Türkiye IŞİD'e karşı savaşmayacak çünkü...
Abone olVatan gazetesi yazarı Ruşen Çakır, Türkiye'nin IŞİD'e karşı oluşturulan koalisyonda yer almama nedenini 6 maddede özetledi.
İNTERNETHABER.COM
Vatan yazarı Ruşen Çakır, Türkiye'nin IŞİD'e karşı oluşturulacak
koalisyonda yer almama nedenleri 6 maddede anlattı.
Türkiye'nin koalisyonda yer almama nedenlerinin başında rehineler
ve terörün ülkeye taşınması endişesi var.
Ruşen Çakır'ın 'Hükümetin (IŞ)İD tereddüdünün 6 nedeni' başlıklı
yazısı şöyle:
ANKARA TEREDDÜTLÜ
ÇÜNKÜ...
Yıllar boyunca, başta NATO’da birlikte yer aldığı Batılı ülkeler
olmak üzere uluslararası topluluğa sürekli olarak "terörizme karşı
ortak mücadele" çağrısı yapan Türkiye, hemen yanıbaşında ABD
tarafından oluşturulan, (IŞ)İD terörüne karşı koalisyonda yer
almıyor. Üstelik söz konusu koalisyonda açık ya da örtülü bir
şekilde PKK ile bağlantılı silahlı örgütlerin yer alacağı
anlaşılıyor.
Peki, Ankara neden tereddütlü? Bunun başlıca 6 nedeni olduğunu
söyleyebiliriz:
1) 49 rehine
Tabii ki öncelik (IŞ)İD’in Musul Başkonsolosluğu’nu basıp 49 kişiyi
rehin almış olması. Bu hamlesiyle Türkiye’yi Irak ve hatta
Suriye’den büyük ölçüde uzak tutmayı başaran (IŞ)İD böylece
stratejik açıdan yabana atılmaması gerektiğini kanıtladı. Ankara
ise rehine sorununa, bunu haberleştirmeyi medyaya yasaklamak
dışında, herhangi bir çözüm getirebilmiş değil.
2) Terörün Türkiye’ye taşınması
Hâlâ cumhuriyet tarihinin en büyük terör saldırısı olan Reyhanlı
olayının aslı net olarak anlaşılabilmiş değil. İster arkasında Esad
rejimi, isterse radikal İslamcı gruplardan herhangi biri bulunsun,
bu saldırı bölgesel krizlere doğrudan müdahil olmanın bedelinin çok
ağır olduğunu göstermişti. Eğer Türkiye açık bir şekilde (IŞ)İD’e
karşı koalisyonda yer alırsa sadece rehinelerin değil tüm
vatandaşların can güvenliği tehlike altına girebilir. Bu çok da zor
olmayacaktır çünkü (IŞ)İD ve benzeri yapılar bir süredir transit
olarak kullandıkları Türkiye’yi çok iyi tanıyorlar ve iyice
yerleşmiş durumdalar. Öte yandan yabancı medyanın her gün yeni
örneklerini ifşa ettiği gibi, ülkemizden çok sayıda insan Irak ve
Suriye’ye savaşmaya gidiyor.
3) Esad rejiminin ayakta
kalması
Her ne kadar ABD Başkanı Obama, Baas rejimiyle işbirliğine
gitmeyeceklerini kati olarak açıkladıysa da, (IŞ)İD’e karşı
mücadelenin Suriye’de de sürdürülecek olması doğal olarak Başşar
Esad’ın elini güçlendirecektir. Bu da, rejimin yıkılmasına aşırı
ölçüde angaje olmuş, bu uğurda çok büyük faturalar (yüzbinlerce
mülteci ve bunların doğurduğu sorunlar, topraklarına taşınan
terör...) ödemiş olan AKP hükümetini derin bir hayal kırıklığına
sevk ediyor.
4) Bölge liderliğine
veda
Aslında Türkiye’nin, (IŞ)İD’in Irak ve Suriye’de etkili olduğu
bugünkü durumdan memnun olduğu söylenemez. Ancak (IŞ)İD’in
tasfiyesi halinde bölgedeki güçler dengesinin iyice Ankara’nın
aleyhine değişeceği açıktır. Bu da, dün Habertürk’te Soli Özel’in
yazdığı gibi, "Arap baharı" ile birlikte güçlenmiş olan, ama Mısır
darbesiyle ciddi darbe alan bölge lideri olma motivasyonunun sonu
anlamına gelebilir.
5) PKK’nın bölgesel güce
dönüşmesi
Bu konuda çok yazmış olduğum için detayları tekrarlamak istemiyorum
fakat PKK çizgisindeki YPG’nin Suriye’de büyük ölçüde tek başına,
HPG’nin de Irak’ta peşmeregelerle birlikte (IŞ)İD’e karşı savaşta
fazlasıyla öne çıkması Ankara’yı rahatsız ediyor. Zaten
hatırlanacaktır, AKP hükümetine yönelik olarak Suriye’deki radikal
İslamcı gruplara destek verdiği iddiaları da genel olarak, bu yolla
Suriye’de Abdullah Öcalan çizgisindeki PYD’nin önünü kesme
arayışıyla gerekçelendirilmişti. Ancak şunu unutmamakta yarar var:
Eğer PYD ve onun silahlı kolları Ankara’ya rağmen bu savaşı
yürütmeselerdi Türkiye’nin Suriye sınırının çok büyük bir kısmı
(IŞ)İD ve Nusra Cephesi gibi radikal gruplar tarafından kontrol
ediliyor olacaktı.
6) Obama planının
zayıflığı
Obama’nın açıkladığı (IŞ)İD ile mücadele planının bir dizi eksiği,
yanlışı vb. var ve bunlar AKP hükümetinin sözcüleri tarafından
haklı olarak eleştiriliyor. Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz:
Obama’nın umduğu gibi 3 yılda bu iş tamamlanmayabilir. Tamamlanması
da sorununun mutlak olarak çözüldüğü anlamına gelmeyecektir. Çünkü
(IŞ)İD ve benzeri yapılara zemin hazırlayan sorunların kalıcı bir
şekilde çözümü için ciddi adımlar atılmaması halinde kısa süre
içerisinde yepyeni örgütler, muhtemelen daha güçlü ve daha
korkutucu bir şekilde vücut bulacaktır.
Ancak şunu da unutmamak gerekiyor: Ankara’nın, kendisini son derece
yakından ilgilendiren kritik bir sorunu çözmeyi amaçlayan, nerdeyse
önde gelen tüm müttefiklerinin yer aldığı bir koalisyona, ne kadar
haklı argümanlara sahip olursa olsun katılmamasının apayrı bir
bedeli olacaktır ki daha ilk günden bu faturanın kesilmek üzere
olduğunun işaretleriyle karşılaşıyoruz.
Ruşen Çakır'ın yazıları