Türkeş Günay'a neyi itiraf etti?
Abone olBaşbakan’ın “Babasının cenazesine gidemedi” dediği Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, 12 Eylül dönemini anlattı.
Vatan gazetesiden Deniz Güçer'e konuşan Günay, Türkeş
ile ilgili anısını paylaştı. Darbe sonrası aynı okulda yatan
Günay'a Türkeş, dernek ve sivil kuruluşların bombalanmasının
arkasında derin devletin olduğunu söylemiş.
*12 Eylül’de Mamak Cezavi’nde kalmadınız, sadece Dil Okulu
dönemi var galiba...
Evet. Tutuklanan veya gözaltına alınan siyasetçilerin kaldığı özel
bir tutukeviydi. Erbakan, Türkeş, Doğu Perinçek, Ecevit gibi pek
çok siyasetçi dönem dönem orada kaldı.
* Dil Okulu’nda ne kadar kaldınız?
Bir yıla yakın yargı önüne çıkarılmadan kaldım. Çıkınca serbest
bırakıldım. Bizim koşullarımız ağır değildi. 12 Eylül’de
Kirazlıdere veya Zincirbozan’da yatanların ‘Ne sıkıntılar çektik’
diye toplumun önüne bir fatura koyması, bir mazeret edebiyatı
yapması bana çok anlamlı gelmez. Hiç zaman kendi adıma bunu
yapmadım. Başbakan söyleyince birileri 12 Eylül’de tutuklandığımı
öğrendi.
* Başbakan ‘Babasının cenazesine gidemedi’ dedi, neler
yaşadınız o gün?
Tutuklu olduğum süre içinde oldu. Babam biraz da 12 Eylül’ün şokunu
yaşadı. Çok vakur bir insandı. Üniversite hayatım, politikaya ilk
başladığım yıllar çok parlaktı. Böyle parlak bir geleceği olduğunu
umduğu evladının 12 Eylül’de niye olduğunu anlamadan tutuklandığını
görünce şok yaşadı. İçine attı. O ani şokların yarattığı bir kötü
hastalık var. Bir kaç ay içinde vefat etti. Tutuklu olduğum için
gidemedim.
* En son ne zaman görmüştünüz?
Tutuklanmadan önce ziyaretine gitmiştim. Küçük bir rahatsızlığı
vardı. Aynı odayı paylaşmıştım. 65 yaşındaydı, gençti. Saçında bir
tek ak bile yoktu.
* İzin istediniz mi cenazeye katılmak için?
Ben istemedim ama arkadaşlarım böyle bir girişimde bulundular.
Olmadı zaten hukuk yoktu.
* Ağladınız mı?
Biz duygulu insanlarınız. Başbakan grupta konuşurken Bayburt’un bir
köyündeydim. Üniversite hocası, doğduğu köye müze yaptırmış.
Anasından babasından söz ederken o kadar duygulu şeyler anlattı ki.
O sevinçten ve duygu yoğunluğundan ağladım. Aynı saatlerde sayın
Başbakan da mektupları okuyarak ağlıyormuş. Başbakan’ın duygusunu
çok iyi anladım.
* Sayın Haberal da tutuklu olduğu için babasının cenazesine
gidemedi.
Sayın Haberal’ın tutuklu olan herkesin, eğer suçları yoksa bir an
önce özgürlüklerine kavuşmalarını bütün kalbimle temenni ederim.
Ama ayrı süreçlerden geçiyoruz. Bugün parlamenter demokrasi için
yasama, yürütme, yargı ayrılığı var. Yargı zaman zaman bizim de çok
rahatsız olduğumuz konularda tutuklama kararı verebiliyor. 12
Eylül’de ise bu ayrılık yoktu, herşey talimatlaydı. Hukuk yoktu.
Birbirine karıştırılmaması gerekir.
* Yine de Sayın Haberal’ın hislerini anlayabiliyor
musunuz?
Elbette. Damdan düşenin halinden damdan düşen anlar. Başbakan’ın da
bunları içselleştirdiğini biliyorum. Çünkü bu tutuklamalar,
yargılamalar karşısında düğün bayram etmiyor. Ama ortada bir
demokratik rejime karşı eylemli kalkışma hazırlığı iddiası var.
Buna biz değil yargı karar verecek. Temenni ederim ki aydın
dünyamızda ismi geçen kişilerin bunlara karışmadığı ortaya
çıksın.
* Muhalefetin bu dönemi 12 Eylül’e benzedip, ’Şimdi de
sivil dikta var’ iddiasını nasıl değerlendiriyorunuz?
Öyle şey olur mu? Bakın, bizim geliştirmeye çalıştığımız süreci
zora sokan yargı eylemleri oldu. Yargının çok başka bir dünyası
var. Yaptıkları işimizi kolaylaştırıyor mu, zora mı sokuyor, ilerde
tarih yazacak. Bizim dışımızda bir süreç işliyor. Bunu çok
anlatmıyoruz. Danıştay saldırısı gibi çok açık ve somut olaylar var
ortada. Ortam o kadar istismara müsait ki sessiz kalmayı tercih
ediyoruz.
* Dil Okulu’nda Alparslan Türkeş’le tamamen zıt
kutuplardaydınız. İlişkileriniz nasıldı?
Önce mesafeli tanışıklıklar, sonra sınırlı dostluklar oldu.
Parlamentonun çökmesinin herkese zarar verdiği, bir dolu haksızlığa
yol açtığı dönemlerdi. Rahmetli bir akşam, ‘Askeri müdahele olan
ülkeler ileri gitmiyorlar. Bunu Delhi’de okumalarım sırasında
tetkik ettim’ dedi. İçimden gülmek geldi. Ama orada aslında mahçup
bir özeleştiri vardı.
* Sohbetler derinleşir miydi?
Bir defasında çok ilginç bir şey daha anlattı. Kızılay’da Mediha
Eldem Sokak’ta, MHP’nin önemli sivil toplum destekçisi
kuruluşlarından Ziraatçılar Birliği 12 Eylül öncesinde
bombalanmıştı. Çok feci ölümler yaşanmıştı. Türkeş, bu
olayın failini bulduklarını, fakat sorgulama bahanesiyle Merkez
Komutanlığı’nın ellerinden aldığını anlattı. 12 Eylül sürecinde bu
kişinin ortadan kaybolduğunu söyledi. Ciddi bir iddiadır. Aslında
derin devlete işaret eden bir örnekti ve bunu rahmetliden
dinledim. Oğluyla paylaştım. Bunların bilinmesi kimsenin
işine gelmediği için güme gitti.
* Şüphelerini paylaştı sizinle yani...
Evet. Türkeş’in cümlesinin açılımı şuydu: “Bizim
teşkilatımızı bombalayıp, ölüme neden olanlar devlet
kökenliydi.” Ama o dönem konuşmak kimsenin işine
gelmiyordu. Ecevit rahmetli bir gün Ulucanlar’da nezarette kalmış.
Dil Okulu’na geldiğinde nezarethanelerin gayri insani olduğunu
anlattı ve ‘Bunları Başbakan olmadan önce
görmeliymişim’ dedi. Cezaevinin öğretici tarafları da var.
Tutukevi de bir okuldur.
Kenan Evren deyince içimden gülmek geliyor
* Kenan Evren deyince ne hissediyosunuz?
İçimden gülmek geliyor. Kin tutmam. Evren çok kötü işlere alet
oldu. 12 Eylül’ün bir tuzak olduğunu düşündüm. 12 Eylül’den kısa
süre önce bir grup arkadaşımla siyasi uyarı niteliği taşıyan bir
bildiri yayınladık. Orada, “Türkiye Eylül 1980 itibariyle iç ve dış
politikada ağır ödünler vermek zorunda. İçerde kemer sıkma ihtiyacı
var. Bunu bir iktidar yapamaz. Dış politikada da, İran’da ABD
Karşıtı bir iktidar var. Afganistan Rusya işgali altında. Bu
coğrafyada ABD’nin ileri karakoluna ihtiyaç var’ dedik.
* O karakol Türkiye’ydi diyorsunuz...
Evet ama demokratik rejim içinde hiç kimse bu sayılanları
yapamazdı. Baskı rejimine ihtiyaç vardı. Sağ-sol çatışmalarıyla
Türkiye’nin buna götürüldüğü anlatmaya çalıştık. Gözaltına alınma
nedenlerimden ilki bu bildiridir. Darbe oldu, 1 ay içinde kıdem
tazminatlarına sınır getirildi, DİSK, MİSK kapatıldı. Pol-Bir,
Pol-Der kapatıldı. Yunanistan 1974’te NATO’nun askeri kanadından
ayrılmıştı ve Türkiye’nin vetosu vardı. Vetoyu Kenan Evren hemen
kaldırdı.
* Neden Evren deyince içinizden gülmek
geliyor?
Evren zaman zaman bende naif bir iz de bırakır. Bilmiyor olabilir,
kullanılmış olabilir. O kadar tilki midir, o kadar kullanıldı mı,
bilmiyorum. Ama bir tuzağın aracı oldu. Evren’in açıklamaları var:
‘Bir sağdan bir soldan astık’ diye. Bir naif tarafı olduğu izlemini
veriyor bana.
* 15. Madde kalkacak ama hesap sorulamayacak, yeterli bir
düzenleme mi sizce?
15. madde simgedir. Aynı madde 1961 Anayasasında da vardı. Yani 48
yıldır Türkiye anayasa hukukunda darbeciler yargılanamaz hükmü
vardı. İlk defa, eksik-gedik, tamam-değil ama kaldırıyoruz. Şimdiye
kadar 15 değişiklik yapılmış ama bırakın maddeyi kaldırmayı kimse
telaffuz bile edememiş. Çünkü orada derin devletle, bu darbeci
gelenekle cumhuriyetin, demokratlığın hesaplaşması söz konusu.
Darbeler asılında Atatürk Cumhuriyeti’nde de kesintidir
* Neden?
Çünkü Atatürk savaş koşullarında parlamentoyu kapatmamıştır,
kendisine karşı suikast girişiminde, Şeyh Sait isyanında, kendisine
muhalif sesler çıktığında kapatmamıştır. En büyük eseri olarak
Türkiye Cumhuriyeti’ni ve TBMM’yi görmüştür.
* Ama diyelim işkence görmüş, simgesel bile olsa dava
açamayacaksa ne anlamı var?
Ben iddialı bir anayasa hukukçusuyum. Anayasa’nın o hükmü getirildi
ve ‘Yargılama, sorgulama, dava açılamaz’ denince zaman aşımı durdu.
Zaman aşımı şudur: Bir suçu öğrenirsiniz, sonra gider hakkınızı
ararsınız, aramazsınız ama şu kadar yıl sonra düşyer. Diyelim ki
1980’de mağduriyete uğradım. Ama Anayasa Kenan Evren’e, Danışma
üyeleriyle ilgili yargıya hüküm koydu. Şimdi ise engel kalktı.
Zaman aşımı şimdi başlıyor.
* İsteyen dava açabilir diyorsunuz...
İddia ediyorum, engel şimdi kalktı. Hakkımı gider ararım. Yargı,
‘Arayamazsın’ derse onun bileceği iştir. Bizim yaptığımız vicdani
hesaplaşmayı yapamıyor demektir. Geçmiş yıllarda yargı içinden bazı
başvurular oldu, bunlara karşı yargının diğer birimleri çok
acımasız davrandılar.
* Sebebi nedir size göre?
Çünkü 12 Eylül’ün ciddi suç ortakları arasında yargı mensupları
var, haksız kararları veren. Tek sorumlu sadece Kenan Evren
değildir. O dönem bazı sivil yargıçlar askeri yargıçlardan daha
kötüydü. Siviller yaranma duygusu içindeyken diğerleri biraz daha
görev yapma duygusundaydı. Yargıda bu konuda bir direnç
olabilir.
CHP’liler bana tuzak kurdu
* Siz dava açar mısınız?
Düşünmüyorum. Allah’a havale ettim. Teker teker de Allah cezalarını
veriyor. Benim bu haksızlığa uğramamın aşağıda, başka failleri de
vardı.
* Kimlerden söz ediyorsunuz?
Kongrelerde, ön seçimlerde yendiğim bazı siyaset adamları
astsubayın biriyle işbirliği yaptılar, şikayet ettiler ve süreç
öyle başladı. İçinde CHP İlçe başkanları var. Bu mağduriyet
sürecimin arkasında bu kişiler var. Bir karalama yaparsak 12 Eylül
bunları temizler diye tuzak kurdular. Ama ben o tuzaktan çıktım.
İsim vermem ama beni görünce saklananlar var.
* En çok 15. maddeyi mi önemsiyorsunuz?
Hepsini önemsiyorum. Ama Meclis’te bizzat bulundum bu madde için.
Türkiye’de darbe yapanın yanına kar kaldı, başaramayanlar asıldı.
Talat Aydemir gibi. Başaranlar cumhurbaşkanı, başbakan oldu.
* Dönemin üst düzey komutanları açısından hiç mi hukuki
sonucu olmaz?
Evren 93 yaşında yargı karşısına mı çıkacak? Kocamışlık raporu alır
zaten, Pinotchet’in yaptığı gibi kurtulabilir. Belki bir maddi
sonuç doğurmayabilir. Bu saatten sonra Danışma Meclisi, Konsey
üyeleri yargıya çıkarılıp hapse tıkılmayabilir. Eğer 1960’larda
güçlü gelen Demirel, 1970’lerde Ecevit bu maddeyi kaldırsaydı 1980
ihtilali olmazdı.
Önder Sav sağolsun
* 12 Eylül’de Anadol ve Önder Sav avukatlığınızı
yapmış
Evet. Çok sayıda arkadaşım da avukatlığımı yaptı. Mahkeme safhasına
geçildiğinde Önder bey de yardımcı oldu sağolsun.Kişisel bir şey
söylemek istemem. Geçmişte bir hukukumuz olan bir arkadaşımızdır.
Emeğine teşekkür ederim.