Geçtiğimiz on beş günün muhasebesini yaparken, yaşanan eylemleri
birçok farklı açıdan anlamaya çalışabilir ve izah edilebiliriz.
Ama tüm bu bakış açıları içerisinden, sürecin ilk gününden beri
tuhafıma giden bir konuyu sizlerle paylaşmak istiyorum.
Medyanın eylemin başladığı andan itibaren, olaylara karşı sessiz
kalan, umursamaz tavırları kadar, dikkatimi çeken ve rahatsız eden
başka bir husus daha var.
***
Eylemden üç beş gün öncesine kadar hükümetle çok iyi
geçinen,
On bir yıllık iktidar süresinin ikinci yada üçüncü yılından
itibaren başlayarak Tayyip Erdoğan’ı ciddi bir muhatap olarak
görmeye başlayan ve ekranlarda - yazılı medyada yer alabilmek
adına Başbakan’a karşı oldukça müsamalı davranan bazı medya
mensupları - köşe yazarları,
Gezi Parkı eyleminin ilk haftasının sonlarına doğru, Erdoğan’ın
gidebilme yada hükümetin düşme ihtimalini göz önünde bulunarak
ciddi bir saf değiştirme stratejisi gütmeye başladılar.
Daha birkaç gün öncesine kadar örneğin “Erdoğan’ın
antidemokratik diye nitelendirilebilecek tutumlarını”
görmeyen bu gazeteciler, bir anda sosyal medyada ve çalıştıkları
yazılı-görsel mecralarda bir tür hükümet karşıtı savaşa
giriştiler.
Erdoğan’ın ve hükümet temsilcilerinin her sözünü manipüle
etmeler, hakaretler vesaire vesaire…
Burada amacım Başbakan’a ilişkin olan fikirlerini
yermek değil, istediklerini düşünmekte sonuna kadar
özgürler…
Ama size anlatmak istediğim konu, bu
fikirlerin birkaç gün içerisinde değişmiş
olmasıdır.
Yazdıkları köşe yazılarını yada tweetleri okuduğumda gerçekte
şaşkınlığımı gizleyemedim. Kendi kendime “Nasıl
olur?” dedim. “İnsanlar birkaç günde nasıl bu
denli değişir?” diye hayıflandım.
***
Peki, bu ikiyüzlü tutumun savunduğu şey, gerçekten
demokrasimiz miydi?
Yoksa kendi çıkarları mıydı?
Mesela,
Kürtler demokratik talepleri için Gezi Parkını işgal etseler ve
15 gün boyunca polisle çatışsalar,
Yada
AK Parti seçmeni, Ayasofya’nın ibadete açılması için on gün
boyunca Gezi Parkında eylemler düzenlese,
Bu gazeteciler “demokratik talepleri uğruna
savaşıyorlar” diye yine aynı sorumlu gazeteciliği yaparlar
mıydı?
Hükümeti istifaya davet ederler miydi? Alanlara inerler miydi?
Sosyal medyadan kolluk güçlerine karşı öfke saçan tweetler atarlar
mıydı?
Ben şahsım adına, bunun olacağını zannetmiyorum.
***
Tüm bunlar nedeniyle Gezi parkı eyleminden çıkarılacak çok
önemli bir sonuç var.
Eylem, herkesin tarafını açıkça belli etmesine sebep oldu.
Akı ak, karayı ise kara yaptı.
İnsanlar yüzlerindeki maskeleri çıkarmak zorunda kaldılar.
Çünkü hükümet karşıtlığı ve yakınlığı üzerine inşa edilen çıkar
ilişkilerine dayalı medya düzeni, kendini açıkça ele vermiş
oldu.
***
Yaşananların ardından medyanın bağımsız olduğuna dair toplum
nezdindeki intiba ve inanç, yerlerde sürünüyor artık.
Süreçten çıkaracağımız en büyük ders ise,
Medya etiğini ve medya patronlarının iş çevreleriyle olan
ilişkilerini yeniden masaya yatırmak olacaktır.
Çünkü alanlardaki insanların sesine kulak tıkayanlar ve süreci
çıkarları uğruna manipüle edenlerle birlikte açık bir gerçek var
ki;
Artık, Türk medyası çıplak.