Türk sinemasında kadının yeri
Abone olYerli filmlerde, kadının, erkek egemen düşüncelerin kendisine biçtiği değerlerle anlatılması, kadınların ''ikinci sınıf'' olarak görülmesine neden oluyor.
Yerli filmlerde, kadının, erkek egemen düşüncelerin kendisine
biçtiği değerlerle anlatılmasının, kadınların ''ikinci sınıf''
olarak görülmesine neden olduğu bildirildi. Ege Üniversitesi
İletişim Fakültesi Radyo-Televizyon ve Sinema Bölümü Öğretim Üyesi
Doç. Dr. Dilek İmançer, AA muhabirine yaptığı açıklamada, film
senaryolarında, anne ve eş olarak, her şeyini karşısındaki erkeğe
adamış kadın tiplemelerine yer verilmesinin, erkeklere ''üstün
güç'' anlamı kazandırdığını ileri sürdü. İmançer, kadının, ev işi
ve kocasına karşı davranışlarına göre değerlendirildiğini, toplum
tarafından belirlenen görevlerini yerine getirmeyen kadınlar ise
nankör, dırdırcı, pis, gezgin, dedikoducu gibi olumsuz özelliklerle
anıldığını vurguladı. Filmlerde, namus olgusu çerçevesinde
belirlenmiş kıstasların dışına çıkan kadının ise, ya ölümle
cezalandırıldığını ya da kötü yola düştüğünün anlatıldığını
vurgulayan İmançer, şunları söyledi: ''İşte bu konuları senaryo
olarak bizlere yansıtan filmler, kadınların bireysel olarak değil,
toplumsal anlamda değersiz görülmesine neden olmaktadır. Özellikle,
faziletli anne, dokunulmamış sevgili, seki kadın gibi kalıplar
onların erkeklerin gözünde gün geçtikçe daha değersiz olarak
görülmesini tetikliyor. Ortaya durmadan aşağılanan, şiddete maruz
kalan kadın tabloları çıkıyor.'' KADINLARIN TEPKİSİ ''SUSMAK''
İmançer, ataerkil baskılarla başa çıkmak için kadınların
başvurdukları stratejileri araştırmak amacıyla, bazı filmler
üzerinde yaptığı araştırmada, ortaya ''suskun kadın'' imgesinin
çıktığını belirterek, şunları kaydetti: ''Bu konuya en çarpıcı
örnek olarak, Zeki Ökten'in Sürü'sü, Yavuz Turgul'un Eşkıya'sı ve
Zeki Demirkubuz'un Masumiyet'indeki suskun kadınlar gösterilebilir.
Bu filmler, ezilmeye karşı kadının tepkisinin susmak olduğunu
gözler önüne seriyor.'' İmançer, kadınların dili kullanmayı
reddedişi, bir karşı direncin göstergesi olurken, aynı zamanda
toplumda kadının düşürüldüğü ''hiçlik'' konumunu
belirginleştirdiğini ifade ederek, şöyle devam etti: ''Aslında,
suskunluk sözcüklerin anlatabileceğinden daha çok şey söyler ve
ideolojik açıdan erkeklerin söylemlerine karşı bir protesto olarak
yorumlanabilir. Ancak, susmak, toplumumuzda aynı zamanda ''söz''
dinlemek anlamına geliyor ve bu bir erdem olarak kabul ediliyor.''
İmançer, erkek egemen toplumların temel örüntüleri olan bakirelik,
sadakat, erkek çocuk tercihi gibi olguların Türk toplumunda da
ahlaki açıdan cinsiyetler arasındaki çifte standardı belirlediğine
dikkati çekerek, ''Bu temalı senaryolara da ne yazık ki Türk
filmlerimizde bolca rastlanıyor'' dedi.