Turizm Bakanı’nın gafı ve Köy Enstitüleri

Geçmişin tozlu raflarında kalması gereken miadı dolmuş projeleri yeniden ısıtıp millete yedirmeye çalışmanın alemi yok…

Mustafa Sabri Beşer msbeser@internethaber.com

Devletin yönetim mekanizmalarında görev alanlar her hallerine dikkat etmek zorundadırlar. Onların sokaktaki vatandaşlar gibi gaf yapma veya yanlış yapma gibi bir lüksleri yoktur. Devlet ciddiyeti onların, değil her kelimelerini her harflerini bile dikkatle seçmelerini gerektirir.

Geçtiğimiz günlerde Turizm Bakanı (Aslında tam ismi Kültür ve Turizm Bakanlığı ama ben Turizm Bakanı demeyi tercih ediyorum) Mehmet Ersoy, katıldığı bir televizyon programında öyle bir gafa imza attı ki evlere şenlik…

Bakan, İstanbul’un fethinden bahsederken “işgal” kelimesini kullandı ki bunu bir devlet adamından duymak işin fecaatini daha da artırıyor.

İşin en ilginç ve üzücü olan tarafı, Bakanın bu gafı yaptıktan sonra hatasını geç düzeltmesi olmuştur. Üstelik Bakan, bu hatasını birkaç gün sonra bir tivit atarak düzeltmeye çalıştı ama atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmişti.

İstanbul’un fethini ısrarla “işgal” olarak gören devlet ve millet düşmanlarının ekmeğine yağ sürülmüş, onların keyiflenmesine yol açılmıştı bir kere.

Çünkü bu tür söylemler ile zihinlerini besleyerek ecdat ve dahi devlet düşmanlığı yapan o kadar çok insan var ki içimizde. 

Gönül isterdi ki Bakan Ersoy, hatasını hemen düzeltsin, birileri bakanı yaptığı gaftan dolayı ikaz etsin, Bakan, canlı yayında yaptığı hatayı yine canlı yayında düzeltsin.

Ama heyhat ne bakanı bir uyaran oldu ne de bakan hatasını canlı yayında düzeltti. İş işten geçtikten sonra, tivit atarak yasak savma kabilinden yapılan özür milleti tatmin etmedi.

Gönül ister ki Bakan Ersoy yine aynı kanalda katılacağı bir programda bir Kültür Bakanı olarak İstanbul’un fethinin bir “işgal” olmadığını bunun yeni bir çağ açan bir fetih olduğunu anlatsın…

Bir kültür adamı olarak bu durum beni ziyadesiyle üzdü. Sehven söylenmiş olsa dahi ivedilikle bütün iletişim kanalları kullanılarak tam aksine "fetih" kavramını ve ecdadın ve kadim kültüre sahip güzide şehrimizin güzellikleri gerekirse abartılı da olsa söylemlere pelesenk edilmeliydi.

Hem de fetih yıl dönümüne yaklaştığımız bu günlerde bu duruş ve söylem isabetli ve belki de son yılların en güzel hareketi olurdu.

Yani vakıa fırsata döndürülerek harikulade bir algı oluşturulabilirdi.

Galiba çok hayalperestim değil mi?

Sizce Turizm Bakanımız böyle bir hassasiyete imza atar mı?

Yine devlet ciddiyeti ile bağdaşmadığını düşündüğüm diğer bir açıklama Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’tan geldi. Selçuk, katıldığı bir programda Köy Enstitülerini öven bir konuşma yaptı.

Oysa ki Köy Enstitüleri’nin bu milletin hafızasında hiç de güzel bir yeri yok.

Bir zamanlar “dinsiz bir nesil” yetiştirmenin temel taşlarından birisi olan köy enstitüleri tek parti zihniyeti ile hareket eden CHP’nin din karşıtı faaliyetlerinden birisi olan tarihin tozlu raflarındaki yerini almış durumda.

Ve bence o tozlu raflarda kalması gerekli.

Bugün Milli Eğitim camiasını nasıl daha modernize edilebilir noktasında projeler geliştirilmesi gerekirken geçmişin zor şartları gereği uygulamaya konulan ve artık günümüz modern eğitim sisteminde yeri olmayan köy enstitülerinin yeniden gündeme getirilmesinin mantığını anlayabilmiş değiliz.

Gerçi biz anlayamadık ama sanırım başta Cumhuriyet gazetesi olmak üzere diğer sol çevreler ve medya çok iyi anlamış olmalılar ki daha öncesinde haberlerinde yer vermedikleri Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’u manşetlerinden indirmez oldular.

Bu milletin geçmişini şartları gereği ve bir proje olarak ortaya çıkarılmış köy enstitülerine değil, geleceği inşa edecek, modern dünyaya ve çağdaş Türkiye’ye katkılar sunacak eğitim ve kültür politikalarına ihtiyacı var.

Geçmişin tozlu raflarında kalması gereken miadı dolmuş projeleri yeniden ısıtıp millete yedirmeye çalışmanın alemi yok…

Biraz devlet ciddiyeti lütfen…