Türk bebekleri kiliseye emanet!
Abone olAlmanya’da yaşayan Türk kızları her yıl 2 bin gayrimeşru çocuk doğuruyor. Bu çocuklar kiliseye terkediliyor. Bebekler, Katolik inancına göre yetiştiriliyor.
Almanya’da Katolik kiliseleri 1999’dan bu yana ‘Musa Bebek
Penceresi’ isimli bir uygulamayla, kendilerine bırakılan bebeklere
sahip çıkıyor. Bebekler, Katolik inancına göre yetiştiriliyor.
İstatistiklere göre, 3,5 milyon gurbetçimizin yaşadığı Almanya’da,
Türk kızları her yıl ortalama 2 bin gayrimeşru çocuk dünyaya
getiriyor. Ağlıyordu, daha doğrusu inliyordu. Saatlerdir ağladığı,
gözlerinin kızarmışlığından belliydi ama artık yaş gelmiyordu, göz
pınarlarından. Anlattığına göre çok zor durumdaymış. 5 yıl önce
Almanya’ya gelin gitmesiyle başlayan mutluluğu çok kısa sürmüş. Bir
kız çocuğu olmuş. 2 yıl önce kendisini terk eden eşi, giderken
çocuğunu da almış. 30 yaşındaki Ayşe’ye göre çocuk bir Katolik
evinde Hıristiyan olarak yetiştiriliyor. Gözü yaşlı anne ilgili her
birime başvurduğunu ancak bir sonuç alamadığını söylüyor ve
ekliyor; “Ne olur bana yardım edin!” İsmi belirsiz başka bir Türk
kızı da, gayrimeşru bebeğiyle birlikte ‘Musa Bebek Penceresi’ne şu
mektubu bırakıyor: “Ben 25 yaşında bir Türk kızıyım. Ailemin
istemediği bir genç için anne ve babamı terk edip onunla yaşamaya
başladım. Sonra hamile kaldım. Arkadaşım hamile olduğumu öğrenince
beni terk etti. Çocuğumu kendi başıma doğurdum. Şimdi ona bakacak
durumda değilim ve ailemin haberi olsun istemiyorum. Bunu size
teslim ediyorum, sizden ricam onu bir Müslüman olarak yetiştirin.”
Almanya’nın Köln kentinde bulunan Musa Bebek Penceresi’ne (Moses
Baby Fenster) bir gece yarısı bırakılan beyaz tenli, siyah gözlü,
bir kundağa sarılı bebeğin yakasına iliştirilmiş bu mektup Adelheid
Ana Çocuk Sığınma Evi’ni harekete geçirir. Sığınma evi Köln’de
Müslüman bir aile aramaya koyulur ancak aradan bir ay geçmesine
rağmen çocuğa bakacak Müslüman aile bulunamaz. Köln Katolik Birliği
Sosyal Hizmetler Vakfı (SkF-Sozialdienst Katholischer Frauen)
Başkanı Monika Kleine, bir ay süren arayışı şöyle özetliyor;
“Aradığımızı maalesef bulamadık. Çocuk şu anda Katolik bir ailenin
yanında büyüyor.” Başvuru sayısı artıyor Musa Bebek Penceresi ismi,
Musa Peygamberin bir sepetin içinde Nil Nehri’ne bırakılmasından
ilham alınarak konulmuş. Bu uygulamaya 1999 yılında Hamburg’da
“Bebek Sepeti” ismiyle başlanmış ancak “sepet” kelimesi çöpü
çağrıştırdığı için onun yerine “Musa Bebek Penceresi” tercih
edilmiş. Köln’de 2000 yılında uygulanmaya başlayan bu sistem
Almanya’da 5 ayrı bölgede bulunuyor. Herhangi bir sığınma evi
bünyesinde olduğu gibi Katolik kiliselerinin bir bölümünde de
sistem uygulanıyor. Ama Köln’deki uygulama en kapsamlı ve aktif
olanı. Yılda ortalama 40 çocuk bu merkeze bırakılıyor. Sokağa
bırakılan ve daha sonra bu merkeze ulaştırılan çocuklar bu
rakamlara dahil değil. Musa Bebek Penceresi’ne Almanlardan sonra en
çok Türkler ilgi gösteriyor. Bu yüzden sistemin tanıtım broşürleri
Almanca, Türkçe ve Arapça olarak hazırlanmış. Merkez yöneticileri
din, dil ve ırk ayırımı yapmadan hizmet vermeye çalıştıklarını
belirtiyor. Ancak Musa Bebek Penceresi’ne bırakılan bebekler, kısa
bir süre sonra koruyucu bir Katolik aileye veriliyor. Çocukların
iyi bir Katolik olarak yetişmesi için, bu aileler takip ediliyor.
Köln’deki Musa Bebek Penceresi, Adelheid Ana Çocuk Sığınma Evi
bünyesinde yer alıyor. Her iki birim de doğrudan Köln Katolik
Kadınlar Birliği Sosyal Hizmetler Vakfı’na (SkF) bağlı çalışıyor.
SkF, kadınlar ve uzmanlardan oluşan bir birlik. Burada çalışanların
çoğu gönüllü üyelerden oluşuyor. Amacını, toplumsal dairenin
kenarına itilen ve zor şartlar altında yaşam savaşı vermeye çalışan
kadınlara yardım eden bir kuruluş olarak açıklayan SkF, Türkçe
yaptığı tanıtımında kendisini Türkiye’deki Diyanet teşkilatına
benzetiyor; “Katolik kilisesi bünyesinde faaliyet gösteren bir
sosyal yardım birliği olarak İncil’in esaslarına dayalı hayır
görevlerini üstlenmiştir ve böylece merkezi bir diyanet kuruluşunu
teşkil eder.” Çocuklara isim veriliyor Musa Bebek Penceresi, bağlı
bulunduğu birime ait binaların dış kısmına yapılmış özel bir
bölmeden ibaret. Anneyi kimse görmüyor, kamera kullanılmıyor. Anne
pencereyi açıp çocuğunu bıraktıktan sonra kapı otomatik olarak
kapanıyor. Alttan ısıtmalı küçük yatak bir dakika içinde alarma
geçiyor ve 24 saat hazır bulunan görevliler çocuğu alıp ilk
kontrollerini yapıyor. Altı temizlenip kıyafetleri değiştirilen
bebek, sağlık kontrolünden geçiriliyor. İsmi takılan, oyuncaklar
verilen çocuğun fotoğrafı da çekiliyor. Anneye 8 haftalık bir
pişmanlık süresi tanınıyor. Bu zaman diliminde bebek daha önceden
belirlenmiş yaşlı bir Katolik çifte geçici evlat veriliyor. 8 hafta
sonunda anne kuruma başvurmazsa o zaman çocuk daimi aileye teslim
ediliyor. Bu sırada sığınma evi çocukla ilgili bütün bilgileri her
yıl gözden geçirip dosyalıyor. Bu bilgiler çocuğa 16 yaşından sonra
veriliyor. Adelheid Ana Çocuk Sığınma Evi’nin müdiresi ve Musa
Bebek Penceresi sorumlusu Eva Winkler-Jansen sistemi şöyle
anlatıyor; “Bu sistem çocukların sokağa bırakılıp ölmesini
engellemek için vardır. Sistemimiz çok güvenilirdir. Anneyi
görmüyoruz ve takip etmiyoruz. Bebek bırakıldıktan hemen sonra
alarm çalıyor ve görevlilerimiz müdahale ediyor. Çocuklar Katolik
ailelerin yanına verilip yetiştiriliyor. Pişman olup gelen anneler
oldu. Kendilerine çocuklarını verip onları hayata hazırlıyoruz.
Eğer anne hazır değilse o zaman 3 yılı geçmeyecek şekilde bizimle
birlikte kalıyor. Biz de onun hayata hazırlanmasına yardımcı
oluyoruz.” Her yıl 2 bin gayrimeşru çocuk Alman iktidar partisi
sosyal demokrat SPD’den Avrupa Parlamentosu’na milletvekili seçilen
turizmci Vural Öger, seçimler öncesinde yaptığı bir açıklama ile
Alman kamuoyunda büyük tepki almıştı. Bir Alman profesör,
Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği konusunda, 1683 tarihinde
Türklerin Viyana önlerinde durdurulduğunu ve bunun yine
yapılacağını söylemesi üzerine Vural Öger “Kanuni Sultan
Süleyman’ın yapamadığını Almanya’daki doğurgan Türk kadınlarımız
yapacaklardır” şeklinde espri yapmıştı. Bunun üzerine büyük tepki
toplayan Öger, Alman basınında da hedef haline getirildi. Öger bu
açıklamadan sonra “Almanya’da 100 Alman kadından 40’ı çocuk
yapmıyor. Neticede bizim emeklilik maaşlarımız da bu şekilde
tehlikeye giriyor” şeklinde ikinci bir demeç verince de tepkiler
iyice artmıştı. Siyasi bir polemiğe dönüşen olayın aslına bakılırsa
Vural Öger’in övünerek anlattığı Türk kadınlarının doğurganlık
konusu gerçekleri yansıtmıyor. Hatta tehlike sinyalleri veriyor.
Federal İstatistik Dairesi verilerine göre, Alman kadınlarının
doğurganlık oranı 30 yılda 5,68’den 2,38’e düşmüş. Buna karşılık
aynı süre içerisinde Almanya’daki Türk kadınlarının doğurganlık
oranı 4,4’ten 2,18’e düşmüş. Almanya’daki Türk kadınların çocuk
doğurma oranı yüzde 3,3 gerilerken, Alman kadınlarındaki çocuk
doğurma oranı yüzde 2,22 gerilemiş. Federal İstatistik Dairesi’nin
bir başka verisine göre ise Türk kızları ile ilgili korkunç bir
sonuç ortaya çıkmış durumda. Verilere göre Türk nüfus arasında
evlilik dışı (babası belli olmayan) dünyaya gelen çocukların sayısı
aşırı derecede artıyor. Almanya’da her yıl ortalama 2 bin Türk kızı
evlilik dışı çocuk dünyaya getiriyor. Bu rakam Alman kızları
arasında bin 700 olarak kayıtlara geçmiş. Almanya’da ortalama 3,5
milyon Türkün yaşadığı düşünülürse ortaya çıkan tablo,
gurbetçilerimizin içinde bulunduğu bunalımı anlatmaya yetiyor.
Federal İstatistik Dairesi’nin verilerine göre bazı yıllar 2 bin
ortalamasının üzerine çıkılmış. 1998 yılında 2 bin 137, 1997’de 2
bin 75 ve 2000 yılında 2 bin 52 Türk kızı evlilik dışı çocuk
dünyaya getirmiş. Haber: Haşim Söylemez Kaynak: Aksiyon Dergisi