Türk basınına İngiliz örneği

Abone ol

Zaman Gazetesi Genel yayın Müdürü Ekrem Dumanlı, İngiliz basını kadar Türk basınının, demokratik duruşundan taviz vermemesi gerektiğini savundu!

hafta içinde Blair'in yaşadığı şoku konu aldığı "Terörle Mücadele Yasası işte böyle sorgulanır" başlıklı yazısında İngiliz basınının tavrını övdü
Hafta içi gündem o kadar yoğundu ki kamuoyu, İngiltere’de yaşanan çok önemli bir gelişmeyi yeterince fark edemedi. Tony Blair, 8 yıllık iktidarının en büyük yenilgisini yaşadı.

Bilindiği gibi, İngiltere’de iktidar, terörle mücadele yasası hazırlamış ve bu yasa tasarısı ağır eleştiriler almıştı. Sivil toplum örgütlerinin tepkisine sebep olan yasakçı kanun tasarısı, Türkiye’deki bazı hukukçulara da ilham kaynağı(!) olmuş ve bizdeki TMK (Terörle Mücadele Kanunu) tasarısını İngiltere’deki anti-terör yasasının arkasına saklanarak savunmaya kalkışanlar çıkmıştı. Uzun zamandır tartışılan anti-terör yasası hafta içinde İngiltere Parlamentosu’na geldi ve 8 yıllık Tony Blair iktidarı sarsıldı. Londra patlamalarını bahane eden yasa, temel hak ve özgürlükleri kısıtlıyor, müphem kavramlar ile yeni suçlar ortaya atıyordu. Mesela, taslak, “Terörist eylemi destekleyen gösteri”ye 5 yıl, “terörü destekleyen yayınlar”a 7 yıl, “terör eğitimi”ne 10 yıl gibi cezalar getiriyor ve yürürlüğe girecek yasanın 20 yıl geriye doğru işletilmesini teklif ediyordu.

Partinizden önce ülkenizi düşünün

Önce basın kıyameti kopardı İngiltere’de; sonra sivil toplum örgütleri harekete geçti. Kolayca meclisten geçeceği sanılan yasaya tepkiler artınca İngiliz hükümeti oylamayı daha da ciddiye aldı ve yurtdışındaki bakanlarını bile oy kullanmaları için geri çağırdı. Sonuç, Başbakan Blair’in hezimeti! Aralarında 11 eski bakanın da bulunduğu yaklaşık 50 milletvekili iktidar partisinin baskılarına boyun eğmedi ve sorgusuz sualsiz 90 gün gözaltı süreci başlatacak olan yasa, daha ilk hamlede delik deşik edildi.

Her şey oylama sabahından belliydi. Tehlikeyi erken sezen İngiltere’nin saygın gazeteleri, TMK’yı manşetlerine taşımış ve “90 gün gözaltı süresini reddedin” kampanyası açmıştı. Independent gazetesinin başyazısında yeni uygulama için “Tehlikeli, acımasız, liberal değil ve gereksiz” nitelemesi yapılıyordu. Gazetenin iktidardaki İşçi Partisi milletvekillerine mesajı olabildiğince netti: “Partinizden önce ülkenizi düşünün ve tasarıyı reddedin.”

Yeni terör yasalarına ihtiyacımız yok

İşçi Partisi’nin yapmak istediği yanlışa sadece Independent karşı çıkmadı. Mesela İngiltere’nin diğer saygın gazetesi Guardian’da da bir başyazıya yer verildi. Oylama sabahı neşredilen makalede milletvekillerinin vereceği oylama sınavı için “son yıllarda bireysel hak ve özgürlüklere yönelik en büyük saldırıyı onaylamaları”nın isteneceği ifade ediliyordu. “Tasarı gözaltına alınan her vatandaşın resmen suçlanması ya da serbest bırakılması gerektiğine yönelik 300 yıllık prensibi geniş şekilde ihlaldir. Demokrasilerin, kişilerin yargılanmadan hapse atılmasına izin vermedikleri düşünülür.” denilen yazıda antidemokratik yasaya karşı milletvekilleri direnişe çağrılıyordu. İngiliz gazetesi hadiseyi sadece başyazılara mahkûm etmedi. Mesela Independent yorum sayfasında da ilginç ve etkileyici bir yazıya yer verdi. Heather Brooke imzasıyla neşredilen makalenin başlığı “Yeni Terör Yasalarına İhtiyacımız Yok”. Yazıda, “Parlamentodaki politikacılar, her gün polise daha fazla yetki veren buna karşılık halkın haklarını sınırlayan zincirleme yasa çıkarıyorlar. Bugün Avam Kamarası yeni terörle mücadele kanun tasarısını görüşmeye başlayacak. Ancak, yürürlükteki yasalar kullanılmazken yeni yasalar çıkarmanın ne anlamı var...” deniyordu.

Sonunda beklenen oldu ve TMK tasarısında özgürlükleri savunan basın ve sivil toplum örgütleri zaferle çıktı. Sonuç gazetelere şöyle yansıdı: Sonun başlangıcı-Daily Mail, Eşyaları toplamaya başla-(Blair’in eşi için söylüyor. E.D.)-Daily Mirror, 8 yıl sonra Blair yenilgiyi duydu-The Guardian, Sonun başlangıcı-The Times.

Yasağı savunan bir iki gazete çıksa da İngiliz medyası olaya özgürlükler açısından yaklaştı ve İngiliz parlamentosunun cesur üyelerini ayakta alkışladı. International Herald Tribune’den Alan Cowell gibi yorumcular, meseleyi daha geniş bir alana taşıdı ve 11 Eylül’den sonra terörle mücadeleyi vesile kılarak oluşturulmak istenen havanın tersine döndüğüne dair yorumlar yaptı.

Hükümet ağır yara aldı

Aslında meselenin bu noktaya geleceği belliydi. Çünkü o meş’um Londra patlamalarından sonra, oluşturulan hava ile yeni bir yasa çıkarılmak istendi; ancak İngiliz demokrasisinin buna tamamen sessiz kalması düşünülemezdi. Çünkü İngilizler, terör belasına karşı yıllardır mücadele veriyor; terörle savaşılırken insan hakları ihlalinin ne kadar tehlikeli boyutlara ulaşacağını gayet iyi biliyor. Üstelik İngiltere’de yaşayan azınlıkların bu yasa ile ateşin bağrına atıldığı da ortadaydı.

Hükümet yasa ile ilgili kendilerine yöneltilen haklı endişeleri dikkate almalı, toprağın sesine kulak vermeli, aydınların kuşkusuna kulak kabartmalıydı. Ne yazık ki hükümet, böyle bir yola başvurma yerine, parlamentodaki çoğunluğa güvenmeyi tercih etti. Ve sonuç ortada. Şimdi İngiltere’de medya, Başbakan Blair için “topal ördek” benzetmesi yaparak, İngiliz siyasi kültürünün bu kadim tabiriyle başbakanı sorguluyor. Sular durulacaktır kuşkusuz; ancak insan hakları ve özgürlüklerden yana tavır almakla beraber, terörün belini kırma imkanı varken boş yere yıpranmanın faturasını ödedi İngiliz iktidarı.

Bir dönüm noktası olabilir mi?

11 Eylül terörist saldırısı, Amerika’nın özgürlükçü ve çoğulcu iddiasına uymayan bir yasa ile (Patroit Act) sonuçlandı. Terörün yol açtığı şiddet ve telaş ile çıkarılan yasa, Amerika’nın dillere destan demokrasisi söylemine gölge düşürdü. Amerikalı aydınlar da bu yasaya tepki gösterdi; ancak ülke içinde esen panik havası, geçici yasayı rafa kaldırmaya yetmedi. İngiltere de benzer bir hata yapabilirdi; ancak İngiliz basını ve sivil toplum şuuru buna izin vermedi.

İngiltere’de geçen hafta yaşananlar sadece Türkiye için değil; dünya demokrasisi için büyük bir anlam taşıyor. Terörle mücadele edilmesini herkes istiyor; ancak bu mücadelenin temel hak ve özgürlükleri yok etmemesi gerekiyor.

Adalet Bakanlığı’mızın bürokratları bizdeki TMK’yı İngiliz TMK taslağına dayandırıyordu. Şimdi bu dayanak kökten sarsıldı; tasarıyı hazırlayanlar, hem kendilerini mahcup duruma düşürdü, hem hükümetlerini. Sanırım başta Adalet Bakanı Cemil Çiçek olmak üzere birçok kişi İngiltere örneğini yakından izlemiştir. Üstelik bizdeki TMK tasarısı, Hürriyet ve Akşam’a yansıdığı gibiyse İngilizlerinkinden daha vahim, daha ürpertici yasaklarla doludur.

Toplum hayatını olumsuz etkileyecek bir yasaya nasıl muhalefet yapılacağını İngiliz medyası bir kere daha gösterdi. Türkiye, Hürriyet gazetesinin “141, 142, 163 geri geliyor” dediği bir yasa taslağıyla karşı karşıya. Akşam’ın “Sıkıyönetim gibi” başlığını kullanması boşuna değil. Öyle umuyorum ki; ortada dolaşan faili meçhul taslaklar Parlamento’ya o dehşetengiz haliyle gelmez. Zaten AK Parti milletvekillerinden kurulu hukuk heyeti tasarıyı antidemokratik bir çalışma olarak niteledi. Birkaç hafta içinde Meclis’e gelmesi beklenen Türk TMK’sına Başbakan Erdoğan ve AK Parti yetkililerinin el koyması ve Türkiye’nin demokrasi yolunda aldığı mesafeyi yok edecek bir yasayı makul bir çerçeveye oturtması gerekiyor. Çünkü bu yasa tasarısı Türkiye’deki her düşünceyi, her hareketi, her inancı, her yaşam biçimini tehdit eden bir yasadır. Ayrıca memleketin asayişini bozmak isterken suçüstü yakalanan bazı güçler ile bu yasayı çıkarmak isteyenler arasında karanlık bir kesişim söz konusudur. Yanlış bir adım atılmaması için iktidarın dikkatli olması yetmiyor; Türk basınının da uyanık olması, demokratik duruşundan taviz vermemesi gerekiyor; en azından İngiliz basını kadar!

Ekrem DUMANLI

Günün Önemli Haberleri