Şanla, şerefle yapılan ve kazanılan 1. Kosova Savaşı sonrasında
Türk askerlerin kanının bir çukurda toplanması sonucunda,
gökyüzünde ay ve yıldız'ın yan yana gelmesi ile oluştuğu
söylenmektedir bayrağımızın. Şehitlerin kanıyla yıkanmıştır,
zaferin aydınlığıyla gökyüzünden düşmüştür üzerine ayla
yıldız...
Barış sürecine, barışa, kardeşliğe, insanların etnik kimliğine
sözümüz yok elbette. Ama gelin görün ki, barış gelecek diye
meydanlara toplanırken, barış için dans ederken bütün
"Türkiye halkı", yılardır Türklerin de kutladığı
bayramda, üstelik ülke tarihini ilgilendiren böyle bir günde o
meydanda dalgalanmadı bayrağımız.
Türkler orada değil di yani, Kürtler kiminle barıştı sahi?
Oysa...
Barış görüşmelerini ajandalarına büyük harflerle yazan
iktidardan birileri de olmalıydı o meydanda.
Hani, birlikte inşa ediyorduk barışı, öyle ya!
En büyük eksiklikti Türk bayrağının rengi orada ve en büyük
kayıptı aslında. Nasıl ki savaş tek başına yapılmazsa barış da tek
başına bir anlam ifade etmezdi aslında...
Etmedi.
Günlerdir ve hatta son bir yıldır Türk bayrağına karşı bir duruş
var sanki, 29 ekim kutlamalarında elinde Türk bayrağı ile İlk
Meclis'e yürümek isteyen kalabalığa yapılanlar, bugün barış
görüşmelerini desteklemeyen ve bunu protesto için Türk bayrağı
açanlara da yapılıyor.
Ve Türk bayrağı elde dolaşmak "tahrik unsuru"
olarak kabul ediliyor.
"Barış Süreci"ne destek verenlerin olmasının
doğallığı kadar destek vermeyenlerin de olması çok doğal değil mi,
zaten adına demokrasi dediğimiz şey bildiğimiz kadarıyla bundan
ibaretti! Üstelik ellerinde Amerikan bayrağı yok, İsrail bayrağı
yok, kendi bayrakları var! Hani şu 1. Kosova Zaferi'nden sonra
şehitlerin kanıyla dolu çukura zaferin aydınlığının yansıdığı,
ayıyla yıldızıyla kalbimizde taşıdığımız bayrak!
Sahi...
Barışa destek vermek Türk bayrağını ezip geçmekse...
Neyse...
Günün sözü: Bayrak bir
milletin bağımsızlık alâmetidir. Düşmanın da olsa hürmet etmek
lazımdır. (Mustafa Kemal Atatürk)