Türkiye Ege adalarını geri mi alıyor!
Abone olKıbrıs tartışmasından sonra Ege adaları konusunda Yunanistan'la çatışma bekleniyor. Ortaya çıkarılan yeni belgeler adaların Türkiye'ye ait olduğunu gösteriyor!
Avrupa Birliği üyelik sürecinde Kıbrıs’tan sonra Ege sorunların
da yeni çözümler aranıyor. Aksiyon Dergisi'nde konuyu araştıran
Fatih Uğur, adalar hakkında ilginç bilgiler veriyor. İşte Uğur'un
'Türkiye Ege'deki 150 adasını istiyor' başlıklı yazısı.. Avrupa
Birliği üyelik sürecinde Kıbrıs’tan sonra Ege sorunların da yeni
çözümler aranıyor. Ankara kulislerinde Türk-Yunan taraflarının
görüşmeleri hızlandırdığı konuşulurken, iki akademisyen
Uluslararası Sürekli Hakem Mahkemesi’nin kararıyla Türkiye’nin yeni
bir hukuki kazanım sağladığını ortaya koydu. Ege Denizi’ndeki
Türk-Yunan sorunları yeni bir mecraya ilerliyor. Avrupa Birliği
(AB) üyelik sürecinde Kıbrıs’tan sonra Türkiye’nin karşısına
çıkacak en önemli konulardan biri olan Ege sorununun müzakerelerle
çözülmesi gerekiyor. Egemenliği devredilmemiş adalar, karasularının
6 milin üstüne genişletilmesi, kıta sahanlığı, hava sahası (FIR),
adaların askersizleştirilmesi gibi konuların çözümü için bugüne
kadar Uluslararası Adalet Divanı’na gitme politikası güden
Yunanistan’da farklı perspektifte tartışmalar yaşanıyor. Helsinki
zirvesi ile başlayan çözüm arayışları çerçevesinde Atina’nın artık
Adalet Divanı’na gitmek istemediği gündeme getiriliyor. Çünkü
Yunanistan istediği çözümlerin ilacını AB’nin sunabileceğine
inanıyor. Dışişleri Bakanlığı’nın tanımıyla Yunanistan ile Türkiye
arasında istikşafi, yani keşfe dönük görüşmeler yapılıyor. Zaten
sorunlar yumağı olarak görülen Ege’de yeni adımlar atılırken
Türkiye’nin yeni tezleri de gündeme geliyor. Türk-Yunan
ilişkilerinde bu gelişmeler yaşanırken Ankara Üniversitesi Siyasal
Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Uluslararası Hukuk
Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sertaç Hami Başeren ile Ali
Kurumahmut, “Ege’de Gri Bölgeler Unutul(may)an Türk Adaları”
başlığıyla akademik bir çalışma yayımladı. Başeren ile Kurumahmut,
Uluslararası Sürekli Hakem Mahkemesi’nin, Kızıl Deniz’deki eski
Osmanlı toprağı olan bazı ada, adacık ve kayalıklar üzerindeki
egemenlik uyuşmazlığını Lozan Barış Andlaşması’nın 16. maddesine
atıfla çözerken Türkiye’ye yeni bir hukuki kazanım sağladığını
ortaya koydu. Uluslararası anlaşmalar ve Osmanlı Arşivleri
taranarak yazılmış olan kitapta, Kardak Kayalıkları’nın da içinde
yer aldığı egemenliği devredilmemiş 150 kadar adanın son durumu
ortaya konarak yeni haritalar oluşturulmuş. Çalışmada, Hakem
Mahkemesi’nin kararına göre, egemenliği devredilmemiş bu adaların
iddia edildiği gibi Yunanistan’a ait olamayacağı, bunların
geleceğinin belirlenmesinde ilgili devletlerin ortak bir kararına
ihtiyaç olduğu ileri sürülüyor. Egemenliği devredilmeyen adalar
Ege’nin yüzde 5’i Kurumahmut ve Başeren’in ortaya koyduğu
haritalara bakıldığında, Hakem Mahkemesi Kararı’na göre
Yunanistan’a ait olmadığı anlaşılan ada, adacık ve kayalıkların
Türkiye’ye Menteşe Adaları bölgesinde Ege Denizi’nin uluslararası
sularına yeni açılma imkanları sağladığı görülüyor. Bu durum Ege
sorunlarının temelinde yer alan karasuları meselesi başta olmak
üzere diğer anlaşmazlık konularında da Türkiye’nin elini
güçlendiriyor. Yunanistan’ın, karasularını 1936’da 3 milden 6 mile
çıkartarak Türkiye’yi sıkıntıya soktuğu; şimdi de 6 milden 12 mile
çıkartacak olursa tamamen bu bölgeye hapsedeceği göz önüne
alındığında konunun önemi daha da iyi anlaşılıyor. Egemenliği
devredilmemiş adaların karasuları Ege’nin yaklaşık yüzde beşini
oluşturuyor. Başeren ve Kurumahmut’un kitabında, Eritre ile Yemen
arasında 1995’te on iki kişinin ölümüne neden olan silahlı
çatışmaların yaşandığı benzer bir ada ve adacıklar krizini
(Haniş-Zukar Adaları) çözen mahkeme kararında yer verilen Lozan
Barış Andlaşmasının 16. maddesi ile ilgili yorum ele alınıyor.
Mahkemenin bu yorumuyla Osmanlı İmparatorluğu’nun eski
topraklarından oluşan adaları “egemenliği belirlenmemiş toprak”
statüsüne soktuğu kaydediliyor. Yapılan tespitlere göre, bu yorum
Yunan tezlerinin aksine egemenliği belirlenmemiş toprak statüsüyle
uyuşmazlık konusu ada, adacık ve kayalıkların Yunanistan’a ait
olmadığı gerçeğini uluslararası hukuk dilinde de alenileştiriyor.
Mahkeme kararının 165. paragrafı, “Türkiye’nin eski Osmanlı
toprakları ve adalarındaki tüm hak ve yetkilerinden geleceklerinin
ilgili taraflarca belirlenmesi kaydıyla feragat ettiğini” hüküm
altına alıyor. Adalar Osmanlı’nın mirası Bu hükmün Lozan Barış
Andlaşması’nda özel hükümlerle egemenlik düzenlemesine konu olmuş
Ege’deki adalara uygulanamayacağını savunan yazarlar, aksi söz
konusu olsa bile hükme göre uyuşmazlık konusu adaların Yunan
toprağı olamayacağını vurguluyorlar. Bundan şu hüküm çıkıyor:
Ege’de uyuşmazlık konusu olan adalar Osmanlı’nın egemenliğini
devretmediği adalardır. Bu adalar Osmanlı İmparatorluğu’nun halefi
olan Türkiye Cumhuriyeti’ne intikal etmiştir ve Türk toprağıdır.
Başeren ve Kurumahmut’un son çalışmalarına göre, Kardak’tan
başlayan egemenliği devredilmemiş adalar listesi Menteşe Adaları
bölgesinde genişliyor. Eritre-Yemen kararının getirdiği yorumdan ve
Osmanlı Arşivleri’ndeki bilgilerden yararlanılarak belirlenen bu
adaların önemli olanlarından bazıları şöyle: Kardak, Eşek Adası
(Gaidaros), Nergiscik (Mandiraki), Bulamaç (Farmakonisi), Keçi
(Pserimos), Kızkardaşlar (Adelfia), Sirina, Üç Adalar (Plakhida),
Safran Adaları (Sofrana), İstakida (Astakidhapula), Kandilli
(Kandhelioussa), Koçbaba (Koçpapas-Levita), Sirina Ardıççık
(Zenari-Kinaros), Kendiroz (Liadi), Hurşid (Furni), Fornoz (Fimena)
ve Koyun Adası. Tarihi anlaşmalara bakıldığında ise adaların 150
yılı aşkın acı devir serencamı gözler önüne seriliyor. Egemenliği
24 Nisan 1830 tarihi itibariyle Yunanistan’a devredilen adalar,
Eğriboz Adası ile Kuzey Sprorat Adaları ve Kiklad Adaları olarak
geçiyor. İngiltere’nin 29 Mart 1864’te Yunanistan’a devrettiği Çuha
ve Küçük Çuha adaları ile 30 Mayıs 1913 Londra Andlaşması’nın
devrettiği Girit Adası’ndan başka Lozan Barış Andlaşması’na kadar
Ege’de herhangi bir ada, egemenlik devrine konu olmamış. Bu
çerçevede Gökçeada, Bozcaada ve Tavşan Adaları üzerindeki Türkiye
hakimiyeti teyit edilmiş, antlaşma aksine hüküm olmadığı takdirde
Asya sahilinin üç mili içerisindeki adalar Türk hakimiyetine
bırakılmış. Limni, Semadirek, Midilli, Sakız, Sisam ve Ahikerya
adaları ismen sayılarak; Taşoz, Bozbaba ve İpsara Adaları ise ismen
sayılmış olmamalarına rağmen, Lozan’ın 12. maddesinin ayrılmaz bir
parçası olan Altı Büyük Devlet Kararı gereğince 13 Şubat 1914’te
Yunanistan’a devredilmiş. Bu bölgede egemenliği Yunanistan’a
devredilmiş başka ada, adacık ve kayalık bulunmuyor. Başeren ve
Kurumahmut tam burada Türkiye’nin Osmanlı’dan devraldığı hakların
Yunanistan’a karşı savunulmasını öneriyor. Kardak Kayalıkları ve
çevresindeki adalarda bugüne kadar fener dikmek, tarım yapmak, keçi
otlatmak, iskele inşa etmek, asker çıkarmak, tatbikat yapmak gibi
yöntemlerle hak iddia ederek fiilen egemenlik uygulamasına girişen
Yunanistan’ın taleplerinin tamamının Eritre-Yemen uyuşmazlığı
çözümünde açıklığa kavuşturulduğu gibi boş talep ve iddialar olduğu
görülüyor. Hakem mahkemesinin kararı bu adaları Lozan’ın 16.
maddesine istinaden egemenliği belirlenmemiş toprak statüsüne
sokuyor. Bu statü ise, Yunanistan’ın tek taraflı uygulamalar ile
hak kazanmasına engel teşkil ediyor. Kardak ortak egemenlik alanı
olsun Yeni tezle “AB’ye üyelik sürecinde Türkiye’nin Yunanistan ile
yapacağı Ege pazarlığında dezavantajlı bir pozisyonda olduğu
görülüyor. Ege sorunlarını AB’ye girmek için çözelim yaklaşımı
doğru olmayacaktır. Ege sorunlarını objektif hukuk kurallarının
bize tanıdığı haklara sahip çıkarak çözelim. Bu uyuşmazlıklar sonuç
itibariyle devletlerarası hukuk kuralları çerçevesinde ortaya
çıkmıştır. Dolayısıyla objektif hukuk kuralları çerçevesinde
Türkiye’nin hak olarak korunan çıkar ve menfaatleri vardır. Bunlara
sahip çıkalım. Bu hakları AB’ye girmek için feda etmeyelim.”
deniyor. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden Dr.
Erdem Denk ise öncelikli olarak kıta sahanlığından başka sorunların
da olduğuna Yunanistan’ın ikna edilmesi gerektiğine işaret ediyor.
Ege sorunlarının uluslararası mahkemelerde “al-ver” yaklaşımıyla
çözüleceğine inanan Erdem Denk, “Ege sorunlarının çözümüne deniz
yetki alanlarının belirlenmesiyle başlanmalı. Bu da ada, adacık ve
kayalıkların egemenliklerinin kime ait olacağına bağlı. Türkiye’ye
deniz yetki alanlarında yeni koridorlar açıyoruz denirse ya da
adacıkların deniz yetki alanı yoktur denirse sorunlar daha kolay
çözülür.” diyor. Kardak Kayalıkları dahil bazı adacık ve
kayalıkların aidiyeti konusundaki anlaşmazlığın Türkiye ile
Yunanistan arasındaki sorunlar listesine en son eklenen uyuşmazlık
olduğunu kaydeden Denk, egemenlik sorununun ön koşulu niteliğindeki
ada ve adacıkların statüsünün belirlenmesiyle diğer adımlara
geçilebileceğini kaydediyor. Denk, 22’den 152’ye kadar varan adacık
ve kayalıktan bahsedildiğini aktarıyor. Tarafların, Ege sorunlarını
gizli görüşmelerde ele aldığını hatırlatan Erdem Denk, Yunan
gazetelerine sızan haberlerde uyuşmazlık konusunda uzlaşmaya
varılamadığının yazıldığına dikkat çekiyor. Denk’in, egemenliği
tartışmalı adacık ve kayalıklar sorununun sembolü haline gelen
Kardak Kayalıkları ile ilgili de çözüm önerisi var. Denk,
kayalıkların taraflarca (sadece iki kayalık için geçerli olduğu
vurgulanarak) ortak egemenlik alanı (condominium) ilan edilmesini
öneriyor. Böylece sorunu çözümsüzlüğe iten bir sembol, Yunan ve
Türk tarafının ‘kaybet-kaybet’ formülüyle ortadan kaldırılacak.
Diğer uyuşmazlıkların çözümü için kapı aralanabilecek. Avrupa
Birliği’ne üyelik stratejik kararı ile yürüyen Türk dışişleri
politikasında Yunanistan ve Ege sorunları Helsinki Zirvesi’yle
birlikte özel bir yere kavuştu. İki ülke arasındaki uyuşmazlıkların
dolaylı da olsa muhatabı Avrupa Birliği oldu. Bu üçlü ilişkinin
önümüzdeki günlerde neler getireceği bilinmese de Türkiye’nin
Yunanistan’a karşı talepkâr olması gerekiyor. Prof. Dr. Bayram
Öztürk, Ege bölgesinde yaşayan Türk nüfusunun Yunanistan’ın toplam
nüfusunun iki katı (20 milyon) olduğunu hatırlatarak, Ege
Denizi’nin bir Yunan gölü olmadığını Yunanlıların kabul etmesi
gerektiğinin altını çiziyor: “Burada amaç çatışma değil. Uzlaşmacı,
ancak haklarını bilen bir Türkiye, Ege’deki haklarını korumalı ve
istemeli.” Ege Denizi’nde Türkiye’nin bugünkü durumunu tek böbrekle
yaşayan hastaya benzeten Öztürk, Türkiye’nin Ege Denizi’nde daha
geniş karasuları hakkı olduğunu ve bunun hakkaniyete uygun
olacağını belirtiyor. Ege Denizi, keşfedilen petrol rezervi,
turizm, denizcilik ve balıkçılık faaliyetleri açısından da her iki
ülkeye karşı cömert davranmış. Bu cömertlikten bugüne kadar daha
çok Yunanistan istifade etmiş. Örneğin Yunanistan’ın 1970-2000
yılları arasında Ege Denizi’ne ait toplam su ürünleri üretimi
yıllık 40 bin tondan başlıyor. 1996-97 döneminde 150 bin tonu
bulmuş. Türkiye’nin ise yıllarca Ege’deki balık üretimi 5-10 bin
ton civarında seyretmiş. 1988-2000 döneminde 50 bin tonu geçmiş.
Türkiye’nin hızla gelişen bir balıkçılık endüstrisi var;
uluslararası sularda avlanan balıkçıların sayısının artması yanında
açık denizlere gelecekte kurulacak balık çiftlikleri için de yer
gerekiyor. Karasularının 6 milden daha fazla genişletilmesi, canlı
kaynaklardan yararlanmamıza engel olabilir. Buna karşın Türkiye’nin
Ege Denizi’nden elde ettiği balıkçılık verimi gittikçe artıyor.
Gıda güvenliği bakımından bu denize bağımlıyız. Ege’de en verimli
alanlar 0-200 metre arasında yani ada ve adacıkların hemen yanı
başında bulunuyor. Yunanistan politikası çok romantik Bölgede
egemenlik tartışmalarının dışında başkaca riskler de var. Örneğin
Rus ve Hazar petrollerinin 100 bin tonu Marmara Denizi ve Ege
üzerinden Avrupa ve dünya pazarlarına ulaşıyor. Adalar bölgesinde
meydana gelecek herhangi bir tanker kazasıyla plajları ve kıyıları,
dip balıkları ve ekolojik zenginlikleriyle bilinen adalar fiziken
kaybedilme tehdidiyle karşı karşıya. Ayrıca turizm de sekteye
uğrayacak. Türk Deniz Araştırmaları Vakfı Başkanı Bayram Öztürk,
egemenliği devredilmemiş adacık ve kayalıkların kapsadığı yüzde
5-6’lık bölgenin Türkiye’ye yeni iktisadi kaynaklar kazandıracağına
işaret ediyor. Öztürk, yıllık 100 bin ton sınırını zorlayan Ege
balıkçılığının artmasıyla yeni kazanımlara işaret ediyor.
Türkiye’nin mevcut Yunanistan politikasını fazlasıyla romantik
bulan Öztürk, Yunanistan’ın kuruluşundan bu yana Türkiye’nin
aleyhine genişlediğine dikkat çekiyor. NATO toplantısında bir
adanın bize ait olduğunu dile getirdik “Osmanlı ve Türkiye, Ege’de
kaybedeceği kadar kaybetti.” diyen Kurtuluş Savaşı gazisi babasının
sözlerini hatırlatan Emekli Amiral Çetinkaya Apatay, Eritre-Yemen
kararının Türkiye’nin haklılığını bir adım daha öne
çıkarabileceğine işaret ediyor. Apatay, Ege’deki adaların 30 Mayıs
1913’te Balkan Harbi sonrasında imzalanan antlaşmalar ve İngiliz
taktikleriyle yitirildiğini hatırlatıyor: “Ege Adaları’nı
İngilizler’in cambazlıklarıyla kaybettik. Yunanistan’ın AB’ye
girmesiyle rahatlama dönemi yaşanıyor. Artık Yunanistan Türk
korkusuyla yönetilmiyor. Halk ‘AB’ye girdik, neden Türkiye’den
korkayım’ diyor. Yani Türk düşmanlığı üstüne politika yapılamıyor.
Yumuşama dönemi çözümü kolaylaştırır. Mahkemenin uyuşmazlıkla
ilgili kararı Yunanistan’ın da iddiasını çürütüyor. Tarafların
oturup masada çözüm bulmasını öneriyor. Biz de yıllardır bu
adaları, antlaşmalarda ismi zikredilmeyen bütün adalar Osmanlı’ya
dolayısıyla bize aittir teziyle savunduk. Karar, Türkiye
penceresinden çözümü daha da kolaylaştırıyor.” Apatay, Kardak
Krizi’nin yaşandığı dönemde NATO toplantısında genç bir subayın
Menteşe Adaları grubundaki Gavati (Gauda) Adası’nın Türkiye’ye ait
olduğu iddiasını dile getirdiği anektodunu aktarıyor. Apatay,
Yunanistan ve Türkiye’nin Lahey’deki Uluslararası Adalet Divanı’na
gitmek yerine, karşılıklı görüşmelerle AB sürecinde sorunu
çözeceğine inanıyor. Yemen-Eritre kararı ile hareketin Türkiye’nin
işlerini zorlaştıracağına, Ege sorunlarını çıkmaza iteceğine
inananlar da var. Eski Atina Büyükelçisi Tuncer Topur, 28 Aralık
1932 tarihli Türk-İtalyan Toplantı tutanaklarında Kardak
Kayalıkları’nın 12 Adalar çerçevesinde kendilerine verildiğini
belgeleyecek delilleri ileri sürdüğünü hatırlatıyor. “Türkiye
egemenliği devredilmemiş adaları talep ederse Avrupa ayağa kalkar.”
diyen Topur, Yunanistan’ın bunu Türkiye aleyhinde kullanabileceğine
dikkat çekiyor. Topur, bugüne kadar Ege sorunlarını çözmek için
Uluslararası Adalet Divanı’na gitme politikası güden Yunanistan’ın
şimdi AB bünyesinde çözüm arayışlarını ‘Daha talepkâr olacakları
bir ortam yakalamak istiyorlar’ şeklinde yorumluyor. Yunanistan,
Ege’de sosyal hayatı sürdürebilmek için büyük fedakarlıklar, çok
ciddi altyapı yatırımları yapıyor. Ege Adaları’nda yaşayan Yunan
nüfusu 2 milyonu buluyor. Halkı adalarda tutabilmek için teşvikler
veriliyor. Ekonomik fedakarlıklar yapılıyor. Örneğin bazı adalarda
su yok. Deniz yoluyla ulaşım uzun mesafeleri kapsıyor. Bunların
hepsi ek bir külfet getirdiği için adalara sunulan kamu yatırımları
pahalıya mal oluyor. Tecrübeli bir diplomat ise, “Bazı bölgelerde
halk oturmak istemiyor, adalar Türkiye’ye devredilmek istenir mi
diye gizli bir korku yaşanıyor. Yunanistan adalarda nüfusun
çoğalmasını bile teşvik ediyor. Rum nüfusu çok olsun diye her şey
yapılıyor. Biz bu sorunu Kardak Kayalıkları çerçevesinde biliriz.
Bunlardan herhangi birisinin Türkiye’ye verilmiş olması,
Yunanistan’ın bütün bu çabalarını bir anda çökertmiş olacak.
Hakkımızı aramalıyız, ancak sorunlar uzlaşmayla çözülmeli.” diyor.
Eritre-Yemen kararını veren Sürekli Hakemlik Mahkemesi’nin hakimi
R.J. Jennings geçen sene vefat etti. Bu karar adaları açık sahipsiz
yaptığından yeni tezin önümüzdeki günlerde daha da öne çıkacağına
dikkat çekiliyor. EGEMENLİĞİ ANDLAŞMALARLA BELİRLENEN ADALAR : 1-
Eğriboz 2- Kuzey Sporat Adaları 3- Kiklad Adaları 4- Çuha, Küçük
Çuha 5- Girit 6- Midilli 7- Limni 8- Semadirek 9- Gökçeada 10-
Bozcaada 11- Sakız 12- Sisam 13- Ahikerya 14- Taşoz 15- Bozbaba 16-
İpsara 17- Tavşan Adası 18- Rodos Kaynak: Aksiyon