Türkiye, bilimde dünya ile yarışıyor
Abone olTürkiye'nin bilimde diğer ülkelere nazaran kötü olduğu söylenir. Fakat bu yargı, tam olarak geçerli değil. Türkiye'deki üniversiteler, bilimsel anlamda büyük yol katetti.
Bilimsel yayın alanında Türkiye'deki üniversiteler dünya ile
yarışta
Japonya Uzay Havacılık Dairesi ve Tokyo Üniversitesi'nde görev
yapan Doç.Dr. Serkan Anılır, bilimsel yayın konusunu cnnturk.com
için yazdı.
Son günlerde Türkiye'deki yayın organlarında, ülkede bilim ve
teknolojiye yetersiz teşvik verilmesine ve eğitime düşük bütçe
ayrılmasına rağmen, özellikle bilimsel yayın alanında
üniversitelerin dünyanın diğer saygın üniversiteleri ile yarıştığı
haberlerini okuyoruz.
Birçok kişi turizmi en büyük tanıtım aracı olarak görse de bilim de
bir ülkeyi tanıtan önemli bir olgudur.
Turizm ile yaz tatilini ucuza geçirmeye çalışan bir Alman veya
İngiliz çifti, Türkiye'ye getirip deveye bindirip halı satıp geri
gönderebilirsiniz ama bu ne kadar tanıtım oldu derseniz, sonuçta
sadece ellerindeki birkaç yüz euroyu almaktır amaç.
Ama bir bilim makalesi yazarsınız ki yayımlandığı anda, kendi
ülkelerinde o dalın en üst noktalarına, en kaliteli düşünen ve
üreten kesime ulaşır ve binlerce turizm şirketinin yapamayacağı
tanıtım, birkaç sayfalık bir makale ile gerçekleşir. Tanıtım da
zaten bu kesime yapılmalıdır.
'Türkiye'de buzdolabı var mı?' sorusunu bana bir Alman sormuştur.
Bu tabii ki bilgisizliğinden değil, önyargısından kaynaklanan bir
sorudur. Böyle soruları bizler kavga ederek veya sert tepki vererek
değil, bilim ve akılla cevaplandırabiliriz.
Bunu yapmaya çalışan akademik kadrolara da hem devlet, hem de halk
destek olmalı.
Eğitimdeki eksiklikleri tamamlayıp, gençlere çağdaş ve uygarlık
seviyesinde bilim ve teknolojiyi tanıtarak yaptıkları çalışmalara
da destek olursak, Türkiye hedef olarak belirlediği Avrupa
Topluluğu'nun refah seviyesine üye olmadan da ulaşabilir.
Okullar ve bölgeler arasında dengesizlik
Üniversite ve akademisyenlerin çalışmalarının yanısıra ülkede
eğitim konusunda okullar ve bölgeler arasında da dengesizlik
bulunuyor.
Bugün Türkiye'deki sorunların temelinde yatan görüş ayrılıklarının
en önemli nedeni ise eğitim sisteminin ülke genelinde homojen bir
sisteme oturtulamamış olması.
Çanakkale 18 Mart Üniversitesi'nde düzenlenen 'Türk-Japon Günü'
için vapurla Çanakkale Boğazını geçerken, yanımda meşhur Japon
fotoğrafçı Takuya ile Gelibolu çıkartması hakkında
konuşuyorduk.
Bu sırada bize uzaktan bakan 12-13 yaşlarında bir çocuk, bütün
gücünü toplayıp yanımıza geldi ve bana arkadaşımın fotoğrafçı olup
olmadığını sordu.
'Nereden anladın' diye sorduğumda, yüzünü buruşturup 'boynunda
kamera asılı ya ağabey' dedi. Hatta kameranın markasını bile
söyleyince bizler şaşırdık. 'Kamerayı bir kere de olsa elime
alabilir miyim' diye sorduğunda Takuya hiç itiraz etmeden kamerayı
çıkarıp ona verdi.
Yusuf isimli çocuk, kameranın gerçekten düşündüğü kadar hafif
olduğunu söyleyip iade ederken, kendisinin de bir kamerası olduğunu
söyleyip cebinden çıkartıp bize gösterdi.
'Büyüyünce ben de fotoğrafçı olacağım, hep kameramı taşırım
yanımda' dedi. Kamerası eskiydi, ama asıl şoku kameranın içini
açınca yaşadık: 'Kamerada film yoktu'
Parası yoktu film alacak, 'ama olsun birgün olunca film de
takacağım içine' dedi.
Güzel bir organizasyonla, Milli Eğitim Bakanlığı'nın doğudaki
okullardan başarılı öğrencileri toplayıp, Cumhuriyet Bayramı
kutlamaları dahilinde geziye çıkarttığı bir grupla gelmişti.
Baktım, Takuya boynundan kamerayı çıkarmış, Yusuf'a uzatıyor. 'Ne
yapıyorsun' dedim. 'Bu yaşıma geldim, kendimden başka ilk defa bir
başka fotoğrafçıya bu kadar saygı duydum' dedi. Takuya'yı bir
şekilde vazgeçirip Yusuf'a para verip film almasını söyledik.
Parayı almadı. 'Alamam' dedi. Biz de zorla kamerasına film
taktık.
Bize iyi bir fotoğrafçı olacağına söz verip ayrıldı yanımızdan. Bu
azime sahip gençlerimizin imkansızlıklardan dolayı istedikleri
yolda yürüyememeleri, Türkiye'nin önemli bir sorunudur ve mutlaka
çözüm beklemektedir.
Eğitime yönlendirilen öğrenci sayısı
Tabii ki eğitim sadece okul demek değildir, kitap okumak,
Türkiye'yi ve dünyayı gezmek, insanlarla tanışmak ve onları
öğrenmek de eğitimin ayrılmaz unsurlarıdır. Fakat sayılı okullar
dışında gerçek anlamda eğitime yönlendirilen öğrenci sayısı da çok
az.
Üniversiteye giriş sınav sisteminde fizik ve kimya gibi önemli
bilim dallarının çok düşük giriş puanlarına sahip olması da
öğrencilerin tercihlerinde arka sıralarda yer almasına ya da
'açıkta kalmamak' için tercih edilmiş olmasına neden oluyor.
İlkokula kadar indirgenerek ilk aşamada fen derslerinin, daha sonra
da fizik, kimya, matematik ve biyoloji gibi önemli fen bilimlerinin
Türk öğrencilere İngilizce öğretilmeye çalışılması da zor olan bu
konularda isteksizlik yaratıyor.
Ben her zaman büyüklerin değil, gençlerin gurur duyacağı bir
akademisyen olmak istedim. Hayatımda kendimle en gurur duyduğum an
ise TRT radyosunun çocuklara yönelik bir programda benim adımın
geçmesi oldu.
Hem de programa katılan bir başka çocuğun ağzından: "Serkan Ağabey
uzay asansörünü tasarlıyormuş Japonya'da, mutlaka onunla tanışmak
istiyorum, büyüyünce ben de tasarımcı olup büyük projeler
yapacağım."
Uzay asansörüne büyükler ise farklı tepkiler verdi: 'Bu Japonlarda
da para bol herhalde baksana hiç olmayacak uzay asansörüne yatırım
yapıyorlar.'
Çocuklar kadar olamıyoruz bazen.
Kaynak: