Turgut, Özkök'e gönderme yaptı
Abone olSerdar Turgut, yüzünden hiç düşmeyen gülmesinin kurubanı olduğu günleri anlattı. Turgut, Hürriyet'te çalıştığı zaman kendisiyle dalga geçen Ertuğrul Özkök'e değindi...
Serdar Turgut, başlıklı yazısında eski Genel Yayın Yönetmeni
Ertuğrul Özkök'e göndermelerde bulundu...
Yürümeye tekrar başladıktan bir süre sonra kendime ayna karşısında
baktım. Ve yeni bir travma daha yaşadım. Herşeyin tedavisi
olabilirdi belki ama, bunu halletmeleri mümkün değildi işte. Sıkı
durun, şimdi size açıklayacağım ne olup bittiğini!
Evet, yürüyordum ama aynadan gördüğüm kadarıyla nedense aynen John
Wayne gibi yürüyordum. Onun öyle yürümek için en azından bir nedeni
vardı; o şekilde yürüyerek kızılderilileri öldürmeye filan
gidiyordu, benimse böyle bir amacım yoktu. Boyle bir özel amaç
taşımadan John Wayne gibi yürümek, açıkça söylemeliyim ki, hayli
komik oluyordu. Buna karşılık ben bütün kalbimle inanıyorum ki
bilim çok yakında buna da bir çözüm bulacaktır.
Ancak, bilimin kesinlikle çaresiz kaldığı konular da var. Onu da
ben yaşadım, örneğin bir terapist kızcağız var, o benimle uğraşmaya
başladığında ben ona aynen şöyle konuştum: 'Nein, nein, nein, nein,
nein, nein, nein.' Bu gürültüyü çıkarırken sağ elimin işaret
parmağını onu kınarcasına sallayıp duruyordum. Bir süre daha 'nein'
dedikten sonra ona, bana terapi uygulayarak ağzımın çarpıklığını
düzeltmesinin mümkün olmadığını, çünkü o çarpıklığın hastalıkla
alakası bulunmadığını ve bu durumun doğuştan olduğunu söyledim.
Kızcağız ilk tepki olarak bana inanmak istemedi. Ben de ona bu
konuda bir şahidim olduğunu ifade ettim ve 'Türkiye'de bir Genel
Yayın Yönetmeni var, adı Ertuğrul Özkök, o benim ağız çarpıklığımla
hayat boyu alay etmiştir. Aç telefonu, istersen ona sor bu durumu'
dedim ve sonra ona bu konu ile ilgili olarak bir de hatıramı
anlattım:
Hürriyet'te sabah toplantısındaydık... Genel Yayın Yönetmeni çok
ciddi bir konuda konuşuyordu. Konuşmasını birden kesti ve bana
bakmaya başladı. Sonra, hayli sinirli bir şekilde bana, bu konuda
gülünecek ne bulmuş olabileceğimi merak ettiğini söyledi ve neden
gülmekte olduğumu sordu. Oysa ben gülmüyordum ki... Bir Yazı İşleri
toplantısında takınabileceğim en ciddi yüz ifadesi ile oturmaya
çalışıyordum, ama yüzüm buna izin vermiyordu. Etrafta,
'gülüyormuşum gibi' bir izlenim uyandırıyordum. Neyse, hikayeyi
uzatmayayım. Genel Yayın Yönetmeni o toplantıda hayli kızdıktan
sonra, sonunda, benim bir suçum olmadığını, benim bir kader kurbanı
olduğumu anladı ve o günden sonra, her fırsat bulduğunda ağız
çarpıklığımla alay etti.
Hikayemin bu aşamasında, terapist kızın aklı hayli karışmıştı. Ben
ona niha” darbeyi vurmak için: Bak, bana inanmıyorsan BILD
gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni'ni ara, istersen o sorsun
Hürriyet'in Genel Yayın Yönetmeni'ne. Bu çok kolay olur, çünkü BILD
ile Hürriyet gazeteleri Genel Yayın Yönetmenleri çok iyi
arkadaştırlar, çok severler birbirlerini. Benim dediklerimin
doğruluğunu böylece kontrol eder ve imkansızı başarmaya çalışmaktan
vazgeçersin belki' dedim ona...
Şimdi, diyeceksiniz ki, 'nedir bu yaptığın ve bütün bunları niye
yaptın? Terapist kızın da aklını karıştıran bu açıklamalar ne
içindi ve ne geçti eline?' Hiiç... Sadece hastanede geçirmekte
olduğum saatleri keyifli kılmak içindi hepsi...
Sonuçta ne oldu diye sorarsanız, pek iyi şeyler olmadı gayet
tabii...
Olan biteni Rana duyunca beni çok azarladı. Onun dediğine göre ben
hala büyümemişim, hastalığım ise içimdeki çocuğun iyice ortaya
çıkmasına yolaçmış. Artık ben büyümeliymişim!
İşte böyle sevgili okurlar... Gün azarla bitse de yine de çok
keyifliydi terapi saati. İçimdeki çocuğu çok seviyorum ben. Ve bu
konuda da taviz vermek istemiyorum
YAZI: Serdar TURGUT