir koalisyon
vardı. Avrupa-Atlantik eksenindeki ve Arap Birliği üyeleriyle
birlikte hareket etti. Yalnız olup olmadığı çok tartışılır. Bu
topluluk ikiye bölündü. Bunun ağır bedelleri olduğunu gördüler.
Türkiye 900 km sınırı olan bir ülke. Bu ülkeyle ilgili sorunlara
karşı kendini koruyamadı. Türkiye'nin mültecilere kapılarını açmak
gibi bir geleneği var. Türkiye yalnız değil. Prensipteki ahlaki
değerleri savunmaya devam edecektir. Ama bazı yeniden
değerlendirmeler gerekecektir."