Son bir haftada 37 vatandaşımızı kaybettik. İki gün içinde iki
polis üç asker şehit edildi. PKK ve IŞİD elele vererek yaptı tüm bu
vahşeti.
Uzun zamandır kirli bir algı operasyonu sinsice yürütülüyor,
Türkiye'nin IŞİD'e destek verdiği, elde tek belge olmadan
dillendiriliyordu. Bu algı operasyonu üzerinden barış sürecinin
çöpe atılması ve terörün yeniden canlandırılması
hedefleniyordu.
Artık şunu net olarak anlamış bulunuyoruz ki gerek Kandil, gerekse
PKK'nın siyasi ayağı olan HDP çözüm sürecini istemiyor. Zaten
Selahattin Demirtaş'ın Kandil'in talimatları dışında bir söylem
geliştiremedeği, PKK'nın yönetim kadrosunun elinde bir kuklaya
dönüştüğü her halinden belli oluyor.
IŞİD canlı bomba olup 32 vatandaşımızı katlediyor, PKK bunun
karşılığında devletin polisini ve askerini haince pusu kurarak
şehit ediyor.
Bu yapının barış istediğine siz inanıyor musunuz?
Türkiye tüm bu olan bitene rağmen çözüm sürecinin ilerlemesi için
elinden geleni yapıyor ama anlaşılan o ki bu beyhude bir
çırpınıştan ileriye gitmeyecek.
Koalisyon ve erken seçim kartlarının masada olduğu bir dönemde
IŞİD'in eylemlerini Türkiye sınırları içine çekmesi de, PKK'nın
terörü yeniden hortlatma çabaları da tesadüf değil. Hükümetsizliğin
getirdiği belirsizlik içinde önünü göremeyen bir Türkiye
isteniyor.
Görünen o ki erken seçim söylemi devam ettirildikçe bu eylemler
devam edecek. Birileri AK Parti'nin CHP ile koalisyon masasına
oturmasını istiyor. Bu ihtimal zayıfladıkça terör eylemlerinin
artması da bir tesadüf değil. Belli ki AK Parti'nin erken seçime
eli daha da zayıflamış bir şekilde gitmesini arzu ediyor.
Peki bundan sonra neler olacak?
Ortaya çıkan siyasi tablo, her ne yaşanırsa yaşansın, Türkiye'nin
erken seçime gideceğini gösteriyor. Bu süre zarfında terör
eylemlerinin artarak devam ettirilmesi planlanıyor.
Gezi eylemleri, 17/25 Aralık darbe operasyonu ve sonrasındaki tüm
algı oyunları işte bugünleri görmemiz için tasarlanmıştı. Herkes
üzerine düşen rolü hakkıyla oynamaya çalışıyor.
Bu tablo içinde devletin de üzerine düşeni yapması kaçınılmazdı.
Dünden itibaren sınırötesi operasyon başladı, IŞİD mevzilerine
bomba yağdırıldı. Askerimizi şehit eden IŞİD militanı anında itlaf
edildi.
Ancak sınırlarımız içindeki operasyonlar için aynı şeyi söylemek
mümkün değil. Terör örgütü PKK polis asker demeden katlederken,
sadece sınırdışına ve sadece IŞİD'e yönelik operasyon yapılması
topluma yetersiz geliyor. "Neden sınırlarımız içindeki
terörün kaynağı olan Kandil vurulmuyor?" sorusu herkesin
dilinde...
PKK'lı Cemil Bayık, "Tüm halkımız silah almalı, bu temelde
kendisini eğitmeli ve örgütlenmeli. IŞİD ve sömürgeci tüm güçlerin
her türlü saldırısına karşı köylerde, kentlerde, mahallelerde
yeraltı sistemi, tüneller, mevzi sistemi geliştirilmeli”
diyerek adeta bir iç savaşın sinyalini veriyor.
Selahattin Demirtaş, "Artık kendi güvenliğimizi kendimiz
almalıyız" diyerek bu söyleme destek veriyor. HDP'yi
vekillerin ağzından, "Türkiye Cumhuriyeti'nden intikam
alacağız" sözü düşmüyor.
PKK ve HDP Suriye sınırları içinde yaşanan savaşı Türkiye'nin
kapısından içeri sokmak için çırpınıyor.
Bu gerçek kabak gibi ortada...
"Çözüm Süreci çöpe atılsın, yeniden bir savaş
başlasın" gibi bir istek içinde değilim. Ancak ortada
duran bir başka gerçek var. Yollar kesilip tırlar yakılıyor, polis
evleri basılıp gencecik çocuklar şehit ediliyor. Askerlere pusu
üstüne pusu kuruluyor.
Çıkarılan yeni Güvenlik Yasası gereği molotof atmak, yüzü kapatan
maske takmak yasak olacaktı.
Medyaya servis edilen fotoğraflar, bırakın molotofu, terör örgütü
mensuplarının İstanbul'da dahi uzun namlulu silahlarla caddelerde
dolaştığını gösteriyor.
Merak ettiğim ve cevabını aradığım soru şu:
Güvenlik Yasası bu tür terör eylemlerinin ününe geçmek için
çıkarılmadı mı? Çıkarıldıysa neden gereği yapılmıyor?
Söylemek istediğim özetle şu:
Herkese hakettiğini ve istediğini verin. Savaş isteyene savaş,
barış isteyene barış!