Türkeş'in sözleri herkesi şaşırtacak
Abone olSözde Ermeni soykırımında gözlerden kaçan bir ayrıntı var. Gazeteci Avni Özgürel Alparslan Türkeş'in iddialarla ilgili kendisine anlattıklarına eminiz ki herkes şaşıracak.
Radikal Yazarı Avni Özgürel sözde Ermeni soykırımı iddialarının
gündeme gelmesi üzerine eskide kalan ancak önemli bir hatırasını
gündeme getirdi. Yine bu iddiaların tartışıldıığı o günlerde MHP
lideri merhum Türkeş'in Levon Petrosyan'la temas kurmasını Özgürel
yadırgamıştı. Bu rahatsızlığını ona açan Özgürel Türkeş'in
sözlerini köşesinde yazdı. Soykırım bir endüstri
oldu yazısıyla bu ilginç sözlere eminiz ki sözlerin de
kafasını karıştıracak.
Yıllar yılı değişmeyen 'yaptıysak yaptık'a varan umursamazlık,
suçlayıcı belge çıkacağı düşüncesiyle arşivlerden korku... Ardından
onlardan mı daha çok kişi öldü bizden mi, diye özetlenebilecek
'kelle yarışı' izahları... Ve sonuç şimdi karşımızda: Soykırım'ı
kabul edin!..
Geçmişte bir vesileyle yazdım. Amerika'ya ilk gidişim 24 Nisan'a
denk gelmişti. Sabah misafir olduğum evin kapısı çaldı. Gelen biri
erkek diğeri kız yedi sekiz yaşlarında temiz yüzlü, temiz giyimli
iki çocuktu. Ev sahibine, "Bugün Türklerin Ermenileri soykırıma
tabi tutuşunun yıldönümü. Sizlerden bunu akşama kadar yakanızda
taşımanızı rica ediyoruz..." diyerek kâğıttan rozetler uzattılar.
Taşıdıkları kumbaraya birkaç cent atmasını rica ettiler. İstekleri
kırılamayacak şirinlikteydiler. Ritüel yerine geldi.
Her yıl aynı manzara
Onlar gittikten sonra ev sahibi bana rozetleri göstererek açıklama
yapmak ihtiyacı hissetti: "Ben kendimi bildim bileli bu böyledir...
Her 24 Nisan'da çocuklar gelir, rozet takarlar..." Sıradan
Amerikalının zihninde bu olayın nasıl etki yapacağını tartışmaya
bile gerek yok bence. Dünyanın başka ülkelerinde Ermeni 'loby'sinin
farklı çalıştığını düşünmeye de... Bu tablo yapılanların en
sıradanı; müzeler, filmler, anma toplantıları, sempozyumlar,
ödüller... Yok, yok..
Önceleri soykırım iddiasını kanıtlama gayretindeydi Ermeni
diyasporası. Hadise artık 'galat-ı meşhur' sınıfına girdi. Yani
genel kabul gördüğü için doğru olup olmadığı tartışılmayacak hale
geldi. Şimdi sıra 'tasdik ettirme' aşamasında...
Türkeş ve Petrosyan
MHP lideri Alparslan Türkeş'in vefatından önce, "Yakın gelecekte
başımıza büyük iş açılacak. O yüzden bu meselede bir çıkış yolu
bulmalıyız" düşüncesiyle Ermenistan Devlet Başkanı Levon D.
Petrosyan'la temas kanalı aradığını biliyorum. Aradığı fırsatı
bulduğunu da... Alparslan Türkeş'in, girişimini yadırgadığımı ifade
ettiğimde, bana söylediğini notlarımdan aktarıyorum:
"Birinci büyük savaş sırasında Osmanlı Devleti'ne karşı ayaklanan
ve Rusya saflarında, Doğu Anadolu'nun istilasına katılan
Ermenilerin savaş suçu işledikleri tartışılmaz. Ama bu durum,
onların dışında kalan on binlerce sivil Ermeni'nin tehcir kararıyla
birlikte yaşadığı acıyı gözmezden gelmenin veya haklı bulmanın
mazereti de sayılamaz..."
'Ne yapmalı' sorusuna yanıt
Türkeş'in, "Ne yapmalı" sorusuna cevabı aslında fazla da karmaşık
değildi:
Tek ve meşru muhatabın Ermenistan olarak kabul edilmesi
gerektiğini, konuyu Erivan yönetimiyle en üst seyiyede müzakere
edip Türkiye'nin kendisini rencide olmuş hissetmeyeceği, ancak,
Ermenilerin de yaşanan acı olayların Ankara tarafından kabul
edilmesiyle rahatlayacakları, meselenin hassasiyetiyle mütenasip
bir üslup kullanılarak müştereken hazırlanacak bir deklarasyon ve
aynı anda sınırların açılması, her alanda ikili ilişkilerin
geliştirilmesi anlaşmalarıyla sorunun çözülebileceği
kanısındaydı.
Düşündükleri gerçekleştiğinde Türkiye-Ermenistan sınırının ortasına
bir yüzünde Ermenice diğerinde Türkçe olarak, "Verdiğimiz acılardan
dolayı üzgünüz..." yazılı bir '1915 Anıtı' dikilmesini
planlamıştı.
Erivan'la uzlaşma
Onun Fransa'da Petrosyan'la görüşmesinin Ermeni diyasporasını nasıl
öfkelendirip ayaklandırdığını hatırlıyorum.
Keza bu girişim akim kalmasını sağlamak için görüşmeye ticari bir
etiket yapıştırılmak istendiğini... Bu temasın sonrasında
Petrosyan'ın başına gelenler neyle karşı karşıya olduğumuzun
göstergesi aslında.
Ermenistan dünyanın en yoksul ülkelerinden biri. İçeride fanatizm
ve fakirlikle savaşıyor; dışarıda Rusya ve Ermeni diyasporasına
esir. Fransa ve Amerika'daki Ermeni vakıflarının daha ötesi
Moskova'nın onaylamayacağı bir anlaşmayı imzalamayı Erivan
yönetiminin kabul edebileceğini düşünmek hayli zor.
Kaldı ki Ermenistan'ın paramparça olan iç siyaseti sadece uzaktan
kumanda edilmiyor. Erivan Amerika ve Fransa'daki vakıflarla
bağlantılı grupların baskısı altında. Bunların, en ufak bir zaaf
işaretinde ortalığı ayağa kaldıracaklarını düşünmemek imkânsız. Ama
olanca baskıya rağmen her sene on binlerce Ermeni kaçak yollardan
Türkiye'ye gelerek tarım sektöründe yevmiyeyle çalışmanın derdinde.
Toplumsal yıkıma siyaset hangi noktaya kadar direnir belli
değil.
'Paydos' deme niyetleri yok
Dünyanın değişik yerlerinde iyi örgütlenmiş olan vakıflar
çevresinde 'soykırım sektörü' oluşmuş vaziyette. Buna dayalı
'soykırım endüstrisi' de. Basımevlerinden, TV radyo kanallarına,
turizm ve film şirketlerinden hatıra eşya, kartpostal
üreticilerine, hukuk bürolarına kadar ne ararsanız var potanın
içinde. Ve hiçbiri 'Paydos' demeye istekli değil.
Yahudilerle üstü örtülü bir rekabet içindeler. Yahudiler soykırıma
maruz kaldığı uluslararası anlaşmalarla tescil edilmiş tek halk
konumundalar ve yanlarında bir başka mağdur görmek istemiyorlar.
Türkiye aleyhine kararlara Yahudi cemaatlerinin soğuk yaklaşmasının
arkasında yatan bu. Ama direnç ne seviyede olursa olsun bir-ikisi
dışında pek çok devletin parlamentosu 'soykırım'ı onaylamış
durumda.
Ermeni vakıflarının ve hukuk bürolarının iştahını kabartan bir
gelişme bu. Zira Amerika ve İngiltere de onay verirse işin 'akçalı'
yanı başlayacak. Yani Türkiye'den tazminat talebi... Amerikan
sigorta şirketleri sonuçlanan mahkeme kararlarına göre geçmişte
Osmanlı devleti vatandaşı olan Ermenilerin hayat sigortası
poliçelerini geçerli sayıp hak sahiplerine tazminat ödemek
zorunda.
İddiaların dayanağı olan üç kitap
Ermeni soykırım iddialarının dayanağı üç kitap. İlki 1. Dünya
Savaşı sırasında ABD elçisi Henry Morgenthau'nun, 'Ambassador
Morgenthau's Story'si. Hiç İstanbul dışına çıkmayan elçinin,
misyonerler ve Ermeni tercümanlarından dinlediklerini
kitaplaştırdığı biliniyor.
Ardından İstanbul'a Amerikan Yüksek Komiseri sıfatıyla gelen Amiral
Bristol'ün arşivinin 'War Diaries' bölümü Morgenthau'nun
yazdıklarını tekzip eden, hatta büyükelçiyi düzmece rapor yazmakla
suçlayan belgelerle dolu. Bristol bunun sebebinin büyükelçi
Morgenthau'nun girişiyle Near East Relief ismi altında kurulan
vakfa para toplamak olduğunu da yazmış.
Aynı dönemde Türkiye'ye gelen Chicago Tribune muhabirleri de
gazeteye söz konusu elçilik raporları ve misyonerlerden edinilmiş
bilgilerle ABD kamuoyunun nasıl yanlış bilgilendirildiğine dair
haberler yazıyorlar...
Toynbee'nin eseri
İkinci kitabın yazarı ünlü bilim adamı Arnold Toynbee. Savaş
sırasında İngiltere istihbaratının 'propaganda' ofisinde çalışan
Toynbee'nin, James Bryce'la birlikte yazdığı 'The Tretment of
Armenians in the Otoman Empire', 'Mavi Kitap' olarak biliniyor.
Kitabın İngiltere tarafından, ABD'nin Osmanlı karşısındaki cephede
savaşa dahil olmasını temin amacıyla yazdırıldığı biliniyor.
Bununla ilgili belgeler Ankara'nın elinde. (Kitabın yazarlarından
Lord Bryce ile The American Board of Commissioners for Foreign
Missions isimli misyoner kuruluşunun genel sekreteri James Barton
arasındaki yazışmalar.) Ama sonraki yıllarda Toynbee'nin, "Bu bir
propaganda kitabıdır... Daha ötesi değil..." demesi bile Mavi
Kitap'ı gözden düşürmeye yetmedi.
Üçüncü kitap ise Alman misyonerlerinden Johannes Lepsius'un yazdığı
Deutchland und Armenian. Onun da kullandığı kaynaklar farklı değil.
Leipsus, "1. Savaş'ta Osmanlı İmparatorluğu'yla ittifak yapan Alman
devletinin siyaseten Ermenilerin gözünde itibar kazanması
önemlidir. Savaştan sonra Ermenistan'ın Almanya'nın himayesine
girmesi sağlanabilir" diyerek maksadını saklamıyor zaten.
Yazı:Avni Özgürel
Kaynak:radikal.com.tr