Türkiye işkenceleri unutmadı!
Abone olMahkumların ağızlarına pisleyip, joplarla penislerine vurdular. Tuvalet yaptıkları taslarla su içtiler. İşte utandıran anlar;
Ergenekon sanıkları, terör örgütü kurarak “Türkiye
Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs” etmekten
yargılanıyor. Emekli paşaların da aralarında bulunduğu sanıklarda
darbe girişiminde bulunduklarına dair çok sayıda belge ve hazırlık
planları ele geçirilmişti.
Ergenekon zanlıları, bugünkü cezaevi koşullarının yaşam için
elverişli olmadığını iddia ederek şikayetçi oluyor. Hatta, sağlık
durumunun bozulma “ihtimalini” gerekçe göstererek tahliye talebinde
bulunanlar bile oldu. 13 bin 500 kişilik hain listesi hazırlayan ve
iktidarı ele geçirdiklerinde bu kişileri idam etme planları yapan
isimlerin de aralarında bulunduğu zanlılar en ufak bir şikayette
soluğu tam teşekküllü hastanelerde alıyor. Bu tutum,
“Ergenekoncular hedeflerine ulaşsaydı nasıl bir tablo
ortaya çıkacaktı?” sorusunu akla getiriyor.
Ergenekon sanıklarının amacına ulaşması durumda Türkiye’yi nasıl
bir sonucun beklediğini, gözaltında veya hapishanelerde neler
yaşanabileceğini önceki darbe dönemlerinin tanıklarına sorduk.
Onlardan biri, 300 kişinin kuşkulu bir şekilde,
171 kişinin ise işkenceden öldüğünün belgelendiği
12 Eylül 1980 darbesinden sonra cezaevi doktoru olarak görev yapmış
Dr. Levent Burak Yıldız. 12 Eylül döneminde mahkumlara insan
muamelesi yapmak bir yana işkence gören mahkumlara bile rapor
hazırlanmadığını söyleyen Dr. Yıldız şunları anlatıyor:
“İşkencede tendonu kopan mahkuma bile sağlam raporu verin
deniyordu. Bir sistem yoktu. Sağlık açısından aksaklıklar
yaşanıyordu. Darp edilen mahkumu normal görmemiz isteniyordu.
İstediklerini yapmayınca, bir doktor gibi davranmaya çalıştığım
için de başıma gelmeyen kalmadı.”
Levent Burak Yıldız’ın görev yaptığı yerlerden birisi de Antakya
Cezaevi. Dr. Yıldız, yaklaşık bin 200 tutuklunun bulunduğu
cezaevinde işkence görüp yaralanan hükümlüleri tedavi etmek
istediğinde siyasi tutuklulara kuryelik yapmakla suçlanmış.
Devletin görevli bir memuru olmasına rağmen cezaevi müdürünün
emriyle gardiyanlar tarafından çırılçıplak soyulup hücreye
kapatılır. Hapishanelerde mahkumlara kötü muamele dışında yolsuzluk
yapıldığını da söyleyen Dr. Yıldız, “Mahkumlar için ayrılan ilaç
parası ile gece Harbiye’de yemek yeniliyordu.” diyor.
O yıllarda cezaevlerinin anlamsızca tutuklanan, hiçbir suçu yokken
aylarca, yıllarca cezaevlerinde yatan insanlarla dolu olduğunu
kaydeden Dr. Yıldız şunları dile getiriyor: “Mahkumlar hücre
blokunun sözde avlusunda, çıplak ayakla yan yana dizilerek ve
elleri ile gözleri bağlandıktan sonra arkalarından sopalarla
vurularak zorla yürütülüyordu. Mahkumlar yürüyemiyordu. Dursalar
sırtlarına, bacaklarına vuruluyordu. Sonuç mu; parça parça olmuş
ayak tabanlarıyla bana getiriliyorlardı.”
“Tuvalet yaptığımız kapları temizleyip su içmek
zorundaydık”
Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınıp tutuksuz
yargılanmak üzere serbest bırakılan sanıkların neredeyse tamamı
gözaltındayken gördükleri güzel ve medeni muameleden dolayı polise
ve adli personele teşekkür etme ihtiyacı duydu. Ancak buna rağmen
bazı çevreler yaşananları 12 Mart’ın meşhur işkencehanesi “Ziverbey
Köşkü” ile bile kıyasladı. Oysaki darbe dönemlerinin gerçek
tanıklarına göre yaşananlar çok farklıydı.
17 yaşında işkence gördü: 12 Eylül ihtilalindeki
tutukluların yaşadıkları korku filmlerine bile ağır gelecek
türdendi. 1980 darbesinden sonra tutuklandığında henüz 17 yaşında
olan Salih Sezgin, Diyarbakır Cezaevi’nde
yaşadıklarını bakın nasıl anlatıyor: “Okumam yazmam yoktu. Daha 17
yaşındaydım. Bir sabah dediler darbe olmuş. Darbenin ne olduğunu
tam bilmiyordum. Hapse atıldım. Yaşım küçük olmasına rağmen
yargılandım. Gördüğümüz işkence anlatılır gibi değil.
İnsanın midesini kaldıran anlar: 40 kişi
çırılçıplak küçücük bir hücreye sokuluyorduk. Avluda lağıma
batırılıp saatlerce bekletiliyorduk. Üzerimizdeki koku günlerce
gitmezdi. Bizi çırılçıplak koğuşun önünde toplarlardı. Erkeklik
organlarına coplarla vururlardı. Cop yemeyen kalmamıştır.
Tuvaletimizi yaptığımız kapları temizleyip içinden su içmek zorunda
kalıyorduk. Bir gün çürük dişim çok ağrımıştı. Çektirmek için
doktora gittim. Sağlam dişi çekti, çürüğü bıraktı. Sonra gelip
‘Demek dişini çektirmek istiyorsun ha’ deyip dövdüler. Birbirine
zorla tecavüz ettiriliyordu mahkumlar, herkesin gözü önünde.
Mahkumlara zorla birbirlerinin ağzına işetiliyordu. Ya da görevli
askerler yapıyordu bu işi.”
Melik Duvaklı/ Zaman-Pazar