Devletin yönetim mekanizmalarında görev alanlar her hallerine
dikkat etmek zorundadırlar. Onların sokaktaki vatandaşlar gibi gaf
yapma veya yanlış yapma gibi bir lüksleri yoktur. Devlet ciddiyeti
onların, değil her kelimelerini her harflerini bile dikkatle
seçmelerini gerektirir.
Geçtiğimiz günlerde Turizm Bakanı (Aslında tam ismi Kültür
ve Turizm Bakanlığı ama ben Turizm Bakanı demeyi tercih ediyorum)
Mehmet Ersoy, katıldığı bir televizyon programında öyle bir
gafa imza attı ki evlere şenlik…
Bakan, İstanbul’un fethinden bahsederken “işgal”
kelimesini kullandı ki bunu bir devlet adamından duymak işin
fecaatini daha da artırıyor.
İşin en ilginç ve üzücü olan tarafı, Bakanın bu gafı yaptıktan
sonra hatasını geç düzeltmesi olmuştur. Üstelik Bakan, bu hatasını
birkaç gün sonra bir tivit atarak düzeltmeye çalıştı ama atı alan
Üsküdar’ı çoktan geçmişti.
İstanbul’un fethini ısrarla “işgal” olarak gören devlet
ve millet düşmanlarının ekmeğine yağ sürülmüş, onların
keyiflenmesine yol açılmıştı bir kere.
Çünkü bu tür söylemler ile zihinlerini besleyerek ecdat ve dahi
devlet düşmanlığı yapan o kadar çok insan var ki
içimizde.
Gönül isterdi ki Bakan Ersoy, hatasını hemen düzeltsin,
birileri bakanı yaptığı gaftan dolayı ikaz etsin, Bakan, canlı
yayında yaptığı hatayı yine canlı yayında düzeltsin.
Ama heyhat ne bakanı bir uyaran oldu ne de bakan hatasını canlı
yayında düzeltti. İş işten geçtikten sonra, tivit atarak yasak
savma kabilinden yapılan özür milleti tatmin etmedi.
Gönül ister ki Bakan Ersoy yine aynı kanalda katılacağı
bir programda bir Kültür Bakanı olarak İstanbul’un
fethinin bir “işgal” olmadığını bunun yeni bir çağ
açan bir fetih olduğunu anlatsın…
Bir kültür adamı olarak bu durum beni ziyadesiyle üzdü. Sehven
söylenmiş olsa dahi ivedilikle bütün iletişim kanalları
kullanılarak tam aksine "fetih" kavramını ve ecdadın ve
kadim kültüre sahip güzide şehrimizin güzellikleri gerekirse
abartılı da olsa söylemlere pelesenk edilmeliydi.
Hem de fetih yıl dönümüne yaklaştığımız bu
günlerde bu duruş ve söylem isabetli ve belki de son yılların en
güzel hareketi olurdu.
Yani vakıa fırsata döndürülerek harikulade bir algı
oluşturulabilirdi.
Galiba çok hayalperestim değil mi?
Sizce Turizm Bakanımız böyle bir hassasiyete imza atar
mı?
Yine devlet ciddiyeti ile bağdaşmadığını düşündüğüm diğer bir
açıklama Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’tan geldi.
Selçuk, katıldığı bir programda Köy Enstitülerini
öven bir konuşma yaptı.
Oysa ki Köy Enstitüleri’nin bu milletin hafızasında hiç
de güzel bir yeri yok.
Bir zamanlar “dinsiz bir nesil” yetiştirmenin temel
taşlarından birisi olan köy enstitüleri tek parti
zihniyeti ile hareket eden CHP’nin din karşıtı
faaliyetlerinden birisi olan tarihin tozlu raflarındaki yerini
almış durumda.
Ve bence o tozlu raflarda kalması gerekli.
Bugün Milli Eğitim camiasını nasıl daha modernize
edilebilir noktasında projeler geliştirilmesi gerekirken geçmişin
zor şartları gereği uygulamaya konulan ve artık günümüz modern
eğitim sisteminde yeri olmayan köy enstitülerinin yeniden gündeme
getirilmesinin mantığını anlayabilmiş değiliz.
Gerçi biz anlayamadık ama sanırım başta Cumhuriyet
gazetesi olmak üzere diğer sol çevreler ve medya çok iyi
anlamış olmalılar ki daha öncesinde haberlerinde yer vermedikleri
Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’u manşetlerinden indirmez
oldular.
Bu milletin geçmişini şartları gereği ve bir proje olarak ortaya
çıkarılmış köy enstitülerine değil, geleceği inşa edecek,
modern dünyaya ve çağdaş Türkiye’ye katkılar sunacak eğitim
ve kültür politikalarına ihtiyacı var.
Geçmişin tozlu raflarında kalması gereken miadı dolmuş
projeleri yeniden ısıtıp millete yedirmeye çalışmanın alemi
yok…
Biraz devlet ciddiyeti lütfen…