Türk tıbbı olmaz denileni başardı!
Abone ol50 kişide başlangıç aşamasındaki kanseri tespit etti, ödülü kaptı.
İstanbul Üniversitesi (İÜ) Cerrahpaşa Tıp Fakültesi
doktorlarının muayenede hissedilmeyen çok küçük boyutta kitlelerin
yerini tespit için geliştirdiği ''MR-guided roll'' adlı yöntem,
İngiliz Radyoloji Enstitüsü'nün (British Enstitute of Radyology)
''Yeni Teknoloji Ödülü''ne değer bulundu.
İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi bünyesinde yer alan Cerrahpaşa Meme
Grubu tarafından yapılan ve ''British Journal of Radiology''
dergisinde yayımlanan çalışma, dünyanın tüm ülkelerinden yüzlerce
çalışma içinden seçildi.
Bu çalışmada, başka muayene ve taramalarda tespit edilemeyen,
sadece MR incelemede görülen boyuttaki şüpheli kitlelerin
çıkarılması için yapılan bir biyopsi yöntemi olan ve dünyada ilk
kez Türkiye'de yapılan ve ''MR-Guided roll''
tekniği hakkında bilgi veriliyor.
Cerrahpaşa Meme Grubu'ndan Doç. Dr. Halit Yılmaz, hastanın meme
kanseri olduğundan şüphelenildiği durumlarda ultrasonografi ve
mamografi taramasıyla tespit edilemeyen kitleler için meme
kanserini yüzde 100 tespit eden MR taraması yapıldığını
belirtti.
MR sırasında aynı zamanda kitlenin daha sonra ameliyatta çıkarılmak
üzere işaretlendiğini anlatan Yılmaz, ''Çok şüpheli görüntü
varsa, hastanın ameliyat edilmesi gerekiyorsa, cerraha yol
gösterici olarak onun nerede olduğunu MR rehberliğinde belirleyip,
ondan sonra da ameliyata göndermek gerekiyor. Dünyada bir sorun bu.
MR'da saptanan lezyonların ne yapılacağı tartışılıyor. Sadece MR'da
saptadığımız lezyonlara biz her türlü girişimi
yapabiliyoruz'' diye konuştu.
Yılmaz, MR sırasında tespit edilen kitlenin, ameliyat sırasında
cerrahın bulabilmesi için işaretlenmesi gerektiğini, daha önce bu
yöntemin kitlenin bulunduğu yere yerleştirilen bir tel yardımıyla
yapıldığını belirten Yılmaz, fakat bu telin hastanın göğsünden
çıkabildiğini ya da işaretlenen yerden başka bir noktaya
kayabildiğini anlattı.
Yılmaz, ''Ama roll tekniğinde böyle bir sıkıntı olmuyor.
Direkt o alanın içine enjeksiyon yapıyorsunuz. Operasyondan sonra
hasta rahat bir şekilde hareket edebiliyor. Kayma, çıkma gibi bir
sıkıntı olmuyor. Bu tekniği, yıllardır mamografi ve ultrasonda
görülen lezyonlara yönelik yapıyorduk. Ama MR'da yapılması ilk
defa'' dedi.
MÜTHİŞ SONUÇLAR
Denemelerine 2007 yılında başladıklarını, bugüne kadar 50
hastada başlangıç aşamasındaki kanser kitlesini ya da henüz kansere
dönüşmemiş hücre bozulmalarını bu teknikle işaretlediklerini
belirten Yılmaz, şöyle konuştu:
''Bu teknikle ameliyata gönderdiğimiz hastalarda çok yüz
güldürücü sonuçlar aldık. Uygulama öncesinde kitlenin bulunduğu
yere radyolitik madde enjekte ediyoruz. Radyolitik maddeyi MR
rehberliğinde enjekte ediyoruz, ertesi gün meme cerrahları girip
ameliyathanede onun yerini çok kolay şekilde belirleyip temizliyor.
Bu yöntemin teknik olarak çok üstünlükleri var. Daha az doku
çıkarılıyor bu teknikle, ameliyat sonucu daha kozmetik sonuçlar
oluyor. Hastanın tolere etmesi açısından daha başarılı olduğu
gösterilmiş. Hasta konforu açısından, göğüste bir tel düşünün. O
telle 1 gece kalmanız ya da 5-6 saat durmanız gerekiyor. Burada bir
gün öncesinde işlemi yapıyoruz, hasta evine ya da yatağına gidiyor,
ertesi gün cerrah istediği saatte ameliyata
alabiliyor.''
Çalışmalarının, 2011 yılında British Journal of Radyology'de
yayımlanarak dünyaya duyurulduğunu, bu yıl ise İngiliz Radyoloji
Enstitüsü'nün ''Yeni Teknoloji Ödülü''ne layık görüldüğünü anlatan
Yılmaz, bu teknikle yapılan tümör belirlemenin karşılanması için
SGK ile de 2 yıldır görüşme halinde olduklarını kaydetti.
TÜRKİYE'DE BÜYÜK TEHLİKE
Yöntemi bulan ekipte yer Doç. Dr. Fatih Aydoğan da meme
kanserinin görülme sıklığı konusunda bilgi verdi. Doç. Dr. Aydoğan,
Türkiye dahil tüm dünyada 80 yaşına kadar yaşayan 8 kadından
birinin meme kanseriyle karşılaşma olasılığı bulunduğunu
belirterek, ''Bu 8 kadından biri sayısı çok yüksek bir oran. 100
bin kişilik bir popülasyona oranlanıyor ve Türkiye, Akdeniz
ülkeleriyle birlikte aynı bölgede. Batı Avrupa'ya ve Amerika'ya
bakılırsa bizde meme kanseri sıklığı daha az. Ortalama 100 binde
100 ila 170 arasındayken, bizde bu oran 100 binde 50'nin de altında
görülüyor'' diye konuştu.
Türkiye'de kanser görülme sıklığı az olmasına rağmen son yıllarda
ilginç bir gelişme olduğunu anlatan Aydoğan, ''Kanser
sıklığımız az ama bir farkımız var. Genç yaştaki meme kanseri
sıklığı yapılan istatistiklerde batıya göre daha fazla görülüyor.
Oranla söyleyecek olursak 40 yaşın altında meme kanseri Avrupa'da
da Amerika'da da 3 ile 6 arasında. Bizdeki oran ise Meme
Federasyonu verilerine göre, yüzde 19. Yani neredeyse 3-4 kat daha
fazla batıya göre. Yani kanser sıklığı az ama genç yaştaki meme
kanseri sıklığı fazla. Bunun neden olduğu bilinmiyor''
dedi.
Meme kanseri görülme sıklığında hastanın ailesinde meme, rahim,
yumurtalık gibi öyküsü olmasının genetik taşıyıcılık olarak bir
risk faktörü olduğunu vurgulayan Aydoğan, şunları söyledi:
''Genetik taşıyıcılık değiştirilemez ama değiştirilebilir
risk faktörleri var. Örneğin diyete dikkat etmek gerekiyor.
Taramalar göstermiş ki, menopoz sonrası kadınlarda obezite meme
kanseri riskini artırıyor. Bunun için özellikle menopoz sonrası
dönemde kadınların kilolarına dikkat etmesi gerekiyor.
Sigarayla ilgili çelişkili çalışmalar var, sigarada aktif
içicilikten daha çok pasif içiciliğin riski artırdığı
gösterilmiş.
Araştırmalarda, haftada 3 gün fiziksel aktivite yapan kadınların
meme kanserine yakalanma oranının yüzde 30-40 azaldığı
gösteriliyor. Meme kanseri tanısı konan hastalarda da düzenli fizik
aktivitenin kanserin seyrine olumlu etki yaptığı görülüyor. Uyku
düzenine dikkat etmek gerekiyor. Aslında çok göz önüne alınmayan
bir sorun da stres. Stres çok ölçülebilir bir şey değil, onun için
risk faktörlerindeki yeri tam anlamıyla bilinmiyor.''